Ara

Komşu Hakkı

Komşu Hakkı

Kıymetli kardeşlerim! 

Rabbimiz Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri âyet-i celîle-i cemîlesinde şöyle buyuruyor: ‘Allâh’a ibâdet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabâya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle ve câriyelere) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve dâimâ böbürlenen kimseyi sevmez.’ (Nisa, 4/36.) 

Ârifler insanların kemâle ermelerini üç şeye bağlamışlardır:

Birincisi, hüsn-i muâşeret:

Yâni insanlarla iyi geçinmek... Hangi zümreden, hangi meşrepten olursa olsun berâber yaşadığımız insanlarla güzel geçinmek. Komşunun komşu üzerinde üç hakkı var. İki hakkı var. Bir hakkı var. 

a. Bir hakkı olan gayrımüslim komşu. Aldığı yiyecekleri evine getirirken, ister Yahudi ister Hristiyan olsun komşusu görür de Müslüman, onlara bir miktar ayırıp vermezse, âhirette o komşusu yakasına yapışacak, ‘Yâ Rabbi! Ben bu zât ile komşu idim, getirdiği yiyeceklerde gözüm kaldı da, vermedi’ diyecek.  

b. İki hakkı olan, hem komşu hem de Müslüman kardeşi. Şâyet yine böyle bir alışveriş sonrasında vermeyecek olursa Allah indinde mesûliyeti daha fazla olur. 

c. Üç hakkı olan ise hem komşu, hem Müslüman kardeşi, hem de akrabâ-ı taallukâtından olan. İşte bu sınıfın üç hakkı var. 

‘Komşu hakkında inen âyetlere baktım da neredeyse Allah, komşuları birbirine mîrasçı yapacak zannettim’ (Buharî, Edeb 28; Müslim, Birr 140, 141.) buyuruyor, Peygamberimiz(sav).

Yine Rasûlullâh Efendimiz(sav)‘Dört cihetten onar ev, toplam kırk ev komşundur, onlara iyilik edeceksin, herkes senden memnun olacak’ buyuruyorlar. 

Bir kimsenin cenâzesi mûsâlla taşına konulduğu zaman, ‘merhumu nasıl bilirdiniz?’ denince, iki komşu; ‘İyi bilirdik, Allah rahmet eylesin’ der de, gözleri yaşarır, iyiliğine şehâdet ederse, ne kadar kusurlu olursa olsun o kulumu affederim, cennete dâhil olacak kullarım arasında haşrederim, diyor Rabbimiz. 

Fakat bir kimse ne kadar iyi olursa olsun, ne kadar sevap işlemiş olursa olsun, ne kadar ibâdet u tâatla ömrünü geçirmiş olursa olsun, komşusunu incitmişse, hakkında: ‘öldü de kurtulduk’ denirse, cehenneme müstehak olanlardan olmuştur. İşte komşu hakkı bu derece önemli bir dînî ve sosyal vecîbedir. 

Bakınız şimdi komşularıyla güzel geçinenlerden bir Allah velîsinin hâlini anlatayım sizlere: 

Kâmil velî Mârûf-ı Kerhî’nin(ks) muhitinde; Yahudî, Nasranî, Mecusî, Müslüman hemen her din ve mezhepten insan yaşarmış. Muhitindeki insanlarla dâimâ iyi geçinir, hepsine yardım eder, güleryüzle muamelede bulunurmuş. Velhâsıl, yaşamı boyunca hiç kimse ondan incinmemiş. 

Vefât edince farklı dinlere mensup insanların hepsi kendisi için kabir hazırlamış. Aralarında ihtilaf çıkmış. Müslüman olmayanlar bile ona sâhip çıkmışlar da kendi mezarlarına defnetmek istemişler. Bu ihtilaflar karşısında Mârûf-ı Kerhî’nin(ks) hizmetkârları gelip, şeyh şöyle vasiyet etti, demiş: ‘Benim cenâzemi zeminden kim kaldırırsa, ben o zümredenim.’

Yahudiler ve Hristiyanlar naaşını yerden kaldıramamışlar. Bunun üzerine ehl-i İslâm gelip kaldırmış, namazını kıldırmış ve oracıkta onu toprağa vermişler. 

İnsanların olgunluğunun ikinci alâmeti, tashîh-i îtikattır. Kötü ve yanlış inançlarını iyileştirmek ve dinde bid’at olan şeylerden uzaklaşmaktır.

Üçüncüsü, tezkiye-i nefs: 

Nefsini kötü huylardan temizlemektir. Bu üçü bir araya geldiği zaman insan kemâle ermiş olur. 

Rabbimiz bizleri çevresiyle hüsn-i muâşerette bulunan kâmil mü’minlerden eylesin. Âmîn! 

Hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allâh’a!

Ocak 2025, sayfa no: 40-41

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak