Ara

Vaktin Kıymeti: “İbâdet, Hizmet ve Huzur” Dengesi

Vaktin Kıymeti: “İbâdet, Hizmet ve Huzur” Dengesi

Zaman, Allâh’ın (cc) bizim hayâtımızı en verimli şekilde kullanmamız için bahşettiği en büyük lütuftur. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulmaktadır: “Biz geceyi ve gündüzü birer âyet (delîl) olarak yarattık. Nitekim Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca yılların sayısını ve hesâbı bilmeniz için gecenin karanlığını silip (yerine, eşyâyı) aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz, her şeyi açık açık anlattık.”[1]

Zîrâ Allah (cc) zaman ve mekândan münezzehtir. Zaman ve mekân bizim için yaratılmıştır. Özellikle zaman, sıcakta eriyen buz misâli hiçbir müdâhalemiz olmadan akıp gitmekte ve irâdemizin dışında tükenmektedir. Allâh’ın (cc) Kur’ân-ı Kerîm’de zamânın kıymetine dikkat çeken “zamâna yemîn” âyetlerini ve Sevgili Peygamberimiz’in (sav) “İnsanların çoğu boş vakit ve sağlık konusunda zarardadır.”[2] gibi hadîs-i şerîflerini hatırlayıp, bu konudaki gaflet perdesini üzerimizden yırtıp atmamız husûsunda yeterince tefekkür etmediğimizi üzülerek itirâf etmek zorundayım.

Aslında Rabbimiz, bedeli hiçbir maddî ölçüyle belirlenemeyen ve hiçbir değer ölçüsüyle değişimi mümkün olmayan “zaman nimeti”ni nasıl daha randımanlı kullanmamız gerektiğinin ipuçlarını bize vermektedir. Meselâ İnşirah Sûresi’nde şöyle buyrulmaktadır: “Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.”[3] 

Bu ilâhî ferman, zamânı iki kısma ayırarak daha verimli kullanabileceğimizi göstermektedir:

  1. Kendimize, şahsımıza ayırdığımız zaman.
  2. Dış dünyâmıza, yāni nefsimizin dışındaki kimselere ve işlere ayırdığımız zaman.

Bu iki zaman dilimini en iyi ve en verimli şekilde kullanan kimseler, en başarılı, en huzurlu ve en kârlı hayâtı yaşarlar. Aksi takdirde sermâye zāyi edilmiş olur. Hayatlar boşa gider, amaçlarına uygun kullanılmamış olur. Böyle bir durum dünyâ hayâtında huzursuzluk ve başarısızlığa, âhiret hayâtında ise pişmanlık ve hüsrâna sebep olur. 

İnsanlık târihi boyunca dünyâ hayâtını hem dış dünyâ hem de şahsı için en verimli, başarılı, huzurlu ve ibâdetle yoğurarak değerlendirenlerin serlevhasında, yāni listenin başında Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) vardır. Zîrâ O, yirmi üç senelik peygamberliği döneminde hiç kimsenin başaramadığı kadar büyük işler gerçekleştirmiştir. Bu durum O’nun, zamânı ne kadar güzel, bereketli ve verimli kullandığının en açık göstergesidir.

Şimdi, her konuda olduğu gibi Sevgili Peygamberimiz’in hem şahsı hem de başkaları için vaktini nasıl değerlendirdiğine ve neler yaptığına, örnek almak için bir göz atalım.

Peygamber Efendimiz (sav)’in Şahsı ve Nefsi İçin Zamânı Kullanması 

- Yeme, içme, giyinme, uyuma, dinlenme, vücut bakımı ve temizlik için ayırdığı zaman

Sevgili Peygamberimiz, her konuda olduğu gibi bu hususta da son derece ölçülü davranmış, ifrat ve tefritten uzak durarak orta yolu tercîh etmiştir. Acıkmadan yemez, doymadan kalkar, uyku ve dinlenme için de en uygun ve verimli vakitleri seçerdi.

Yatsı namazından hemen sonra uyur, gecenin son çeyreğinde kalkardı. Gündüzleri ise kaylûle yapardı. Sevgili Peygamberimiz’in tercîh ettiği bu uyku saatlerinin, günümüzde bilim insanları tarafından uykunun en verimli vakitleri olduğu tesbît edilmiştir. Sabah namazından sonra işrâka kadar ve ikindi namazından sonraki kerâhet vakitlerinde aslâ uyumazdı. 

- Tefekkür için zaman ayırması

Peygamber Efendimiz (sav), risâlet görevinden önce de sonra da tefekküre büyük önem vermiştir. Peygamberlikten önce Hira Mağarası’nı tercîh etmiş, her yıl belirli periyotlarla tefekkür için oraya çekilmiştir. Peygamberlik verildikten sonra da tefekkür ibâdetine devâm etmiş ve ümmetine de bunu tavsiye etmiştir.

Özellikle sabah namazının sünnetiyle farzı arasında tefekkür için bir müddet vakit ayırırdı. Hz. Âişe (r.anha) şöyle demiştir: “Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) gece on bir rek‘at namaz kılardı. Sabah, tan yeri ağarınca da kısa iki rek‘at namaz kılar, sonra müezzin gelip sabah ezanını okuyuncaya kadar sağ yanı üzerine yaslanıp uzanırdı.”[4] 

Tefekkür; insanın kendisi, âilesi, çocukları, ölümü, hayâtı, dünyâsı, âhireti ve ümmetin gidişâtı hakkında iç dünyâsına dönüp düşünmesidir. İmanda taklitten tahkîke geçmesidir. Son ânını, hesâbını, ümmetin dağınıklığını ve bu hâlin nasıl ıslâh edilebileceğini düşünmesidir. Yāni insanın kendine dönmesi, iç âlemini gözden geçirmesidir.

Ne var ki günümüzün modern insanı, hattâ müslümanı dahî kendine yeterince zaman ayırmamaktadır. Bu da onun savrulmasına, kendi kusurlarını görememesine ve sürekli başkalarında hatâ aramasına sebep olmaktadır.

- Kur’ân-ı Kerîm okuma, öğretme, zikir ve tesbîh için zaman ayırması

Peygamber Efendimiz (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm), her gün düzenli bir şekilde Kur’ân-ı Kerîm okurdu. Medîne’ye gelen Sakîf kabîlesi heyetinde bulunan Evs b. Huzeyfe (r.a.) şöyle anlatır:

“Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir gece yatsıdan sonra uzun müddet yanımıza gelmedi.

‘–Yâ Rasûlallah! Yanımıza gelmekte niçin geç kaldınız?’ diye sorduk. Peygamber Efendimiz (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm):

‘–Her gün Kur’ân’dan bir hizb okumayı kendime vazîfe edinmişimdir. Bunu yerine getirmedikçe gelmek istemedim.’ buyurdu.

Sabah olunca ashâb-ı kirâma, ‘Siz Kur’ân’ı nasıl hiziplere ayırarak okursunuz?’ diye sordu. Onlar da şöyle dediler:

 ‘–Biz sûreleri ilk üçü bir hizb, sonra devâmındaki beş sûreyi ikinci bir hizb, daha sonra sırasıyla yedi, dokuz, on bir ve on üç sûreyi birer hizb yaparız. En sonunda da Kāf Sûresi’nden sonuna kadar olan mufassal sûreleri bir hizb yaparak Kur’ân-ı Kerîm’i yedi kısımda okuruz.’”[5]

Peygamber Efendimiz (sav), kendisine indirilen Kur’ân-ı Kerîm’i ashâbına da düzenli bir şekilde öğretirdi. Sevgili Peygamberimiz’in hayâtının her ânında zikir ve tesbîhat vardı; onun zikri dâimî idi, boş bir ânı yoktu. Zikrinin ve tesbîhâtının detayları bu yazının sınırlarını aşacağından, bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyenler İmam Nevevî’nin “el-Ezkâr” adlı eserine bakabilirler.[6]

- İbâdetler: Farz, vâcip, sünnet ve nâfilelere zaman ayırması

İbâdetler, kul olarak yerine getirmemiz gereken ilâhî emirlerdir. Her mü’minin hayâtında, günlük belli vakitlerde farz olan ibâdetlere ve bunların dışında kalan sünnet ve nâfilelere de zaman ayırması gerekir. Bu vakitler, kulun dünyevîleşmesini önlediği gibi rûhunun da gıdâsıdır. 

Ayrıca insan, Allâh’ın kendisine lütfettiği ömür sermâyesinden harcadığı her ânın hesâbını verecektir. Bundan dolayı Sevgili Peygamberimiz, günlük hayâtında özellikle namaz başta olmak üzere ibâdetlere büyük önem vermiştir. 

Onun ibâdet hayâtı, gece teheccüd namazıyla başlar; farz namazlarla birlikte revâtib sünnetleri ve aralarında kıldığı nâfilelerle yatıncaya kadar devâm ederdi. Özetle, hayâtının akışına ibâdeti öyle yerleştirmiştir ki, bütün hayâtı ibâdet hâline gelmiştir. Bu da ömrüne bereket ve huzur katmıştır. 

Peygamber Efendimiz (sav)’in Dış Dünyâ İçin, Yāni Şahsının ve Nefsinin Dışındaki Kimseler ve İşler İçin Zaman Ayırması

- İnsanların kurtuluşu için mücâdele, tebliğ ve irşad için zaman ayırması

Peygamberlerin en önemli vasfı ve öncelikli görevi tebliğdir. Yāni Allah’tan aldıkları emir ve yasakları insanlara duyurmak ve anlatmaktır. Bütün peygamberler gibi Sevgili Peygamberimiz de bu görevi canı pahasına, durmadan, dinlenmeden; gece gündüz, gizli ve açık, birebir veya toplu hâlde yerine getirmiştir. 

İnsanların irşâdı ve ıslâhı için zamânını en güzel şekilde değerlendirmiş, bu uğurda her türlü çileye katlanmıştır. Allah Teālâ bu hususta şöyle buyurur: 

“Tā-sîn-mîm. Bunlar, apaçık Kitâb’ın âyetleridir. Îmân etmiyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin!”[7]

- Âilesinin eğitimi ve ihtiyaçları için zaman ayırması

Peygamber Efendimiz (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm), peygamberlik görevinin bütün yoğunluğuna rağmen âilesini ve onlara karşı görevlerini hiçbir zaman ihmâl etmemiştir. Eşlerine, çocuklarına ve torunlarına yeterli vakit ayırmış; onların her türlü ihtiyâcını gözetmiş, onlarla hoş vakit geçirmiştir. 

Özellikle Allâh’ın emir ve yasakları konusunda âilesine karşı büyük bir titizlik göstermiş, onların dînî eğitimini bizzat üstlenmiştir.

- Cemâatle yapılan ibâdetler ve toplumsal etkinlikler için zaman ayırması

Peygamber Efendimiz (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm), başta cemâatle namaz olmak üzere, topluca yapılan bütün hayırlı faaliyetlere katılmıştır. Düğünlere, yemek dâvetlerine, cenâzelere, tâziye ziyâretlerine, yardım organizasyonlarına ve piknik gibi programlara zaman ayırmış, bu etkinliklerde yalnızca bulunmakla kalmamış, bizzat bedenen de katkıda bulunmuştur.

 - Dostlara, arkadaşlara, anne-babaya, akrabâlara ve üzerimizde hakkı olan yetim ve gariplere zaman ayırması

Sevgili Peygamberimiz, başta yakın akrabâları olmak üzere dostlarını, arkadaşlarını ve onların yakınlarını sık sık ziyâret ederdi. Onları sâdece hayattayken değil, vefatlarından sonra da ihmâl etmemiş, kabirlerini ziyâret ederek vefâsını göstermiştir. 

Yolu Ebvâ’ya düştüğünde annesinin kabrinin başında, Mekke’nin fethinde ise eşi Hz. Hatîce’nin mezarında uzun vakit geçirerek onlara olan sevgisini ve vefâsını ortaya koymuştur. 

- Devlet işleri, teşkîlatlanma, savaş, barış ve sivil yapılanmalar için zaman ayırması

Peygamber Efendimiz (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm), risâlet görevinin yanında devlet adamı kimliğiyle de zamânını en verimli şekilde kullanmıştır. Mekke döneminde teşkîlatlanma faaliyetlerinde bulunmuş, mü’minleri tehlikelerden korumak için titizlikle çalışmıştır.

Medîne-i Münevvere’de ise devletini kurmuş, iç ve dış barışı tesis etmek için çabalamış, gerektiğinde savaşmış, gerektiğinde anlaşmalar yapmıştır. Ayrıca hem Mekke’de hem de Medîne’de sivil toplumun, vakıf ve dernek mâhiyetindeki hizmet alanlarının önünü açmış, bu tür yapıların temellerini hazırlamıştır.

Görüldüğü üzere Sevgili Peygamberimiz (sav) gerek şahsına āit gerekse dış dünyâyla ilgili bütün faaliyetlerini yalnızca yirmi üç yıl gibi kısa bir zamâna sığdırmıştır. Bu, onun zamânı ne kadar bereketli ve verimli kullandığının en açık göstergesidir.

Peygamberimizin hayâtında dikkatimizi çeken en belirgin özelliklerden biri, vaktini aslâ boş ve gāyesiz işlerle zāyi etmemesidir. Hayâtının en büyük sermâyesi olan zamânını, en faydalı ve en kaliteli işlerle geçirmiştir. 

Burada şunu da belirtmek gerekir ki, hayâtını Peygamberimizin metodu üzere yaşayanlar da kısa ömürlerine büyük başarılar sığdırmışlardır. Örneğin İmam Gazzâlî 55 yıllık ömrüne birçok alanda değerli eserler sığdırmıştır. Yine İmam Süyûtî, yaklaşık altmış yıl yaşamış, bāzıları mücelled olmak üzere beş yüze yakın eser bırakmıştır. Kezâ idârecilerden Ömer b. Abdülazîz de yalnızca iki buçuk yıl süren hilâfeti döneminde çok bereketli işler yapmıştır.

Sonuç olarak şunu ifâde edelim ki, zamânı isrâf etmeden kullanmak berâberinde huzur, başarı ve kalite getirir. Bunun en büyük örneği ve önderi ise Sevgili Peygamberimiz’in “zaman kullanma bilincidir

Dipnotlar:

[1] İsrâ 17/12.

[2] Buhârî, Rikak 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 1; İbni Mâce, Zühd 15.

[3] İnşirah 94/7-8.

[4] Buhârî, Daavât 5; Müslim, Müsâfirîn 121-122.

[5] Ahmed, IV, 9; İbn-i Mâce, Salât, 178.

[6] Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref b. Mürî en-Nevevî; El-Ezkar,, Daru ibni kesir, Beyrut,2005.

[7] Şuarâ 26/1-3.

Kasım 2025, sayfa no: 18-19-20-21-22

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak