Ara

Sükûnet

Sükûnet

Yarış yapılsa, sükûnet zamânı geçer. Mutlu mîraç yolculuğu zaman ve mekân kayıtlarını ortadan kaldırdı. Bir an sükût iki yıllık sohbete bedel buyurdu Şâh-ı Nakşbend (ks).  “Bir saatlik tefekkür, içinde tefekkür bulunmayan bir yıllık (yâhut da altmış yıllık) nâfile ibâdetten hayırlıdır” buyurdu Sevgili Peygamberimiz (sav). Sükût zaman isrâfını önlediği gibi, ibâdete de ölçülemez derecede bereket getirir. Ayakların yürüyüşüyle temin edilen yolculuk rûha nisbeten, karınca ile füzenin aldığı mesâfe gibidir. Melun bir anda doğudan batıya geçince, kâmil kulun kat edeceği alacağı mesâfeyi kıyaslamak mümkün mü? Bu adım îmânın ihsânın adımıdır. Bu âlem nebîlerde mûcize, velîlerde kerâmet olarak tecellî eden mekândır. Mevlânâ (ks)’nın deyimiyle akıl çamura çöker. Basar göz değil, gönül gözü devreye girer. "Kulumu sevince gören gözü, duyan kulağı, tutan eli olurum. Artık o Benimle duyar, Benimle görür, Benimle tutar, Benimle yürür."1 buyuran Sevgili Peygamberimizin (sav) Hadîs-i Kudsî’sindeki nur peydâ olur. De ki: "Göklerin ve yerin Efendisi kim?" De ki: "Allah". De ki: "O'ndan başka, kendilerine dahi yarar ve zarar veremeyen kimseleri evliyâlar mı edindiniz?" De ki: "Hiç körle gören bir olur mu, yâhut hiç karanlıkla ışık bir olur mu?"2

“Allah'ın, göğsünü İslâm'a açtığı, böylece Rabbinden bir nur üzere bulunan kimse, kalbi îmâna kapalı kimse gibi midir?”3Âmine annemizin doğumunda müşâhede ettiği nur bu idi. Şifâ Hâtun şöyle anlatıyor: “Ben, o gece Âmine’nin yanında idim. Muhammed aleyhisselâmın doğar doğmaz duâ ve niyâz ettiğini işittim. Gâibden; “Yerhamüke Rabbüke” diye söylendi. Sonra bir nûr çıkıp o kadar ışık verdi ki, doğudan batıya kadar her yer göründü...” Zâhirî âzâlar, iç âzâlarının tıkacıdır. Nefsin arzu ve istek tıkacı ne zaman çıkar, o vakit sükûtun değeri anlaşılır. Rabbimize vuslatı isteyen Bâyezid (ks)’a Cenâb-ı Hak, “nefsinin arzularını bırak ve gel” buyurmasındaki hakîkat ortaya çıkar. Hz. Îsâ'ya (as) “Bize öyle bir amel söyle ki onunla amel edince cennete girelim” denildiğinde şöyle cevap vermiş: “Hiç konuşmayınız.” Edebin dilinden, gönlün sesinden anlayanlar bilir sükûtu.

Peygamber Efendimiz (sav) Cebrâil’e (as) sordu: “Ey Cebrâil, hiç yedi kat semâdan yeryüzüne korku ve dehşet içinde hızlıca indiğin oldu mu?" Cebrâil (as): “Evet yâ Resûlallah (sav) üç kere yeryüzüne korku ve dehşetle indiğim oldu.” Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav) sordu: “Nasıl oldu anlatır mısın ya Cebrâil? (as)” “Birincisi” dedi Cebrâil (as), “Hz. İbrâhîm (as) ateşe atılırken Allah (cc) bana dedi ki: ‘Sor bakalım İbrâhîm’in (as) bizden bir dileği var mıdır?’ O sırada, Hz. İbrâhîm (as) ateşe atılmış şekilde havada ilerliyordu. Hemen süratle indim yeryüzüne ve Hz. İbrâhîm’e (as) sordum: ‘Ey İbrâhîm (as) var mıdır Rabbinden istediğin bir şey?’ İbrâhîm Peygamber cevapladı: ‘Çekil, çekil Rabbim’den geldiyse başım üstüne.’ Bunun üzerine Yaradan emretti ateşe ‘serin ol, yere de yumuşak ol’ dedi.” Ölçülmez maddî hesaplarla bu mesâfe. Sükût zikre tercîh edilmiştir. Sevgili Peygamberimiz (sav) “Kalbinizi murâkabeye alıştırınız.” “Zikrin hayırlısı gizli olanı, rızkın hayırlısı da yetecek miktarda olanıdır.” buyurur Sevgili Peygamberimiz (sav). Sükût, kalben yapılan zikrin mükâfâtını bizzat Cenâb-ı Hak (cc) verir. Çünkü melekler iki dudak arasından çıkan sözleri kaydeder. Rabbimiz Teālâ ise havf, haşyet, takvâ, ihsan ve münîb, her şeyiyle Yüce Rabbimize yönelme evsâfıyla yapılan tāatin ecrini Zât-ı Kibriyâ’sı verir. Zaman hızla akarken, çok konuşanlar değil, iş yapanlar kazançlı çıkar. Mimar Sinan Süleymaniye Câmii’ni yapmayı tasarlarken, bir an sükûttan sonra gözlerini açar ve şu sözleri söyler. “Biraz daha sükût etsem câminin yapımını tamamlamıştım.” Murâkabe ehli gönlünü açarken Rabbimizin arşına, kalbinin iletişimi o andadır. Çünkü Rabbimiz kuluna kulundan daha yakındır. “Biz ona şah damarından daha yakınız.”4 

“Sensin bize bizden yakın,
Görünmezsin hicap nedir?”
Yûnus Emre (ks) 

Kur’ân-ı Mecîd harf ve savt ile inmemiş, bu âleme dönerken harf ve sese bürünmüştür. Kâinatta bile sükût, zamânı gerilerde bırakmıştır. Bir gemi denizde sessiz giderse menziline daha erken kavuşur. 

Yahya Kemal der ki:

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.” 

Vücud gemisi giderken Rabbimize, o da sessiz ama çok sür’atlidir. Göz kapağı kapanır kapanmaz dünyâya, sâlim ruh, şimşekten daha hızlı ulaşır ukbâya. Açmaz gözünü, görmeden Cemâl-i İlâhî’yi. 

Necib Fazıl:

“Aç kapıyı haber var,
Ötenin ötesinden!” derken, zamânın hızına sükûneti tercih var. 

“Yek nazar bestir Efendim rahm et Allah aşkına!..
Dest-i red urma, kerem kıl afv et Allah aşkına!..”
beytinde, zamânın sür’atine sükûnetin değeri vurgulanır. 

Dipnotlar:
1 Buhârî, Rikak, 38.
2 Ra’d, 13/16.
3 Zümer, 39/22.
4 Kaf, 50/16.

Kasım 2025, sayfa no: 4-5

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak