Ara

Yine Sen’den Umut Kesmem!

Yine Sen’den Umut Kesmem!

Ey İrfan Tālibi! Sana İlâhî mârifetten bir kapı açılırsa, artık amelinin azlığına bakma. Çünkü Hak Teālâ bu mârifet kapısını Kendisini sana bildirmek, sana yardım etmek ve seni feyizlendirmek için açtı. Bilmez misin ki sana bu irfânı veren, sana bu ameli yaptıran Hak Teālâ ve ameli işleyen de senin gibi günahkâr bir kuldur. O halde Rabb’in bağışı olan mârifetle, kulluk hediyesi olan ibâdet kıyâs olunabilir mi? (Hikem-i Atâiyye, 8. Hikmet)

Hak yoluna giren kimsenin, nefsânî ve şehvânî tehlikelerden sakınması ve asıl maksadı olan Hakk'a vâsıl olmak için çok amellerle hâlini düzeltmesi gerekir. Bunun için mücâhede ederek çalışıp çabalarken, beşeriyet gereği gevşeklik göstererek nâfile ibâdetlerinde, evrâd ve ezkârında kusur edivermesi onu derin bir üzüntüye düşürebilir. Bu üzüntülerin kendisini umutsuzluğa sürüklemesi, şeytānın aldatmasıyla devâm ettiği ibâdetleri tamâmen bırakması da muhtemeldir. Çünkü “İnsan çok acelecidir.” (İsrâ, 11.) Halbuki o devamlı mücâhedesi ile tecellîlerin ilk mertebesi olan “ef'âl tecellisi” gibi bir mârifete erişebilir. Bu sırada düştüğü umutsuzluk ise yalnız ibâdetin kazancı olan mârifeti değil, kulluk sermâyesi olan ibâdetleri de mahveder. İşte bu hikmet, dervişleri bu bakımdan aydınlatıcıdır.

Mârifet kapıları bir insana açıldığı zaman ümmî iken okuyan, câhil iken bilen kimse hâline gelir. Zîrâ Ârif olana herşey hakîkati ile bildirilir. Hz. Âdem’in bilgisi bu mârifetten gelmektedir. Peygamber Efendimiz’in (sav) hakîkatin her türlüsünü bizlere bildirmesi yine bu mârifetin mahsûlüdür.

Mârifet, ayarı ve miktârı tanıma âletidir. Âletle nasıl ki altın, gümüşten ve bakırdan ayrılır ise mârifet ile de hak bâtıldan, hayır şerden ayırt edilir. İmam Gazâlî’nin, mârifeti; “Allâh’ın, kulunun kalbine attığı bir nur vesîlesi ile, kulun daha önce isimlerini bildiği şeyleri açık seçik görmesi!” şeklindeki tanımı bu husûsu izah mâhiyetindedir. Nitekim Hz. Ali; “Allâh’ı Allah ile tanıdım, O’ndan başkasını da O’nun nûru ile tanıdım.” buyurmaktadır.

Bilinmelidir ki; mârifet bāzan cemâlî, bāzan da celâlî olur. Âlimlerimiz celâl penceresinden tecellî eden mârifeti üç kısım olarak bildirirler:

  • Azap ve kovulmak içindir.
  • Edeplendirip uyandırmak içindir.
  • Artış ve yükseliş içindir.

Bir kul isyâna girip edebi terk ettiğinden dolayı cezâsını görür. Cezâ verilince kaderine rızā göstermez, ümitsiz hâle gelir, inkâr dikenliğine girerse kurbiyet makāmından kovularak uzaklaştırılır. İşte bu mârifetten sonraki ukubet ve kovulmadır.

Bir kul sâdece edeb kurallarına uygun davranmazsa uyarılır. Uyanıp gafletinden ve kuralsızlığından ayrılınca uyarma mâhiyetinde olan üzüntüsü kendisine sâdece nîmet olur.

Kul bu mârifet makāmında nîmeti veyâhut nikmeti, üzüntüyü veyâhut sevinci görüp Allah'tan geldiğine inanıp rızā gösterip, şükürden sabırdan ayrılmazsa durmadan yükselir, mârifet makāmına ulaşıncaya kadar gider. Zîrâ Cenâb-ı Allah kulunu sınamak için bāzı imtihanlar gönderir. Kişi sabreder, rızā gösterip kaderine boyun eğerse, kısa zamanda kurtuluşa erişip her türlü saādet ve mârifete ulaşır. Nitekim bir Hadîs-i Kudsî’de: “Bir kuluma hastalık verdiğim vakitte, geçmiş olsuna gelenlere şikâyet etmezse, ona āfiyet veririm. Hastalıktan erimiş ve eksilmiş olan etinin ve kanının yerine hayırlı et ve kan bağışlarım.” buyurulmaktadır.

Ebu'l-Abbas İbnü'l-Arîf, Bağdat'ta doksan yaşını geçmiş olduğu halde âzâd edilmemiş köleydi ve Ebu'l-Hayyar diye anılırdı. Vücûdunu cüzzam illeti kaplamıştı. Kokması gerekirken, uzağından bile misk kokusu duyulurdu. Bunun su üzerinde batmayarak namaz kıldığını gören bir kimse, Muhammed el-Esfencî Hazretlerinin de baras illetine tutulmuş olduğunu görünce hayrete düşerek ona:

“Ey evliyânın efendisi, Cenâb-ı Hak bu belâyı verecek düşmanlarından kimse bulmadı mı da, kerâmet sāhibi bir velî olduğunuz halde sizi bu hastalığa uğrattı?” diye sorunca ona şöyle buyurdu:

“Sus, edepsizlik etme! Ben Hak Teālâ'nın ihsan hazînelerinden bilgi sāhibi olduğumda, musîbet ve belâlardan daha üstün hiçbir nîmet görmedim de onu ben kendim istedim. Eğer sen zâhidlerin seyyidi, evtâd velîlerin imâmı olan Kutup Hazretlerinin hâlini görseydin ne derdin? Tarsus'taki mağarada tutulduğu hastalıktan dolayı vücûdundaki etlerin ve derilerin döküldüğünü, göz göz olmuş bedeninin her tarafından kanlar ve irinler aktığını, sinekler ve karıncaların üzerinde dolaştığını ve gecenin girmesiyle birlikte yine bu hâle ve zikir-şüküre kanâat etmeyerek kendisini demir zincirlerle bağlayıp Hak Teālâ'ya yönelip sabaha kadar oturduğunu ve bütün ömrünü bu şekilde geçirdiğini görseydin acabâ ne derdin?”

 

Can verip cânâna ermektir kemâli âşıkın
Vermeyen can itirâf etmek gerek noksânına

(Aşkın zirve noktası, sevgilisine erişmek için âşıkın canını vermesidir. Canını vermeyen âşık, aşkının noksanlığını itirâf etmelidir.)

           

İbâdet, Hakk’a yakınlık ve mârifet elde etmek içindir. Kalbe bir mârifet yerleştiğine göre, bu ilâhî bağışın sebeplerinden olan zāhirî amellerin (nâfile ibâdet ve virdler husûsunda) bāzılarını yapamadım diyerek üzüntü çekmeye ve ilerleme yolunda umutsuzluğa düşmeye ne gerek var? İbâdet azlığı, bāzan binlerce senelik ibâdete denk olan musîbet veya hastalıktan ileri gelmiş olabilir. Atâullah İskenderî Hazretleri de bu hikmetinde bizlere, hâle rızā göstermenin, mârifet kapılarını açacağına işâret buyuruyor. Hak Dostları tasavvufu, rızāya ermek; “Hayâtın med-cezirlerine takılmadan her halde Mevlâ’dan râzı olabilmek!” olarak tanımlıyorlar.

Unutulmamalıdır ki insan, ne zaman rızādan, hâdiselere râzı olmaktan uzaklaşırsa mârifet kapısından uzaklaşmış demektir.

“Bir kulun Mevlâ’sından nasıl râzı olması gerekir?” sorusuna cevap mâhiyetinde Âşık Feymânî ne güzel söyler:

Beni çölden çöle atsan
Yine Sen’den umut kesmem
Garipler içine atsan
Yine Sen’den umut kesmem 

Ömrümüz besli kafeste
Dâimâ kulağım seste
Can çıkarken son nefeste
Yine Sen’den umut kesmem

Dolaştırsan halden hâle
Hoştur senden gelen çile
Ölümden ötede bile
Yine Sen’den umut kesmem 

Şu gönlümün yâresine
Sen melhemsin çaresine
Atsan veyil deresine
Yine Sen’den umut kesmem 

Arasattan aşırtsan da
Mahşer günü şaşırtsan da
Ol sırattan düşürtsen de
Yine Sen’den umut kesmem

FEYMÂNÎ’nin tapusunda
Sen gizlisin yapısında
Cehennemin kapısında
Yine Sen’den umut kesmem

Rabbimiz! Bizi İlâhî Rızāya nâil olanlardan eyle. Kalplerimizi, niyetlerimizi ve amellerimizi rızān doğrultusunda güzelleştir. Kendilerine mârifet kapılarını açtığın; lutfettiklerinle şımarmayıp şükredebilen, vermediğinde isyân etmeyip sabredebilen sālih kullarının arasına ilhâk eyle. Âmîn...

Aralık 2024, sayfa no: 48-49-50

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak