Ey Allah’m affet bizi
Kalemdâr’ın sızlar özü
Kademine sürsem yüzü
Efendimin tozu başka
Kıymetli kardeşlerim!
Tarîkat-ı aliyye gibi bir nimet-i uzmâ bize lütfedilmiş, hakkını vermek gerekiyor. Peygamber Efendimiz’e(sav) müşrikler itiraz ederken şöyle diyorlardı: “Bu nasıl peygamber? Bizim gibi yiyor içiyor, evleniyor…” Müşriklerin beklediği insan-üstü melek gibi bir şeydi. Hâlbuki onlar, Hz. Peygamber’in meleklerden üstün olduğunu bilmiyorlardı.
Mürşid-i kâmillerimiz de böyledir. Dışarıdan bakılınca bizim gibi insandırlar. Ancak içlerinde taşıdıkları sır bizler için muammadır. Onları meleklerden üstün yapan, insanlığa, bizlere olan şefkatleridir. Bizlere karşı kendi anne-babalarımızdan daha çok şefkatlidirler. Üstazlarımızın zahirlerine bakıp onlar hakkında konuşmaya başladığımız da müşriklerden farkımız kalmıyor. İtirazlar başlıyor. Kişi mürşidinin elinde ameliyat masasına yatırılmış bir hasta gibidir.
Hasta “Doktor Bey, onu öyle yapma, böyle yap” diyebilir mi hiç? Ameliyat masasındaki hasta, hafif bir kımıldamada, yanlışlıkla bir bıçak darbesi alabilir, bundan dolayı, hasta hiç sesini çıkarmaz, narkozun verilmesini bekler, teslim olur. Akıllı mürit de ameliyat masasındaki hasta gibi mürşidine teslim olmalıdır. Niye? Çünkü mânen hasta. Kendi başına bir şey yapacak hâlde değil. Nasıl ki hasta iyileşip taburcu olana kadar doktorun emirlerini tutmak zorundadır; mürit de aynı şekilde tedavi olana kadar mürşidinin emirlerine riâyet etmelidir. Zamanı gelince hâzık tabip, onu zaten serbest bırakacaktır. Ona “İstediğini ye, iç!” diyecektir…
Allah aşkına kardeşim, kanadın yok ama sen hemen uçmak istiyorsun. Daha dişlerin çıkmadan süt içmeyi bırakıp başka gıdaları istiyorsun. Önce sütü içmelisin ki dişlerin çıksın, böylece de diğer gıdaları alabilesin.
Râbıta yolun başlangıcında olan kimselere anne sütü gibidir. Bu yüzden bünyeye faydası olmayacak gıdalar yememek lâzım. Allâh’ı zikretmeyi, tevbe istiğfarda bulunmayı hafife almamak gerekiyor. Sıbyan mektebi çağındasın ama medreseye gideyim diyorsun… Olmaz! Mümkün değil! Ne demişler?
Dün mektebe varmış
Bugün üstad olayım der
Mümkün mü hiç? Hayır! Üstatlarımız bize bir reçete vermiş. O reçetede bizim ihtiyacımız olan bütün ilaçlar tarif edilmiş. Ben o reçeteyi bırakıp beni tanımayan bir eczacıdan yeni ilaç istiyorum. O ilaçları içince de kendi aklıma göre hareket ediyorum; mürşidimin dediklerini beğenmiyorum. Onların kıymetlerini bilmemiz elzemdir. Onların her birisi, bizim kötü ahlâkımızı tedavi etmeye muktedirdirler. Muhabbet güneşinin gönlümüze doğması için teslimiyet pencerelerini ardına kadar açmamız lâzım.
Vahdet denizinde yüzmek isteyen kimsenin, gemisinde çatlak olmamalıdır. Gemiye su girerse gemi batar gider. Kalbin içine de yaramaz düşünceler girerse kalb fesada uğrar, fayda vermez olur. Kalbin fesada uğramaması için şerîata riâyet şarttır. Kalbte dünya muhabbeti varsa, gâfiller dost edinilmişse, nerde kaldı senin dervişligin, nerde kaldı senin müritliğin?
Her arkın suyundan içme
Menbaını bulmak lâzım
Bütün bunları size olan muhabbetimden, şefkatimden söylüyorum. İçinizde tazecik fidanlar var; onların hürmetine söylüyorum. Mürşidin huzuruna kalbinde başka başka sevgilerle gelinmez, gelinse de feyiz alınmaz. “Eski hallerimiz kalmadı efendim!”diyorsunuz. Hak’tan gâfil olanlarla beraber olmayın, onlar gibi düşünmeyen, onlar gibi yaşamayın.
Kabirde, yevm-i kıyamette, haşirde neşirde onlar sizin imdadınıza yetişemezler. Doksan dokuz kötü huyunuz olsa o benim gözüme gözükmez ama bir güzel huyunuz varsa o benim gözüme görünür. Ancak sizler, kardeşlerinizin küçük bir kusurunu, dağ gibi görüp onları incitiyorsunuz. Onları incitince de mürşitlerinizi incitmiş oluyorsunuz.
Allâh’ımız bizi mürşitlerinin kapısında teslimiyetle boyun bükenlerden eylesin. Hazine sandığının üzerinde oturup ele güne avuç açanlardan eylemesin. (Âmin)
Hamd olsun âlemlerin Rabb’i olan Allâh’a!
Kasım 2025, sayfa no: 42-43
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak