Son yıllarda Suriye, bölgesel ve küresel güçlerin çıkarlarının kesiştiği stratejik bir kavşak noktası hâline geldi. 2011 yılında başlayan iç savaş, başlangıçta Suriye halkının iç dinamiklerinden kaynaklanmış olsa da, zamanla dünyâ üzerindeki büyük aktörlerin müdâhaleleriyle bambaşka bir boyut kazandı. Bölgesel güçlerin ve küresel aktörlerin müdâhaleleri Suriye’nin geleceğini şekillendirirken, savaşın yol açtığı yıkım ve karmaşa da bölgenin dengelerini altüst etti. Şimdi ise, geride bırakılan koca bir enkāzın ardından, Suriye’nin yeniden ayağa kalkması ve bölgesel hayâta entegrasyonu büyük bir hızla gündemde. Bu süreç, hem Suriye halkı hem de tüm Ortadoğu için hayâtî bir önem taşıyor. Ancak, akıllardaki temel sorular şunlar: Suriye’nin geleceği ne olacak? Yoluna tek devlet olarak mı devâm edecek yoksa terör örgütleri veya diğer unsurlar ülkeyi bölmeye mi çalışacak? Daha önemlisi tüm bu yaşananlar bölgeyi ve Türkiye’yi nasıl etkileyecek?
Tüm soruların yanıtlarını Güvenlik Araştırmacısı Ömer Özkızılcık ile kapsamlı bir şekilde ele aldık. Suriye’deki son gelişmelerin Orta Doğu’nun genel dengelerini nasıl etkileyeceğini ve güç mücâdelesinin nasıl bir yöne evrildiğini tartıştık. Ayrıca, Türkiye’nin bu yeni dönemdeki rolü hakkında değerlendirmelerde bulunduk.
Röportaj: Sümeyye Palta
Suriye’deki mevcut gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Savaşın, bölgedeki küresel güçlerin çıkarlarına göre şekillendiğini düşünüyor musunuz?
Suriye'deki yönetimin değişmesi hem Suriye halkı için hem de Türkiye için son derece önemli, yeni fırsatlar ortaya çıkaran ve bölgemizdeki en önemli güvenlik sorunlarının ortadan kalkması için bir fırsat penceresi açan bir gelişmedir.
GÜNÜN SONUNDA KAZANAN TÜRKİYE OLDU
Savaşın bölgedeki küresel güçlerin çıkarlarına göre mi şekillendiğini düşünüyorsunuz?
Suriye'deki savaş, Suriye'nin kendi iç dinamikleri nedeniyle başladı ve bu dinamiklere göre gelişti. Ancak daha sonraki süreçte, bölgesel ve küresel aktörlerin Suriye'de daha fazla rol almasıyla birlikte savaşın doğası, niteliği ve yönü değişti. Günün sonunda bu, Suriyeliler’in meselesiydi ve yeni yönetimde de onları görüyoruz.
Küresel güçler ve bu ülke oyunları bağlamında sâdece bir değerlendirme yapacak olursak, şöyle bir gerçeklik var: Rusya'nın Suriye projesi çöktü, İran'ın Suriye projesi çöktü, Amerika Birleşik Devletleri'nin Suriye projesi çöktü, İsrail'in Suriye projesi çöktü. Bir tek Türkiye'nin Suriye projesi çökmedi ve kazanan Türkiye'nin projesi oldu.
Amerika'nın Suriye politikası çöktü dediniz. Son yıllarda bu politikalarda ne gibi değişiklikler oldu? Ya da bu politikanın çökmesi sonucu, ne gibi adımlar atılmasını bekliyorsunuz?
Amerika Birleşik Devletleri'nin Suriye politikasını kabaca ikiye ayırabiliriz: 2013 öncesinde Amerika Birleşik Devletleri, Suriye'de bir rejim değişikliği istiyordu. Ancak daha sonrasında, özellikle Mısır'daki gelişmelerle birlikte, Amerika Birleşik Devletleri Esed rejiminin devrilmesini istemeyen bir pozisyona geçti ve Suriye'de YPG ve komşu ittifaklarla daha çok karşılıklı mücâdele bağlamında bir politika, bir vizyon benimsedi ve bir üçüncül?/üçüncü? yol oluşturdu. Amerika Birleşik Devletleri'nin bu yaklaşımı, 2013-2014 başlarında YPG ile kurulan ittifak sonrasında günümüze kadar devâm etti. Amerika Birleşik Devletleri'nin son dönemde Suriye politikasında kayda değer bir değişiklik olmadı. Aslında olan, 2013 öncesinde oluşturulan politikadan adım adım tamâmen vazgeçme sürecinin başlamasıydı. Kısaca 2013 öncesi dönemde bāzı politikalarından geri adım attı diyebiliriz.
Meselâ neydi o?
ABD, Arap devletlerinin Esed rejimiyle normalleşmesine karşı çıkıyordu, ancak bu 2013 öncesi politikasının kalıntısıydı. Esed rejimine uygulanan yaptırımlar vardı. Amerika Senatosu'nda bunların hafifletilmesi noktasında bir gelişme olacaktı ama daha bu gerçekleşmeden Esed rejimi devrilmiş oldu.
Özetle, ABD'nin 2014'ten günümüze kadar stabil politikasını değiştirmeyen bir yaklaşımı vardı ve bu yaklaşımın sonucu şu olacaktı: Esed rejimi normalleşecek, YPG, PKK terör örgütünün oluşturduğu ve kontrol ettiği o bölge bir otonom bölge olarak tanımlanacaktı. Esed’in de otonom bölgesi olacaktı. Şu an Esed rejimi gitmiş durumda ve otonom bölge de gitmek üzere.
YPG'NİN ÇÖKÜŞÜ VE ARAP AŞÎRETLERİNİN YÜKSELİŞİ
Suriye’nin kuzey ve güneyindeki etnik ve dînî grupların varlığı, bölgedeki istikrârı nasıl etkiliyor?
Bu bölgede Türkmen bir azınlık var, kuzeydoğusundan bahsetmiyorum, tüm Suriye'den bahsediyorum. Evet, bir Hristiyan azınlık var, bir Çerkes azınlık var, bir Ermeni azınlık dahi var. Ama bunların sayıları son derece sınırlı ve kısıtlı. Aslında bu bölgede bulunan iki temel etnik unsur var: Birincisi Kürtler, ikincisi Araplar. Kürtlerin oranına gelecek olursak, tüm YPG terör örgütünün kontrol ettiği bölgelerde, 2004 nüfus sayımına göre yüzde 19 Kürt yaşıyordu. Mevcut durumda bu oran daha da düşmüş olabilir, çünkü Arapların Kürtlere göre doğum oranı daha yüksek. Bu nedenle, bu bölgedeki Kürt oranı daha da gerilemiş olabilir. Kürtlerin yaşadığı bölgelere baktığımızda şöyle bir genel değerlendirme yapabiliriz. Kuzeydoğusunun tamâmı Arap'tır. M4 otoyolunun güneyi ise tamâmen Arap'tır; M4 otoyolunun kuzeyi ise Arap-Kürt karışımıdır.
Bunun etkisi nedir?
Şöyle; Amerika Birleşik Devletleri'nin ortaya koyduğu politikanın çözülmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir. Çünkü bu saatten sonra bu bölgede çok güçlü bir Arap aşîret yapısı mevcut. Bugüne kadar YPG'ye tahammül ediyorlardı.
Neden?
Çünkü YPG giderse Amerika'nın koruması da yok olacak ve Esed rejimi geri gelecek endîşesi taşıyorlardı. Ancak artık bu endîşeyi taşımıyorlar; korktukları Esed rejimi artık yok. Bu nedenle, bu demografik gerçeklik, YPG'nin "demokratik konfederalizm" olarak tanımladığı kuzey ve doğu Suriye'ye āit özerk yönetimin hayâta geçmesini engelleyecektir. Buradaki demografik yapı, kendisini dayatacaktır. İşte bu yapı, Amerika'nın politikasının çökmesine yol açtı.
ÖRGÜTÜN GÜCÜ KALMADI
Suriye’deki son gelişmeler ışığında terör örgütlerinin yeniden güç kazanması ihtimâli hakkında ne düşünüyorsunuz?
Terör örgütlerinin bu süreçte zayıfladığını öngörebiliriz. Çünkü hem YPG hem de DAEŞ şu anda oldukça zayıf durumda ve ciddî bir etkinliğe sāhip değiller. Belki DAEŞ, Suriye’de sembolik bir terör saldırısı yapmaya kalkışabilir, ancak bunun ötesinde bir şey beklemek şu an için pek mümkün değil. Ancak şöyle bir risk bulunuyor ve bu Türkiye açısından da önemli: YPG'nin elinde bulunan DAEŞ’li tutuklular ya da DAEŞ’li āilelerin bulunduğu kamplardaki kişiler serbest bırakılırsa, bu durum bölge içinde ciddî bir güvenlik riski oluşturabilir. Bu yüzden, DAEŞ’in tutuklularının ve āilelerinin bulunduğu kamplar için bir çözüm üretilmeli.
BÖLGEDE İSTİKRÂRI SAĞLAYACAK OLAN ÜLKE: TÜRKİYE
Suriye'deki bu gelişmeler Orta Doğu'da genel anlamda nasıl bir etki yarattı? Meselâ, İran'ın Suriye'deki varlığı bölgedeki diğer ülkeler arasındaki dengeleri nasıl etkileyecek?
Öncelikle, İran'ın ortaya koyduğu Şii-Hilal Projesi çökmüş durumda. Bu projenin temel amacı, söylemde İsrail'e karşı bir direniş ekseni oluşturmak olsa da, gerçekte bu projenin amacı Türkiye ile Arap dünyâsı arasında bir set çekmekti. Çünkü İran, Ortadoğu'da kendisini jeopolitik anlamda Türkiye'ye rakip olarak görüyordu ve Türkiye'nin güneydeki nüfus alanını kesmeye yönelik bir yaklaşım içindeydi. Ancak bu durum şimdi ortadan kalktı. Artık Suriye, Türkiye'yi Arap dünyâsından ayıran ve irtibâtı kesen bir alan değil. Bu irtibat sağlam kaldı ve köprü güçlü bir şekilde devâm ediyor. Bununla birlikte, Orta Doğu'da Türk-Arap işbirliğinin güçlendiği yeni bir döneme giriyoruz. Bu dönemde, bölgesel önlemler arasında daha fazla istikrâra, yatırıma ve ekonomik işbirliğine odaklanılmasını bekliyoruz. Bölgemizde istikrar ve güvenlik sağlanması için çok önemli bir fırsatla karşı karşıyayız ve bu fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
GERİ DÖNÜŞLER DENGELİ VE KOORDİNELİ OLMALI
Türkiye'den Suriye'ye doğru bir göç söz konusu. Bunun kısa ve uzun vâdede etkileri ne olur?
Geri dönüşler başladı ancak çok yüksek sayılarda değil. Bunun üç temel sebebi var. İlk olarak, şu an kış dönemi ve Suriye’de ciddî bir ısınma sorunu var. İnsanlar, kışın ev taşıma konusunda çekingenler. İkinci sebep ise eğitim. Birçok çocuğun Türkiye’deki eğitim süreci devâm ediyor, bu yüzden āileler yaz tâtilini bekliyorlar. Üçüncü sebep ise, Suriye’deki yıkım. Bu yıkım ortadan kalktıkça, Suriye’ye geri dönüş daha da artacaktır.
Burada bir uyarı yapmak istiyorum: Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların geri dönüşü, ekonomik, sosyal ve demografik katkılarının azalmasına yol açabilir. Bu nedenle, dengeli, koordineli ve gönüllü bir geri dönüş süreci planlanmalıdır. Aksi takdirde, geri dönüşler Türkiye'ye olumsuz ekonomik etkilerde bulunabilir. Suriyeli sığınmacıların geri dönüşü, Suriye’nin yeniden inşâ edilmesi için hayâtî bir önem taşır; çünkü bu süreçte, onların Türkiye’de edindiği tecrübeler büyük katkı sağlayacaktır.
Suriye'nin yeniden yapılanma sürecinde Türkiye nasıl katkı sağlayabilir ve nasıl bir işbirliği gelişebilir? Hep bunu konuşuyorduk, şimdi bunun meyvelerini almaya başlayacak mıyız?
Türkiye, yüksek kapasiteye sāhip bir ülke. Evet, finansal anlamda Türkiye’nin Suriye’nin yeniden inşâ edilmesi için gerekli finansmanı sağlaması beklenmiyor. Bu finansal kaynak daha çok Avrupa Birliği ve Arap ülkeleri tarafından sağlanacaktır. Ancak, bu süreçteki ihâlelerde, altyapıların yeniden inşâsında, sokakların onarılmasında, elektrik, su, ısınma gibi altyapıların yeniden tesis edilmesinde Türk müteahhitlik firmalarının önde ve güçlü bir şekilde yer alması bekleniyor. Çünkü bu alanda Türkiye’ye rakip olabilecek, aynı kapasiteye sāhip başka bir ülke bulunmuyor ve fiyat-performans açısından da Türkiye'ye benzer bir ülke yok.
Şubat 2025, sayfa no: 28-29-30-31
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak