Ara

Hac İbâdeti Allâh’a Yönelişimizin Pratiğidir

İnsan âciz bir varlıktır. Yaşadığı hayâtın, taşıdığı rûhun, kullandığı bedenin, içinde yaşadığı dünyânın kısaca hiçbirşeyin sâhibi olmayan bir âciz. Asıl acziyet insanın aczini bilmemesidir. Peygamberlerin ve kitapların gönderilmesinin bir sebebi de kul (köle) olduğunu ve buraya bir görevle gönderildiğini, buranın sâhibi olmadığını ve buranın sâhibini tanıması gerektiğini, O’na muhtaç olduğunu insana hatırlatmaktır. Çünkü o (insan) muhtaç olmadığını hissettiği an varoluş gâyesini unutur ve haddini aşar. “Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder.” (Alak, 7-8) İnsanın yaratılış gâyesi olan kulluk görevi bu acziyetini hatırlaması içindir. Kulluğunun gereği yaptığı ibâdetler de acziyetin itirâfı ve sembolik ifâdeleridir. İnsanı değerli kılan da aczini ve ihtiyaç sâhibi olduğunu kabûl, itiraf ve sâhibine (Rabbine) yönelişidir. Ve buna muhtaç olan insandır. Zîrâ Allah hiçbirşeye muhtaç değildir. O’na yönelişimiz bize değer katar, hâşâ O’na değil. Şeytanla Âdem babamızın yaptıkları hatâlardan sonra Âdem (as)’ın O’na yönelmesi onu değerli ve makbûl, şeytânın aczini ve hatâsını kabûl etmeyip hatâsında ısrârı ve O’na yönelmemesi onu merdûd yapmıştır. (İnananlara) de ki: “Duâ ve yönelişiniz O'na olan inancınız için değilse Rabbim size niçin değer versin?” (Ve inkârcılara da de ki): “Gerçek şu ki, siz (Allâh’ın mesajını) yalanladınız; artık bu (günah) yakanızı bırakmayacaktır!” (Furkân, 77.) Biz yaptığımız bütün ibâdetlerde Rabbimize yöneliriz. Başka yere yönelmemiz yaptıklarımızın boşa gitmesi demektir. Bu kural Namaz, Oruç, Zekât, Hac, Duâ, Tövbe; kısaca kulluğumuzu sembolize eden, pratiğe döken herşey için geçerlidir. “Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibâdetlerim de, yaşamam da ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’am, 162) Yönelişimizin kabûl görmesi için zâhirî ve bâtınî bâzı şartları hâiz olması gerekir. Hz. Âdem’in iki oğlu Hâbil ve Kâbil ona kurban sunmuşlardı. Kâbilin yönelişi gerekli şartları taşımadığı için kurbanı reddedilmişti. (Mâide, 27) Kezâ tövbe bizim Allâh’a yönelişimizdir. Ama kabûlü için günaha sırtımızı dönerek yönelmemiz gerekir. Namaz bizim günde beş defa dünyâyı ellerimizin tersiyle arkamıza atarak Rabbimize yönelişimizin sembolüdür. Bunun kabûlü için altı şartın yerine getirilmesi gerekir. Hacc ise hem malla hem bedenen ve ömürde bir sefer yapılan; meşakkatli, bütün Müslümanları temsîlen icrâ edilen, kişinin affına sebep olan bir ibâdettir. Allâh’a tam bir yöneliştir. Zaman, mekân, imkân, beden ve ruhla yöneliş. O’na Hac ibâdetiyle dönüşümüzün bize isteneni vermesi için ibâdet öncesi şunlara dikkat etmemiz gerekir: 1- İhlâsla yöneliş: Bütün ibâdetlerde olduğu gibi Hacc ibâdetinde de ‘niçin bu ibâdeti yapıyorum?’ sorusunun cevâbı eğer sâdece “Allah için” değilse bu yöneliş hiç olmamış gibidir. Bundan dolayı Hacca niyetlenen her Müslüman niyetini şeytan ve nefsin her türlü parazitinden korumak zorundadır. Rabbimizin: “Kendinize azık edinin, şüphe yok ki azığın en iyisi Allah korkusudur. Ey akıl sâhipleri! Benden korkun.” (Bakara, 197) diye bizi uyarması işi baştan kaybetmemizi engellemek içindir. 2- Sevdiklerinden ferâgat ve fedâkârlıkla yöneliş: Haccın edeblerindan birisi de hacca gidecek kimsenin gitmeden önce bir daha dönmeyecekmiş gibi eş, dost, akrabâ, komşu ve arkadaşlarına vedâ etmesi, onlarla helâlleşmesidir. Bu şunu söylemektir: “Allâh’ım yönümü Sana döndüm, Sana geliyorum. Dâvetine öyle bir “Lebbeyk Allâhümme lebbeyk (buyur Allâh’ım buyur)” diye icâbet ediyorum ki bütün sevdiklerimi terkettim, Senin sevgin bana kifâyet eder. Artık onlara dönüp bakmayacağım. Bana Sen ve Senin rızân yeter. Hazreti İbrâhim’in oğlu İsmâil’i (as) Sana fedâ ettiği gibi ben de tüm sevdiklerimi fedâya hazırım. Ve Sana onların haklarıyla da gelmiyorum. ” 3- Dünyâ ve geçici değerlerinden soyutlanarak yöneliş: Namaza giriş tekbirine “Tahrim Tekbiri” de denir. Yâni Namazdan önce bize helâl olan birşey Namaz içinde haram olur. Haccın şartı “İhram”dır. İhram Hacc ibâdetine özgü “izar” ve “rida” nâmıyla giyilen iki parça elbisedir. Dünyâdan soyutlanmanın sembolüdür. Rabbimiz bizim kendisine dünyâ ile yönelmemizi istemediği için ihramımızla yalın bir şekilde, dünyâya ilk geldiğimiz gibi huzûruna almaktadır. Çünkü sâhip olduğumuz dünyâ malı ve diğer geçici heveslerimizin Rabbimiz katında hiçbir kıymet-i harbiye’si yoktur. Dolayısıyla İhram’la bize: “Bana yönelişine engel olan dünyevîliklerini bırak öyle gel” diye mesaj vermektedir. 4- Her türlü sosyal statü, makam, mevki, şan, şöhret, ayrıcalık ve etiketten sıyrılarak yöneliş: Mikat mahalli ihramsız geçilmez. Rabbimiz bizi dünyevî konumumuzu gösteren en basit bir kumaşla bile kabûl etmemektedir. “Bana gelirken sâdece kul (abd) olarak geleceksin. Rengini, dilini, makâmını, sınıfını, itibârını, doğduğun coğrafyayı, başkalarına karşı üstünlük tasladığın herşeyi ve bunları gösteren her türlü simgeyi, belirtiyi kısaca ne varsa hepsini bırakıp öyle geleceksin. Çünkü kulluk makâmı makamların en üstünüdür. Ben Peygamberimi bile huzûruma Mirac’a alırken ona kulum diye hitâb ettim. (İsrâ, 1) Sen de bana kulluğunu bilerek, hatırlayarak, kulluğunun şuuruna vararak ancak gelebilirsin.” demektedir. 5- “Ölmeden önce ölme” sırrını kavrayarak yöneliş: Hacc bir mahşer provasıdır. İhram kefen giymek, Mikat kabir durağı, Arafat ise “ba’su ba’del mevt” yâni Mahşer meydanı. Herkes kefenleriyle kalkmış, boynunda yaftasıyla hesap verme sırasını beklemekte. Vakfesini bunun için yalvarışla, tazarruyla, gözyaşıyla, affı için bir sığınma vesîlesi yapmaktadır. Âdem babamızın affedildiği “Cebel’ür-Rahme”de bütün Müslümanlar amellerine değil de O’nun rahmetine güvenirler. Çünkü O’nun rahmetinin tecellîsi mutlu sondur. Yâni günahların affı ve cennetle müşerref olma. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Şeytan, arefe günü görüldüğünden daha hor ve hakir, daha zelil ve öfkeli hiçbir zaman görülmemiştir. Bunun sebebi de onun, rahmetin indirilişini, Allâh’ın büyük günahları affedişini görmesidir.” (Tirmizi, Deavat, 122) Ve yine “... (Allah tarafından) kabûl edilmiş haccın karşılığı ancak cennettir.” (Buhârî, Umre, 1) 6- Hevâ ve heveslerini öldürerek (mecâzî ölümle) yöneliş: Kefen giydikten sonra ölülerin hiçbir şeye tepki vermedikleri gibi Müslümanlar da ihram giydikten sonra tepkisiz hâle gelmelidir. “Rabbim Sana yönelişimin bu aşamasında bu organlarımla haram işlemeyeceğim. Bana sataşanlara, haksızlık yapanlara ses çıkarmayacağım. Onlarla asla tartışmayacağım. Onlara kötü söz ve fiilde bulunmayacağım. Nefsimin daha önce kabûllenmediği herşeyi bir ölü gibi ona kabûllendireceğim. Harama bakmayacağım ve (ihramlı iken) hanımıma da yaklaşmayacağım.” demek zorundadır. Çünkü sabretmezse ânî tepkiler onun bu yönelişini, emeğini boşa çıkarabilir. “Hacc bilinen aylardadır. O aylarda hacca girişen kimse bilmelidir ki haccda kadına yaklaşmak, sövüşmek, dövüşmek yoktur. Ne iyilik yaparsanız Allah onu bilir.” (Bakara, 197) Peygamber Efendimiz de: “Her kim bu evi (Kâbe'yi) haccederken (söz ya da eylemle) cinsel yakınlığa yeltenmez ve kötülük işlemezse, anasının onu doğurduğu günkü gibi (günahsız) hâline dönmüş olur.” (Buhârî, Muhsar, 10) 7- Benliğinden bizliğe, fertlikten cemaatte yok olmaya doğru yöneliş: Dînimizin bize emrettiği bütün ibâdetlerin ferdî yönü olduğu gibi cemaat yâni sosyal yönü de vardır. Hacc ibâdeti Dînimizin cemaat ruh ve bilincinin zirve noktada yaşandığı tek ve eşsiz uygulamasıdır. Yol arkadaşlığı ile başlayan bu ruh, damlanın denize kavuşup yok olduğu gibi tavaf, say, Arafat, Müzdelife ve Mina’da pratiğe dökülür. Rengini, dilini, coğrafyasını, zenginliğini, fakirliğini, makâmını, mevkiini, şöhretini, mezhebini, meşrebini, kısaca “ben”ine âit herşeyi bir kenara bırakıp Müslümanların cemaatinden “bir ferd” olarak “tek bir ruhla”, “iyyâke ne’budu” diyerek; şâirin dediği gibi “Yedi bağın gülü aynı destede” sırrıyla yönelişin ifâdesidir bu. “İnsanlar arasında haccı ilân et ki gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde Sana gelsinler.” (Hacc, 27) 8- Yeryüzündeki bütün Müslümanları temsîlen onlar adına yöneliş: Takdir edersiniz ki bütün ümmetin aynı anda haccetmesi mümkün değildir. Onun için her yıl dünyânın neresinde Müslümanlar varsa onlar kendi içlerinden temsilcileri Haccda buluşmak için gönderirler. Onlar da bütün Müslümanları temsîlen biraraya gelir, dertleşir, görüşür ve kaynaşırlar. Aynı zamanda “ıztba” ve “Remel”le bütün dünyâ müstekbirlerine Müslümanların birlik ve berâberliğini, gücünü haykırırlar. Özellikle bugünlerde buna çok ihtiyâcımız var. Bütün Müslümanların bulundukları her yerde bu ruh ve şuurla Allâh’a yönelmeleri gerekir. Çünkü kurtuluşumuz, dirilişimiz ve Ümmet olarak dünyâ dengesinde yeniden söz sâhibi olmamız ancak bununla mümkündür. Hacc bu dinamizmi bize kazandırmalı ve hacc yapan her Müslüman bu enerjiyi kendi bölgesine taşımalıdır. 9- Taşladığı şeytâna, taşıdığı nefse ve terk ettiği günahlara bir daha dönmeme bilinciyle yöneliş: İşte bu haccın başlangıç noktasına gitmek, Allâh’ın emirlerine karşı İbrâhimî (as) bir duruş ve fedâkârlık, İsmâil (as) teslîmiyetiyle nefsini ve isteklerini kurban etmekle mümkündür. İşte o zaman fedâkârlığı hemen icâbet bulacak ve mükâfât olarak kendisine koç gönderilecektir. Yâni bir davranış biçimi kazanacak ve döndüğünden ölümüne kadar bu hayat tarzını yaşamaya gayret edecektir. Bu da ona haccının mebrur olmasının mükâfâtı olarak verilecektir. Yönelişi İbrâhimî olanların Haccı mebrur olur. Berâberinde değişim getirir. Önceki hatâlı davranışlarına dönmeme ve tövbesinde sâbit kalma mükâfâtı. "Hacca gidenler ile umreye gidenler Allâh’ın elçileridir. Allâh’a duâ ederlerse Allah onların duâlarını kabûl eder ve Allah'tan günahlarının bağışlanmasını isterlerse Allah onların günahlarını bağışlar. (İbni Mace, Menasik, 5) 10- Ahdini yenileme ve bundan sonra sözünde sâbit kalma bilinciyle yöneliş: Haccımız özellikle Allâh’a verdiğimiz sözümüzü yenilemek ve bundan sonraki hayâtımız için enerji depolamaktır. Bu ahidleşmede Hacerul Esved ve onunla temas; el tutarak biat yenileme anlamı ifâde eder. Peygamberimizin şu duâ ile istilâmı bize bunu haber verir: “Bismillâhi va’llāhü ekber. Allâhümme îmânen bike ve tasdîkan bi-kitâbike ve vefâen bi-ahdike ve’ttibâan li-sünneti nebiyyike Muhammedin sallallāhu aleyhi ve sellem”. (Allâh’ın adıyla. Allah en büyüktür. Allâhım! Sana inanmamın, kitâbını tasdîk etmemin, ahdine vefâ göstermemin ve Peygamberin Muhammed’in sünnetine uymamın bir işâreti olarak [Hacerülesved’i istilâm ediyorum].) Hz. Ali’den nakledildiğine göre Hacerülesved, bezm-i elest’te Allâh’ın bütün insanlardan kendisini Rabb olarak tanımaları yönünde aldığı sözü (bk. el-A‘râf 7/172) içinde taşımakta olup ondan, bu ahde vefâ gösterenler lehinde kıyâmet günü şâhitlikte bulunması istenecektir (Ezrakī, I, 324; Süheylî, II, 273). İbn Abbas’tan rivâyet edilen bir hadiste, Allâh’ın kıyâmet günü Hacerülesved’i getireceği ve onun da hak üzere kendisini istilâm edenlere şâhitlikte bulunacağı belirtilmiştir (İbn Mâce, “Menâsik”, 27; Tirmizî, “Ĥac”, 113). Diğer bir hadiste de, “Hacerülesved’e dokunan kimse Rahmân’ın eline dokunmuş gibidir” denilmiştir (İbn Mâce, “Menâsik”, 32; Muttakī el-Hindî, XII, 219).(DİA) 11- Medîne-i Münevvere’de Peygamberimizin, Mekke-i Mükerreme’de de Allâh’ın misâfiri olduğu bilinciyle yöneliş: Her Hacı Medîne’de Peygamberimizin konuğudur. Ev sâhibi Rasûlullah’tır. Buna göre hareket etmelidir. Mekke’de ise “Duyufur-Rahman”, Allâh’ın konuğudur. Her iki haremde de ev sâhiplerine ve onun misâfirlerine yakışır hareket etmek gerekir. Sonuç olarak, özelde Hacc genelde bütün ibâdetlerden elde edeceklerimiz yönelişimizin kalitesine ve bilincine bağlıdır. Rabbimizle aramızda parazit ve engel olan şeylerden ne kadar çok sıyrılıp yönelirsek istifâdemiz o kadar çok fazla olur. “Kim bütün benliğiyle Allâh’a teslîm olursa ve aynı zamanda doğru ve yararlı işlerde bulunursa, hiç sarsılmayan [sağlam] bir dayanak elde etmiş olur. Çünkü herşeyin âkibeti Allâh’ın elindedir.” (Lokmân, 22.) Servet Yalçın - Merkez Uzman Vaiz

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak