Sûre-i Ankebût'da: “Habîbim! Kitabdan sana vahyolunan âyetleri sen ümmetine tilâvetle delâlet ettiği ahkâmı tebliğ et ve namazı vaktinde edâ et. Zîrâ namaz fenâ şeylerden, münkirâttan seni nehyeder. Zâtıma yemîn ederim ki Allâh'ın zikri her şeyden büyüktür. Ve Allah teālâ sizin cümle ef'âlinizi bilir.” (Ankebût, 45.) buyurulmuştur.
Bu âyet-i celîlede tilâvetle emir, her ne kadar Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e ise de ümmetine dahî emirdir.
Kur'ân-ı Hakîm'de ahkâm-ı fıkhiye, durûb-ı emsâl-i ibretbahş ümem-i sâlifenin ahvâli mezkûrdur. Nitekim: “And olsun, onların kıssalarını açıklamada sâlim akıl sâhibleri için birer ibret vardır.” (Yûsuf Sûresi, 111.) buyurulmuştur.
Kur'ân-ı Kerîm tekrar tekrar okundukça ferah ve sürûr ve zevk-ı rûhânî hâsıl olur. Mahlûk insanların yazdıkları kitaplar ise bir veya birkaç defa okumakla istiğnâ husûle gelir.
Kur'ân-ı Hakîm ise maddî ve mânevî cümle âlemlere şifâ olup doğru yolu gösteren, irşâdı mutazammın olduğundan Hak celle ve a’lâ hazretleri devâm üzere tilâvetle emir buyurmuştur.
Namaz mü'minleri fuhşiyâttan, münkirâttan nasıl nehyeder?
Fahr-i Râzi'nin beyânına nazaran, huzûr-ı kalble Hak teālâ hazretlerinin emrini yerine getirmek ve rızāsını tahsîl etmek için namaz kılan kimseye hidâyet ve tevfîk-ı ilâhî erişerek nefis ve şeytan gibi iki düşmanın teşvîk ve tahrîkine kapılmayarak fenâ şeylerden mâsun ve mahfûz kalır.
Bir de namaz, mü'minin en güzel takvâ libâsı olduğundan günde beş kere bu libâs ile tezeyyün eden bir kimse necâset kabîlinden olan fuhşiyâtı kendine münâsib görmez. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın beytine, mescide girip “Allah” derken dışarı çıkıp da “hay huy” demenin kendine lâyık olmadığını tefekkür ve idrâk eder. Nitekim makbûl namaz kılmağa devâm eden kimselerin halleri salâha yüz tutacağı inkârı gayr-i kābil bir hakîkattir.
Ezcümle namaza devâm eden kimseyi sonunda kılmış olduğu namazı menhiyâttan men edeceğine dâir -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den şu hadîs-i şerîf rivâyet edilmiştir:
Ensârdan bir delikanlı beş vakit namazı Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile berâber kıldığı halde menhiyâta dahî musırr olduğu haber verildiğinde Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-: “Yakında onu namaz fuhşiyâttan nehyeder.” buyurmuşlar ve çok geçmeksizin o delikanlı tâib ve müstağfir olmuştur.
Şu halde namaza devâm eden kimseyi namaz elbette ıslâh eder.
Eğer bir kimse namaza devâm ettiği halde ıslâh-ı nefs edememiş ise o kimsenin kılmakta olduğu namaz ındellah şâyân-ı kabûl olamıyor demektir. Nitekim -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyurmuşlardır ki:
“Bir kimsenin kıldığı namaz kendisini menhiyâttan men etmezse o kimse için Cenâb-ı Allâh’ın rahmetinden uzaklaşmasından başka bir fâide vermez.” (El-Câmiu’s-Sağîr)
Binâenaleyh namazda huzûra, tâdîl-i erkâna, tahârete, âdâba ve sâir erkân-ı salâta riāyet ve dikkat etmekliğimiz lâzımdır.
Târik-i Salât'ın Hükmü
Sallallâhu teālâ aleyhi ve sellem Efendimiz hazretleri şöyle buyurmuşlardır:
“Her şeyin bir alâmeti vardır. Îmânın alâmeti ise namazdır.” (Menâvî)
“İnsan ile küfür arasında yalnız terk-i salât vardır.” (Menâvî) Yāni namazı terk etmek insanı küfre yaklaştırır.
Kezâ: “Abd ile şirk beyninde terk-i salât vardır.” Yāni namaz terk edilince abd müşrik gibi olur.
Kezâ: “Namazı kılmayan kimse hiçbir dîn ihtiyâr etmemiş gibidir.” buyurulmuştur.
Üstâd-ı ekmel Şihâbüddîn Sühreverdî -rahimehullâh- Avârifü'l-Meârif’inde şöyle yazmıştır:
Bazıları “Namazdan maksat Allâh’ı hatırlamaktır. Allâh’ın hatırlanması tahakkuk edince namaza ne hâcet vardır.” diye zannetmişler de dalâlet yollarına düşmüşler, namazdan almaları gerekeni almadıkları için fâsık ve fâcirlere boyun eğer hâle gelmişler, Allâh’ın koyduğu ahkâmı tanımaz olmuşlar, harâma sarılıp helâli reddetmişler ve bu efdal ameli ihmâl etmişlerdir. Allah her durumda mütecellî, her harekette kudret sâhibi, nice hikmet ve kudretlerin mâlikidir, rızāsının ne vakit ve hangi amelde bulunduğu bilinmez. Kul bu dünyâ evinde durduğu müddetçe bu amellerin herhangi birisinden yüz çevirirse tuğyân etmiş olur. Ameller hal ile temizlenir, haller de ameller ile bereketlenir, devâmı te'mîn edilmiş olur. Ameller bırakılırsa haller de kalmaz, gider.
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- buyurmuştur:
Huşû olmayan namazda, lüzûmsuz şeylerden kaçınılmadan tutulan oruçta, tertîle riāyet edilmeden yapılan kırâatte, günahlardan sakındırmayan (yāni sâhibine bir faydası olmayan) amelde, sehâvet bulunmayan malda, sıkı bağlılık bulunmayan uhuvvette, ihlâs olmayan duāda hayır yoktur.
Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- hadîs-i şerîfte:
“Kiminiz namazı tam kılar, kiminiz yarım, kiminiz üçte bir, kiminiz dörtte bir, kiminiz beşte bir kılar. Bu noksanlık onda bire kadar gider.” buyurmuşlardır.
Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-'den rivâyet edildiğine göre:
Bir adam mescide gelib rukû ve secdelerinde tâdîl-i erkâna riāyet etmeden bir namaz kıldı. Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem- de onu gözetliyordu. Adam namazını bitirip geldi selâm verdi ve Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
“Git tekrar kıl, çünkü sen namaz kılmadın!” buyurdu. Adam gidip tekrar kıldı, Rasûlullah tâdîl-i erkâna riāyet edinceye kadar, onu üç defa geri çevirdi.
İmam Ebû Yûsuf'a göre tâdîl-i erkân farzdır. İmâm-ı Âzam'a göre vâcibdir. Tâdîl-i erkânına riāyet edilmemiş namazın iādesi lâzım gelir.
Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem-'den rivâyet olunduğuna göre:
“Hırsızların en kötüsü namazdan çalandır.” Yāni rukûunu, sücûdunu tamam yapmayarak çalandır, diye buyurdular.
“Bu hırsızınki kesilir mi?” dediler.
Efendimiz de: “Bilakis kesilir?” buyurdular, orada hazır bulunanlar da güldüler.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak