Varlık tohumunu bilinmezlik toprağına göm, yâni adsız sansız ol. Çünkü toprağa karışıp kaybolmayan tohum yeşerse de fayda vermez, meyve hâsıl olmaz. (Hikem-i Atâiyye, 11. Hikmet)
Hikmetin Arapça metninde yer alan “Humûl”ün mânâsı toprak gibi olmak, insanların gözünden düşmek ve şöhret sebeplerini terk etmek demektir. “Nitâc” ise ağacın meyvesidir. Burada işâret edilen meyve, kulun Allâh’ın mârifetinden aldığı hikmet, rahmet ve ilimden kinâyedir. Kişi bu ikramlara ancak nefsini öldürmek ve rûhunu diriltmek ile kavuşabilir.
Kişinin din ve dünyâ işlerinde şöhret sâhibi olması, dînine de, dünyâsına da pek çok zararlar verir. Peygamber Efendimiz(sav); “Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, mala ve şöhrete düşkün bir adamın dînine verdiği zarardan daha büyük değildir.” (Tirmizî, Zühd,43) buyurmuştur. Bu minvâlde, şöhret konusunda İslâm târihinde geçen şu ibretli olay da oldukça mânidardır:
"Birkaç genç, kendisine duyulan saygıdan dolayı, sahabe Ubeyy İbni Kâ'b(ra) ile birlikte yürürken arkasından gidiyordu. Hz. Ömer(ra) bu hâli gördü, Ubeyy'e kızdı ve kamçısını ona doğru kaldırdı. Ubeyy; "Yâ Emîrel-mü’minîn! Neye kızdınız?" dedi. Hz. Ömer(ra), "Bu şekilde yürümek, arkadan gidenler için zillet, önde gidenler için şöhret ve fitnedir. Buna izin verme." dedi. Öyle görülüyor ki Ashâb-ı Kirâm, değil şöhretten, şöhrete götürecek sebeplerden bile ateşten kaçar gibi kaçmışlardır. Zîrâ şöhret gömleği ateşten bir gömlektir. Yüce Rabbimizin korudukları dışında her giyeni yakar. Bu yanışın acı netîcesi ise, “Esfeli Sâfilîn” yâni aşağılıkların en aşağısı noktasıdır.
Bâzı Hak Dostları; “Halk arasında tanınmayı seven kimse, âhiret tadını bulamaz.” diye bizleri îkâz ederken, İbrâhim Edhem Hazretleri de “Şöhreti seven Allâh’a sâdık olamaz!” buyurur. Bu hususta Ebû Hureyre Hazretleri’nin naklettiği şu hâdise ne kadar ibretlidir:
Bâzı ashâb ile berâber Resûl Efendimiz’in yanında bulunuyorduk. Efendimiz(sav) "Yarın muhakkak cennetliklerden bir adam sizinle berâber namaz kılacak!" buyurdu.
Kendi kendime, o kişinin ben olmasını arzu ettim. Ertesi gün, namaz kılıp cemaat dağılıncaya kadar mescidde bekledim. Efendimiz(sav) ile yalnız kaldığım esnâda bez parçasına sarınmış, yamalı bir gömlek giymiş, siyahî bir adam göründü. Gelip elini Peygamber Efendimiz’in(sav) elinin içine koydu ve şehitlik rütbesine erişmek için duâ istedi. Allah Resûlü de ona şehit olarak vefât etmesi için duâ buyurdular. O sırada o kimseden misk kokusu geliyordu.
"Yâ Resûlallah, o buyurduğunuz adam bu mudur?" dedim.
"Evet, budur! Filan adamın kölesidir." dediler.
"Yâ Nebiyyallah, onu satın alıp da âzâd buyursanız olmaz mı?" dedim.
"Cenâb-ı Hak onu cennet hükümdarlarından kılmak istiyorsa, benim için onu satın almanın imkânı nerededir? Ey Ebû Hureyre, cennettekilerin melikleri ve efendileri vardır. İşte bu siyahî kimse de onlardan birisidir.
Ey Ebû Hureyre, Cenâb-ı Mevlâ; kullarından saçları dağınık, yüzleri toz içinde, karınları helâl kazancından aç kalmış olan, büyüklerle görüşmek isteyince kendilerine izin verilmeyen, evlenmek istediklerinde evlenilmeyen, olmadıkları zaman aranılmayan, hazır olduklarında dâvet olunmayan, göründükleri zaman görünüşlerinden hoşlanılmayan, hastalıklarında ziyâret edilmeyen, öldüklerinde haklarında şâhitlik edilmeyen gizli saf kimseleri sever."
Bunu işiten Ashâb-ı Kirâm: "Yâ Resûlallah, onlardan birini bize târif buyursanız!" dediklerinde, Resûl Efendimiz; "İşte o Veysel Karânî'dir!" dediler.
"Veysel Karânî nasıl kimsedir?" diye sorulduğunda; "Koyun gözlü, kızıl saçlı, iki omzunun arası geniş, orta boylu, benzi gâyet sarı, çenesini göğsüne dayamıştır. Gözünü secde yerine dikmiş, sağ elini sol elinin üzerine koymuş, Kur'ân okur. Nefsinin hâline ağlar, iki eski elbisesi var, kendisine saygı gösterilmez, yün elbise giyer. Yeryüzünde tanınmaz, gökyüzünde bilinir. Yemîn etse, Cenâb-ı Hak onu yemîninde doğru çıkarır. Dikkat edin, sol omzunun altında beyaz bir parlaklık vardır. Bilin ki kıyâmette kullara 'Cennete girin!' denildiğinde, Veysel Karânî'ye 'Sen dur da, şefâat et!' buyrulur. Rebia ve Mizar kabîlelerinin fertleri adedince, cehennemi hak etmiş olanlar hakkında şefâati kabûl edilir.
Ey Ömer ve Ey Ali, eğer onunla karşılaşırsanız, ondan sizin için istiğfâr etmesini isteyin de Cenâb-ı Hak sizi mağfiret etsin!" buyurdular.
Bir zaman sonra Hazreti Ömer ve Hazreti Ali, Hazreti Üveys'le karşılaştılar ve kendisine kim olduğunu sordular. "Koyun çobanı ve bir kavmin ücretli işçisiyim!" cevâbını verdi, ismini sakladı. İsmini sordular; "Abdullah! Yâni Allâh'ın kulu" dedi. Annesinin verdiği ismi sorduklarında cevap vermedi. Peygamber Efendimiz’in kendisi hakkında bildirdiği nitelikleri anlatıp kendisini tanıdıklarını söylediler. "Belki o başka biridir!" dedi.
"Peygamber Efendimiz, senin sol omzunun altında bir parlak işâret olduğunu bize haber verdi, aç da görelim!" dediklerinde, artık onu göstermekten başka çâre bulamadı. Bunun üzerine duâ istediler. Hazret-i Ömer, kendisiyle ara sıra buluşmak teklîf edince:
"Yâ Emîrü'l Mü'minîn, seninle buluşmaya söz veremem. Bugünden sonra da ne ben seni bileyim, ne de sen beni bil!" cevâbını verdi.
Hazreti Peygamber(sav); "Saçı sakalı birbirine karışmış, iki yırtık elbise sâhibi, insanların gözü kendisinden nefret eder hâlde çok insanlar vardır ki yemîn ederlerse Cenâb-ı Allah yeminlerini yerine getirir." buyurmuştur. (Müslim, Birr, 138; Cennet, 48)
“Bana öğüt verin.” diyen bir kimseye Bişr bin Hâris Hazretleri şöyle buyurur: “Nâmını ve şânını belirsiz, yiyeceğini helâlden temin et!”
Günümüz dünyâsında; kendini, dijital dünyânın empoze ettiği, görünmek, tanınmak, bilinmek duygusuna kurbân eden insan yığınlarını hesâb edersek, bu kıymetli hikmetin muhtevâsı daha iyi anlaşılıyor. Henüz ergenlik çağına ulaşmamış çocuklarda bile şöhret olma tutkusunu müşâhede etmek mümkün ne yazık ki. Tanınmak, bilinmek ve aynı paralellikte takdir görebilmek için verdikleri uğraş, hayrete düşürecek türden... Sonuç ise genellikle hüsran!
Hazret-i Mevlânâ ne güzel söyler: “Şöhret âfettir; şöhret peşinde koşmak, iyi tanınmak için uğraşmak insanlığa yakışmaz. Eğer sen hakîkati, aşk incisini arıyorsan görünüşten kurtulman, denize dalman, derinliklere inmen gerek! Yoksa şöhret, gösteriş deniz kıyısına düşen köpüktür.!”
Hz. Îsâ (aleyhisselâm) arkadaşlarına; "Tâne nerede biter?" buyurdu, "Yerde" diye cevap verdiler. "Hikmet de böyledir. Ancak toprak gibi yumuşak ve yumuşaklığı kabûl eden gönüllerde biter." buyurdu. Bâzı ârifler; "Nefsini yerlere düşürüp gömersen, rûhunu gökten göğe kaldırıp yükseltirsin." demişlerdir.
Vâkıdî (rahimehullah) şöyle rivâyet eder: Hâlid bin Velid Kuds-i şerîfi ablukaya alınca oradaki din adamı şöyle dedi: "Âhir zaman peygamberinin birinci arkadaşına Kudüs'ün fethi mümkün olmaz, ancak ikinci arkadaşı Kudüs'ü fethedebilir. Bana gösterin, onu tanırım. Eğer o ise savaş olmaksızın sur kapısının anahtarlarını kendisine veririm."
Üzerine baktı, tanıdı, hemen kapı anahtarını kendilerine attı. Müslümanlar kapıyı açarak savaşmaksızın Kudüs'ün fethine nâil oldular.
Hâlid b. Velid şöyle dedi: "Yâ Ömer! Sen Rum diyârındasın, taçlı olacaksın, şık elbiseli olacaksın ki heybetin gönüllere girsin." O vakit Hz. Ömer'in üzerinde on yedi yeri yamalı bir cübbe vardı. Hâlid'in söylediğini kabûl etti. Kendisi için şık bir elbise biçildi, başına o yörenin liderlerine uygun bir taç giydi. Dönüşte yeni elbiseleriyle bineğine bindi, binek hemen sıçramaya başladı. Hz. Ömer güç belâ binekten indi; "Benim eski elbiselerimi getirin!" dedi. Eski elbiselerini getirdiler, giyindi, bineğine bindi, uslu bir şekilde binek gideceği istikamete revân oldu.
Sonra Hz. Hâlid'e dönerek: "Yâ Hâlid! Elbisenle az daha canımdan oluyordum, herhalde giymeye devâm etseydim dînimden de olacaktım!" İşte humûlün yararı; humûl, hayvanları bile insana itâatli eder.
Yapılan amellerin tamâmı samîmî niyet ve ihlâs ile yapılırlarsa Hak katında kıymetli olurlar. Nefsin arzûlarına kavuşmak ve şöhret için olurlarsa, Cenâb-ı Hak’tan uzaklaştırırlar, cehenneme sürüklerler. İhlâs, kulları en büyük hayır olan ilâhî rızâya nâil eyler. Şöhretin pençesine takılıp, âhiret endîşesi taşımadan ibâdet eden kimselere Hazret-i Mevlânâ der ki: “Ey gâfil! Keşke secde ettiğin zaman yüzünü samîmiyetle Hakk’a çevirebilseydin de ‘Yücelerden yüce olan Rabbim, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir.’ demenin mânâsını bilebilseydin, yâni sırf şekil secdesi değil de gönül secdesi yapabilseydin!..”
Şu kıssanın gönüllerimizin ihlâs ve samîmiyetle yıkanmasına vesîle olması duâsı ile...
Hak dostlarından bir zâta; “Efendim, ihlâs husûsunda sizi tesiri altında bırakan bir hâdise yaşadınız mı?” diye sordular. O da; “Evet, yaşadım.” dedi ve şunları anlattı:
“Mekke-i Mükerreme’de para kesemi kaybetmiştim. Basra’dan para bekliyordum, fakat bir türlü gelmiyordu. Saçım sakalım da epeyce uzamıştı. Bir berbere giderek, “Param yok, Allah rızâsı için saçlarımı düzeltebilir misin?” diye ricâda bulundum. O esnâda berber, bir adamı tıraş ediyordu. Hemen yanındaki boş yeri gösterip; “Buraya otur.” dedi ve müşterisini bekleterek beni tıraş etmeye başladı. Müşteri îtirâz etti. Berber ise; “Kusura bakmayınız efendim, sizi ücret mukâbilinde tıraş ediyorum, lâkin bu şahıs, Allah rızâsı için kendisini tıraş etmemi istedi. Allah için olan işler dâimâ önceliklidir ve maddî bir bedeli yoktur. Allah için olan işin bedelini kullar aslâ bilemez ve ödeyemez!” dedi.
Tıraştan sonra berber, cebime zorla birkaç altın sokuşturdu; “Âcil ihtiyaçlarını karşılarsın, imkânım bu kadar, kusura bakma!” dedi. Bir müddet sonra Basra’dan beklediğim para geldi. Berbere bir kese altın götürdüm; “Aslâ almam! Allah için olan işin bedelini ödemeye kulların gücü yetmez!” dedi. Ne kadar uğraştıysam kabûl ettiremedim. Helâlleşip ayrıldım, lâkin tam kırk senedir geceleri kalkıp ona duâ ediyorum.
Rabbimiz! Bizi, seni tevhîd edenlerden, birleyenlerden eyle! Senin yolunda gitmemize engel olanlardan bizi kurtar. Bizi kendin için seçilmişlerden eyle! Bizim iddialarımızı lütfunun ve rahmetinin delilleriyle tashîh et. Kalplerimizi temizle. Şöhret çukurunda boğulanlardan olmaktan bizi ve neslimizi muhâfaza eyle. İhlâs aynası ile gönlünü berraklaştıran sâlihler zümresine cümlemizi ilhâk eyle. Âmîn...
Mart 2025, sayfa no: 48-49-50-51
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak