Ara

Hakk’ın Gufrânı, Kulların İsyân ve Nisyânı

Hakk’ın Gufrânı, Kulların İsyân ve Nisyânı

Hakk’ın Gufrânı, Kulların İsyân ve Nisyânı
Mahmud Sâmî Ramazanoğlu (ks)

Allah Teâlâ buyuruyor: “Allah, tarafından kuluna (Habîbine) vahyedilecek herşeyi vahy eyledi.” (Necm, 10.)

Öyle ise Allah Teâlâ, habîbi Muhammed Mustafâ -aleyhisselâm-’ın sırrının keşfolunması ancak nübüvvet ve risâlet sâhibine câiz olan İlâhî sırlardan, şânı yüce ve büyük bir sır olarak vahyetmiştir.

Denildi ki, Allah Teâlâ ona vahyetti. Ve vahyinde şöyle buyurdu: “Yâ Muhammed! Sana bu gece ümmetinin üçte birini bağışladım. Kıyâmet gününde yâni mahşerde de senin, benim katımdaki makâmının mahlûkâta beyân olunması için onların üçte ikisini orada bağışlayacağım!

Denildi ki: Allah Teâlâ ona şöyle vahyetti:

- “Yâ Muhammed! Ümmetin itâat ediyor. Ve günah da işliyorlar. Onların itâatı rızâmla, isyanları kazâmladır. Rızâmla onları kabûl ederim; Kerîm’im. Kazâmla olanları affederim; Rahîm’im.”

Denildi ki: Allah Teâlâ vahyinde şöyle buyurur: “Yâ Habîbim! Ümmetine kalbleri katılaşmasın diye çok mal vermedim. Tevbe etmekten mahrûm olmasın diye ânî ölüm vermedim. Kabirlerinde çok beklemesinler diye onları en son ümmet kıldım. Yâ Muhammed! Bütün enbiyâdan önce sen Cennet’e gireceksin.”

Rivâyet edilmiştir ki: Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem- Mi’râc’a ulaştığında Allah Teâlâ şöyle buyurur:

- “Yâ Muhammed! Bütün mahlûkâtı senin için yarattım. Seni de kendim için yarattım. Hepsi de benim rızâmı taleb etmektedirler. Ben ise senin râzı olmanı dilerim. Hepsi benden istemektedirler yâni tâlibdirler, sen ise benim matlûbumsun! İste, verile!.” Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurur:

- Allâh’ım, sana babam, anam için duâ etmiyor, fakat ümmetimi kurtar diye yalvarıyorum. Allah -celle celâluhu- şöyle buyurur:

- Yâ Muhammed! Ben Allâh’ım, Latîfim; sen nebîsin, Şerîfsin, ümmetin zaîftir. Latîf ile Şerîf arasında zaîf nasıl gözetilmez?

- Yâ Muhammed! Sen “Ümmetim ümmetim” diye çağırıyorsun! Ben “Rahmetim Rahmetim” diye nidâ ediyorum.

“Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır.” (A’raf, 156.)

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Mi’râc’a çıktıklarında Allah -celle celâluhu- ona şöyle buyurur:

- Yâ Habîbim! Her sevgili, sevgilisinin yanına geldiğinde hediyeler getirir, sen bana ne getirdin?

Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem- Allah Teâlâ’ya cevâben şöyle der:

- Yâ Rabbi! Senin hazînelerinde olmayan iki şey getirdim.

Allah Teâlâ bildiği halde:

- Nedir onlar yâ Muhammed?

Resûl-i Zîşân:

- Onların biri ibâdetlerin noksanlığı, ikincisi ümmetimin isyânıdır. Hakk Teâlâ şöyle buyurur:

- Yâ Habîbim, mâdem ki katıma âcizliği i’tirâf ile geldin, o halde sana ecir ve mükâfâtımı kat kat vereceğim. Ümmetinin noksan ve isyânını ğufrâna çevireceğim:

 “Bunların kötülüklerini Allah -celle celâluhu- iyiliğe çevirir.” (Furkan, 70.)

Sonra Allah Teâlâ, Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e şöyle buyurur:

- Yâ Muhammed sağına bak!

Hz. Peygamber sağ tarafına baktığında çok dalgalı büyük bir deniz görür. Denizin içinde bir ada, adanın içinde bir ağaç, ağacın üstünde bir kuş, kuşun gagasında az bir toprak, çamur dânesi görür ve:

- Evet yâ İlâhi, der.

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

- Yâ Muhammed! Bu büyük deniz, benim Rahmet deryâmdır. Şu küçük ada, dünyâdır. Üzerindeki ağaç dünyânın yeşilliği, nîmetidir. Ağacın üstündeki kuş, insanlardır. Kuşun gagasındaki bir damla çamur, insanların ma’siyyeti, günâhıdır.

Bu bir damla çamur, mümkün müdür ki Benim bu büyük Rahmet denizimi bulandırsın? Eğer Rahmet deryâsı bir dalgalanacak olursa o küçük zerre yok olur gider. Sen “Şefîu’l-müznibîn” yâni günahkâr ümmetin şefâatcısısın. Ben “Erhamurrâhimîn”im, merhamet edicilerin en merhametlisi.

Şubat 2019, sayfa no: 28-29

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak