Ara

Gecenin Mânevî Aydınlığı Teheccüd Namazı

Gecenin Mânevî Aydınlığı Teheccüd Namazı
Kur’ân’ımızın değişik âyetlerinde gecelerin dinlenme gündüzlerin çalışma vakti olarak yaratıldığı anlatılmaktadır. Gündüzlerin yâni çalışma zamanlarımızın verimli olması için gecelerimizin de verimli geçmesi gerekir. Gece dinlenemeyenler, yorgunluğunu atamayanlar, uykusuz kalıp enerji depolamayanların gündüzleri pek randımanlı olmaz. Bu bir realitedir. Maddî hayâtımız için gece ve gündüzümüzü en güzel biçimde verimli olarak değerlendirmek zorundayız. Ama unutmayalım ki bizim gündüzleri mücâdelemiz sâdece maddiyat için değildir. Maddiyâtımızın yâni uğruna mücâdele verdiğimiz dünyâmızın anlam kazanması için nefsimiz, şeytan, küfür, şirk ve bunların bütün aveneleriyle de mücâdele etmek zorundayız. Mâişetimiz için mücâdeleyi bıraktığımız zaman iki kuruş için nâmertlere maskara olacağımız gibi, mânevî alanda mücâdeleyi terk ettiğimizde de şeytan, nefis ve diğer düşmanların maskarası oluruz. Bu da bizim dünyâ ve âhiretimizin heder olması demektir. Bundan dolayı gündüzün verimi gecenin aydınlatılmasıyla başlar. Bunu Rabbimiz Peygamber Efendimiz’e (sav) ilk görev verdiği anda böyle emretti. Ve aynı zamanda ondan sonra O’nun izinden gidenlere de mesaj verdi. Dünyâ ve âhiret adına başarılı bir hayat sürmek istiyorsanız rûhunuzu, gönlünüzü, organlarınızı, dünyânızı, kabrinizi ve âhiretinizi aydınlatacak kandilinizin fitilini gece kıyâmıyla tutuşturunuz. “Ey örtünüp bürünen (Resûlüm)! Birazı hâriç, geceleri kalk namaz kıl. (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt, ya da çoğalt ve Kur'ân'ı tâne tâne oku. Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz.” (Müzzemmil, 1-5) Çünkü gece kıyâmı olan “Teheccüd” yerine göre hem “uyumak” hem de “uyanmak” anlamına gelmektedir. Kelime sözlüklerde bu âyetteki kullanımından hareketle “geceleyin uykudan kalkıp namaz kılmak” şeklinde açıklanmaktadır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “hcd” md.). Fıkıh kitaplarında yatsı, vitir ve teravih namazları dışında geceyi ihyâ etmek, ibâdet etmek için kılınan nâfile namazlara teheccüd namazı denmektedir. (Kur’ân Yolu, 3, 512) Sa’d b. Hişam (ra) anlatıyor: “Ey mü’minlerin annesi, bana Rasûlullâh’ın (sav) gece namazından haber ver” dedim. “Müzzemmil sûresini okumuyor musun?” dedi. Ben de: “Evet” dedim. O da şöyle dedi: “Allah, bu sûrenin başında gece namazını farz kılmıştı. Bu yüzden Peygamber (sav) ve ashâbı bir yıla yakın bu namaza devâm etmişlerdi. Bu namazda ayakları şişerdi. Sonunda Allah, on iki ay geçince bu sûrenin son âyetini indirdi. Böylece farz olan bu teheccüd namazı nâfile olmuş oldu (Nesai, Kıyamul-Leyl ve Tetavvuun-Nehar, 2). Ayrıca yine Peygamber Efendimiz’e (sav) hitâben: “Gecenin bir kısmında uyanarak sana mahsus bir nâfile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin seni övgüye değer bir makâma göndereceği umulur.” (İsrâ, 79.) buyrulmasıyla âyetin ilgili kısmındaki üslûptan hareketle bu namazın Hz. Peygamber’e (sav) farz olduğu ileri sürüldüğü gibi, bunun gerek Hz. Peygamber’e (sav) gerekse diğer Müslümanlara nâfile olduğu kanaatini taşıyanlar da vardır. (Kur’ân Yolu, 3/512) Sevgili Peygamberimiz’in (sav) hemen hemen her gece, gerek kalkıp kıldığı sekiz rekât teheccüd, üç rekât vitir namazı ve gerekse ihyâ ettiği seher vakti diye mâruf olan zaman dilimi ümmetine kuvvetli bir sünnet olarak (Sünnet-i müekkede) örneklik teşkil ederken aynı zamanda bünyesinde birçok hikmetler barındırmaktadır.
  1. Mânevî Açılımlar, Ağır Yükleri Omuzlamak İçin Rûhen Hazır Hâle Gelmek: Herkesin uyuduğu ya da ehli dünyânın kendilerine mahsus gece hayâtına daldığı bir zaman diliminde uykuyu bölüp kulun Rabbisiyle buluştuğu ve iletişime geçtiği bir ibâdettir. Kulun bu fedâkârlığından dolayı Cenâb-ı Hakk ona “sekînet” dediğimiz mânevî bir vakar, duruş ve güven ikrâm eder. Kul bu mânevî vakarla zorluklar, en çetin imtihanlar karşısında sarsılmadan durabilir. “O zaman inkâr edenler kalplerine taassubu, câhiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve mü’minlere sükûnet ve güvenini indirdi, onların takvâ sözünü tutmalarını sağladı. Zâten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.” (Feth, 26.) Hudeybiye’de Peygamberimiz ve ashâbına indirilen sekînet gibi. Yoksa insan nefsinin zorluklara tahammülü çok zor olur. Hayâtında sekine olmayanların zorluklar ya da menfaatler karşısındaki savruluşunu günlük hayâtımızda çok daha net olarak görebiliyoruz.
  2. Mücâhede İçin Enerji Depolamak: Her Müslüman her an mücâdele ve mücâhede hâlindedir. Nefsiyle, şeytanla, şeytanlaşmış insanlarla, şeytânî düzenlerle, İslâm düşmanlarıyla, kendisini yaratılış gâyesinden alıkoyacak dünyânın geçici menfaatleriyle yâni dünyevîleşme ile şehvetle, şöhretle, kısaca kendisini Allah’tan ve O’nun rızâsından alıkoyacak herşeyle. İşte bunun için enerji gerekir. Bu da ancak geceleri kâim olmakla mümkündür. Tıpkı her gece bir sonraki gündüz kullanacağımız elektronik âletlerimizi şarj ettiğimiz gibi. “Şüphesiz gece vakti etki ve uyum yönünden daha uygun ve sözün zihne yerleşmesi bakımından daha elverişlidir. Zîrâ gündüz vakti sana uzun bir meşgûliyet var.” (Müzzemmil, 6-7.) Sahabe Efendilerimiz için “Onlar gece ruhban gündüz fürsandı” gerçeğini söyleten etken, onların gecelerini ruhbanlar gibi ibâdetle, gündüzleri ise at sırtında cihatla geçirmeleridir.
  3. Nefsimizi Disiplin Altına Almak ve Fedâkârlığa Alıştırmak: Gece kalkanlar günlük yaşantılarını programlamak zorundadırlar, yoksa kalkamazlar. Bunun için erken uyumak, mümkünse kaylûle uykusuna yatmak, yatsı namazından hemen sonra veya erken uyumak gibi çârelere başvurulabilir. Hayâtımıza bu disiplini yerleştirmek için sevgili Peygamberimiz’in (sav) bir gününü nasıl yaşadığı ile ilgili sünnet-i seniyyesi bize en güzel örnektir. Tehheccüd namazına kalkanlar uykularından ve istirahatlarından fedâkârlık yapmaktadırlar. Zîrâ Rabbimiz muhsinleri anlatırken onların bu yönüne dikkat çekmektedir: “Onlar gecenin az bir kısmında uyurlardı. Seher vakitlerinde Rabblerinden bağışlanmalarını dilerlerdi.” (Zâriyât, 17-18.) Ve yine “Korku ve ümit içinde Rabblerine ibâdet ve duâ etmek üzere vücutları yatak görmez, kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah için harcarlar.” (Secde, 16.) buyurmaktadır.
  4. Tüm Benliğimizle Allâh’a Yönelişin Tâlimini Yapmak: Rabbimiz geceyi örtü kılmıştır. İçerisinde sırlar barındıran, kötülükleri ve ayıpları örten bir örtü. Sır perdelerinin yırtılması, nefsimizin etrafını saran enâniyet, kibir, hased, riyâ, sum’a, ucb, dünyâ muhabbeti gibi örtülerin açılması, gecenin koyu karanlığının aydınlanması mâsivâdan (O’nun dışındaki herşeyden) geçerek Rabbimize yönelmemizle mümkündür. “Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O'na yönel.” (Müzzemmil, 8.) Yâni hedefe kilitlenerek. Bizi hedefimizden alıkoyan herşeyi yok sayarak ancak maksûda ulaşabiliriz. İşte karanlığın herşeyi örttüğü, ortamın sessizleştiği zaman diliminde bunu yaşamak daha kolaylaşmaktadır. Peygamber Efendimiz’in (sav) Allâh’ımızla (cc) buluştuğu mi’râca gece götürülmesi, “gece kalk” diye emir verilmesi, Kur’ân’ın Kadir gecesi indirilmesi gibi olaylar gecenin bu yönüne işâret etmektedir.
  5. Maddî ve Mânevî Rızık Taksimâtından Nasiplenmek: Rabbimiz kullarına her zaman cömert davranır. Ancak bazı zaman dilimlerinde daha cömerttir. Ya da istekli olanlara özel ikramlar yapmak istemektedir. Seher vakitleri bu zaman dilimlerindendir. Orada kim ne isterse maddî ya da mânevî kendisine verilir. Bağışlanmayı, dileğinin kabûlünü, duâsının icâbetini, derecesinin yükselmesini isteyenlere en iyi fırsattır. Ebû Hureyre'den (ra): Rasûlullâh'ın (sav) şöyle dediğini işittim: "Eğer ümmetime ağır geleceğinden korkmasaydım her namazda misvak kullanmayı emreder, son namaz olan yatsıyı gecenin ilk üçte birine tehir ederdim. Zîrâ Allah Teâlâ gecenin ilk üçte birinde dünyâ semâsına tecellî eder, fecrin doğuşuna kadar bu hâl devâm eder ve biri şöyle nidâ eder: 'Yok mu isteyen, (kendisine) verilsin; yok mu duâ eden, icâbet edilsin; yok mu hasta olup şifâ isteyen, şifâ verilsin; yok mu günahkâr olup af dileyen, affedilsin.” (İbni Hanbel, 1/120; Muvatta, Kur’ân, 8)
  6. Vücûda Sıhhat ve Dinçlik Kazandırmak: Size gece namazını emrediyorum. Çünkü o sizden önceki Sâlihlerin sürekli yaptıkları âdeti, Allâh’a yakınlaşmaya vesîle, günahlardan alıkoyan, hatâları örten ve vücuttan hastalıkları uzaklaştırandır. (Suyuti, Camius-Sağir, 5573) Özellikle gece kalkıp seher vaktini değerlendirenlerin vücutları sıhhatli olur. Yaşlarının ilerlemesine rağmen sağlıklı bir hayat sürerler. Bu da Rabbimizin o zaman diliminde kalkanlara ikrâmıdır.
  7. Ömrümüze Bereket ve Huzur Kazandırmak: Seher vakitlerini değerlendirenler kısa ömürlerine çok büyük işler sığdırırlar. Bu Allâh’ın onların zamânına ve ömrüne verdiği bereketten kaynaklanmaktadır. Sevgili Peygamberimiz’in (sav) yirmi üç seneye sığdırdıkları bunun en büyük isbâtıdır. Yine bâzı âlimlerin telif ettiği eserler yaşadıkları ömürden çok daha fazla zaman gerektirecek kadardır. Bu Rabbimizin onlara (gece ibâdetine kalkanlara) verdiği bir mükâfattır. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: "Sizin herhangi biriniz (gece) uyuyunca şeytan onun boyun köküne üç düğüm bağlar. Her düğüme: 'Senin üzerinde uzun bir gece vardır, rahat uyu' telkinini vurur. O kimse uyanıp Allâh'ı anarsa bir dü­ğüm çözülür. Abdest alırsa bir düğüm daha çözülür. Namaz da kı­larsa bir düğüm daha çözülür. Artık o (teheccüd sâhibi) kimse düğümü çözük, gönlü hoş ve neş'eli olarak sabaha girer. Fakat Al­lâh'ı anmaz, abdest alıp namaz kılmazsa gönlü kirli ve uyuşuk hâl­de sabaha girer. (Buhari, teheccüd, 12) Yâni kalkamadığı zaman günü verimli geçmez. Mutsuz ve huzursuz olur. Ve yine Enes bin Mâlik’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah (sav): Seher vaktinde yiyiniz ve içiniz. Çünkü onda bereket vardır.” buyurdu. (İbn Mâce, Sıyâm, 22)
  8. Mânevî Yüksek Dereceye Ulaşmak: Dünyâ hayâtını Allâh’ın (cc) ve Hz. Peygamber’in (sav) istediği gibi yaşayanlar Allâh’ın (cc) râzı olduğu kullar zümresine dâhil olurlar. Bu mükâfatların ve derecelerin en büyüğüdür. Âhirette onlara verilecek nimetleri ise Peygamber Efendimiz Cenâb-ı Allâh’ın, “Ben sâlih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin hayâl edemeyeceği şeyler hazırladım.” buyurduğunu ifâde ettikten sonra Secde sûresinin 17. âyetini okumuştur. (Buhârî, “Tefsîr”, 32/1) “Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne mutluluklar saklandığını hiçkimse bilemez.” (Secde, 17.) Ayrıca duâları da geri çevrilmez. Resûlullâh (sav) şöyle buyurdu: “Gece namazı ikişer ikişer rek'attır. Sen her iki rek'atta teşehhüd okursun. Fakru zarûrâtını yalvararak açıklarsın, yoksulluğunu zilletle dile getirirsin. (Namazdan sonra) duâ ederken ellerini kaldırırsın ve “Allâhım bana mağfiret eyle” dersin. Kim bunu yapmazsa onun namazı (ecir ve fazîlet bakımından) noksandır.” (İbn Mâce, İkâmetu's-Salavât, 172)
  9. Mü’minlerin Dertleriyle Dertlenmeyi Öğrenmek: Evet, geceleri kalkıp ümmetin kurtuluşu için yalvarmak. Onların dertleriyle dertlenmek. Nice âşıklar ve dertlilerin sızlanmaları ve yakarışları gecenin sessizliğini bozar. Ve günahkârların affına, belâ ve musîbetlerin def’ine sebep olur. Ümmü'd-Derdâ (ra)'dan rivâyet edildiği­ne göre o şöyle demiştir: “— Bir gece (kocam) Ebu'd-Derdâ kalktı namaz kılıyordu. Sonra ağlamaya başladı ve sabah oluncaya dek şöyle diyordu: ‘Allâh'ım! Benim yaratılışımı güzel yaptın, ahlâkımı da güzel yap.’ (Ben, kocam) Ebu'd-Derdâ'ya dedim ki, ‘geceden beri senin duân yalnız güzel ahlâk için oldu’. (Bana) cevâben: ‘Ey Ümmü'd-Derda! Müslüman kul ahlâkını güzelleştirirse, bu güzel ahlâkı onu Cennet'e koyar. Ahlâkı kötü olursa bu kötü ahlâkı onu Cehennem'e koyar, Müslüman kul da, uyku hâlinde iken bağışlanır (mağ­firet olunur)’ dedi. Bunun üzerine ben de dedim ki: ‘— Ey Ebu'd-Derdâ! Kul uykuda iken nasıl bağışlanır?’ O şöyle dedi: ‘— Onun kardeşi gece kalkar, teheccüd ibâdetinde bulunur; Azîz ve Celîl olan Allâh'a duâ eder, Allah da duâsını kendisi için kabûl eder. (Uy­kuda olan) kardeşine de duâ eder de Allah, duâ ettiği şeyi kardeşi için kabûl eder. (Böylece uykudaki kardeş bağışlanmış olur.)” (Buhari, Edebul Mufred, 108)
  10. İtmînân İçin Kalpleri Birleştirmek: Ehli irfânın müntesiplerini gece kalkamaya teşvik etmeleri bu zaman dilimlerindeki sırlara vâkıf olmalarındadır. “Evliyâullâhın teveccühü (kalben yönelişi) de o andır. Sâmi Ramazanoğlu (ks): “Gece yapılan evradla gündüze kalan evrad arasındaki fark, kazâya kalan oruç gibidir.” buyururlar. H.Ali Ramiteni (ks): Bir iş üzerinde üç kalp birleştiği zaman kulun murâdı hâsıl olur, demiştir. Üç kalp: 1) Mü’minin Kalbi 2) Kur’ân’ın kalbi (Yâsin-i Şerif) 3) Gecenin Kalbi. Gece; âşıkın husûsî tecellîye mazhar oldugu, mârifetin nihâî makâmına erdiği, sevgilinin yanında kadrini bildiği andır.” (A. Ramazan DİNÇ; Kemâlât, 25)
Teheccüd Namazları ve gecelerin seherlerde değerlendirilmesi büyük önemi hâizdir. Kıymeti ve fazîletleri ehlince mâlûmdur. İzahı bu satırların sınırlarını aşar. Bundan dolayıdır ki her mü’minin gece hayâtı olmalıdır. Ancak gece kâim olanlar gündüz tam anlamıyla mücâhid olabilirler. Bundan dolayı Peygamber Efendimiz başta Abdullah b. Ömer olmak üzere sahabeyi gece kalkıp teheccüd kılmaya teşvik etmiştir. Bizim de önce kendimizi sonra küçük yaştan itibâren çocuklarımızı seher vakitlerine, teheccüd namazına alıştırmamız gerekir. Çünkü gece kalkanları çok olan bir toplum dünyâ hayâtında huzurlu olur. Âhirette ise cennete nâil olur. Abdullah b. Selâm: “Rasûlullâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Medîne'ye geldiğinde halk O'nu gözlemeye çıkmış ve (gelişini uzaktan görünce) "Allâh'ın elçisi geldi! Allâh'ın elçisi geldi!" demişlerdi. Ben de (karşılamaya) çıkanlarla berâber çıkmıştım. Derken yüzünü gördüğüm zaman anlamıştım ki, O'nun yüzü hiç yalancı yüzü değildir. Sonra O'ndan duyduğum ilk şey şöyle buyurması oldu: "Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin, yakınlarla alâkayı devâm ettirin ve insanlar uyurken geceleyin namaz kılın ki Cennet'e selâmetle giresiniz!" (Darimi, Salat, 156) Servet Yalçın (Şubat 2016)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak