Sözlükte “ruh, can, hayat, hayâtın ilkesi, nefes, varlık, zât, insan, kişi, hevâ ve heves, kan, beden, bedenden kaynaklanan süflî arzular” gibi mānâlara gelen nefs kelimesi1 Kur’ân’da “ruh” anlamında kullanıldığı gibi2 “zât ve öz varlık” mānâsında da kullanılmıştır.3 İnsanı, ilâhî hitâba muhâtap kılarak onun sorumlu tutulmasına sebep olan nefse, kötülüğü emretme,4 nefsi ve yaptığı kötülükleri kınama,5 daha ileri bir aşamada huzûra erme6 gibi birbirinden farklı görevler yüklenmiştir.7
Tasavvufta nefis denilince şer ve günâhın kaynağı olan, “kötü huy ve süflî arzuların tamâmı” anlamına gelen ve kötülüğü emreden8 nefis anlaşılır; bu bağlamda, “Sana gelen iyilik Allah’tan, başına gelen kötülük ise nefsindendir.”9 gibi âyetlere ve “Allâhım! Nefislerimizin şerrinden Sana sığınıyoruz.”10, “Allâhım! Nefsimizin şerrinden Sana sığınırım.”11 gibi hadislere sıkça atıf yapılır. Kötülük sebebi olması bakımından şeytānın iş birlikçisi sayılan nefis, insanın içindeki en büyük düşman olduğundan12 “Allâhım! Bir an bile beni nefsimle baş başa bırakma!” diye duā edilir.13
Kur’ân’ın insana dâir diğer önemli bir beyânı da insanın yeryüzünde halîfe olarak görevlendirilmesiyle ilgilidir. Ağırlıklı yoruma göre hilâfet, esas itibâriyle yeryüzünü îmar ve ıslah görevidir. İnsan bu görevin gerektirdiği güçlerle donatılmıştır. Halîfe kelimesinin sözlük anlamının da işâret ettiği gibi nesiller boyunca insan bu görevin yükümlülük ve sorumluluğu altındadır. İnsana iyilik ve kötülüğü kavrayıp bunlardan birini seçme yeteneği verilmiştir; bu sebeple insan kendini sorumlu kılmaya yetecek bir özgürlüğe sāhiptir. Olayları gözlemlemesi ve değerlendirmesi için ona göz, kulak ve kalp (akıl) verilmiş, kendisine doğru yol gösterilmiş, böylece değerlerin bilincine varması ve onlardan ahlâk kānununun buyurduklarını, aynı zamanda son tahlilde kendisinin de iyiliğine olanları seçmesi istenmiştir. İnsanın böyle bir görevle yükümlü olması, bu önemli emâneti yüklenmiş bulunması, onun yeryüzündeki varlığının temel anlamlarından birini ifâde eder. Bu görevi yerine getirme sürecinde aşması gereken en önemli engel yine insanın kendisidir. Çünkü onun imtihan varlığı olmasının bir gereği olarak nankörlük, geçici hazlara düşkünlük, cimrilik, umutsuzluk, unutkanlık, böbürlenme, acelecilik, gerçeğe karşı direnme, inkârcılık vb. zaafları bulunmakta olup ahlâkî gelişim sürecinde bu zaaflarını yenmeyi öğrenmelidir. Özünde en güzel şekilde yaratılan insan, bunu başaramadığı zaman aşağıların aşağısına düşmeye mahkûmdur. Unutulmaması gereken bir husus da dünyâ hayâtının geçici olduğu ve ölümün kaçınılmazlığı karşısında insan için en akıllıca işin bu yeryüzü sınavını başarıyla geçme çabası içinde bulunması gerektiğidir.14
Özünde bu kadar zıtlıkları bulunduran insanı eğitmek ancak nefsini tezkiye ile mümkündür. Onun için Rabbimiz peygamberlere tezkiye görevi vermiştir. Başta Peygamber Efendimiz (sav) olmak üzere bütün peygamberler insan nefsini tezkiye ile eğitimde başarılı olmuşlardır. Günümüz eğitim modelleri ve eğitimcilerinin başarısız olmalarının sebebi insan nefsini ve nefsin bünyesinde barındırdığı potansiyelleri ıskalamalarıdır. O halde Sevgili Peygamberimizin insan nefsini dünyânın geçici zevklerine karşı eğitme yöntemlerini şu başlıklar altında sıralayabiliriz:
Tam, Şeksiz Bir Îman ve Teslîmiyet: Bir insanın emredilen şeyi yerine getirmesi veya kendisine yasaklanan bir şeyi terk etmesi -özellikle bu yasak nefsin hoşuna giden câzibeli bir şey ise- ancak sağlam bir îmanla mümkündür. Çünkü îman en büyük dayanaktır. Enerjidir. Motivasyondur. Aksiyondur. Umuttur. Gāyedir. Müjdedir. İdealdir. Hayattır. İksirdir. Bağdır. Varlığın anlamıdır. Direnmedir. Sabırdır. Mücâhede ve mücâdeledir. Fedâkârlıktır. Teslîmiyettir. Temizliktir. Ervahtan berzaha, geçmişimizi ve geleceğimizi aydınlatan nurdur. Dolayısıyla hakîkî inanmış bir insan tüm dünyâyı karşısına da alabilir. Ona sırtını da dönebilir. Dolayısıyla önce nefsin buna sağlam îmân etmesi gerekir. Dünyâya ve nefse hoş gelen geçici heveslerine îman gözlüğüyle bakabilmelidir ki arzularını terk edebilsin.
Bundan dolayı Sevgili Peygamberimiz insanları dünyânın baş döndüren câzibelerinden kurtarmak için önce îmâna dâvet etmiştir. Çünkü îman değişimdir. Önceki hayâtı resetleyip yüzde yüz bir değişimle değişmek ve Allâh’ın boyasıyla boyanmaktır. Yeni ve tertemiz bir hayâtı tercihtir. Bu da ancak tam bir îmanla mümkündür: “Mü’minler ancak Allâh’a ve Resûlüne îmân eden, ondan sonra aslâ şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.”15
Muhâtabın Aklına, Kalbine Hitap Ve Nefsini İknâ Etme: İnsan nefsi, fıtrat olarak edindiği alışkanlıklardan, bağımlılıklardan, tiryâkîlikten, ideolojilerden, doğru veya yanlış inançlardan, fikirlerden, hevâ ve heveslerinden kolay kolay vazgeçmez. Hattâ nefis, edindiği alışkanlıkları terk etmemek için bazen kişiye karşı bazı şeyleri koz olarak kullanır, şantaj yapar. Bazen de kendine acındırma metodunu deneyerek korumaya çalışır. Nefiste geri vites söz konusu değildir. Onun için nefis tezkiyesi uzun solukludur. Yûnus Emre’nin dediği gibi “Bu yol uzaktır-Menzili çoktur-Geçidi yoktur-Derin sular var.” Sevgili Peygamberimizin bazı sahabelerinin bile câhiliye kalıntılarından kurtulmaları uzun süre almıştır. Ebu Zer el-Ğıfârî (ra) gibi. Bilâl-i Habeşî’ye rengini îmâ ile hitâp edince Sevgili Peygamberimiz onu, nefsinin câhiliye milliyetçiliğinin kalıntılarına karşı uyarmıştı. Bir gün Ebu Zer, Bilâl-i Habeşî’ye kızmış ve haddi aşarak ‘’siyah kadının oğlu’’ diye hakāret etmişti. Bilâl onu Rasûl-ü Ekrem’e şikâyet etti. Hz. Peygamber (sav) Ebu Zerr’e dedi ki:
- “Onu anasının zenci olmasıyla mı ayıpladın? Sen öyle bir adamsın ki sende hâlâ câhiliyet kokusu var. Bak, sen takvâ ile daha üstün olmadığın takdirde, beyaz veya siyah derililerden daha hayırlı değilsin.”16
Peygamber Efendimiz (as) bu tarz inanç ve yanlış fikirlerin tezkiyesi için: “Ey İnsanlar, hepiniz Âdem’densiniz, o da topraktan yaratılmıştır. Beyazın siyaha siyahın beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâ iledir.”17 Hadîs-i Şerîfiyle insanların hem akıllarına hem de gönüllerine hitâb etmiştir. Böylece câhiliye milliyetçiliğinin yerine, târihin eşine az rastladığı bir kardeşlik tesis etmiştir.
Alternatif Sunma: Sevgili Peygamberimiz bir şeyi yasakladığı zaman onun yerine muhâtaplarına alternatif sunardı. Böylece yasaklanan şeyin insan nefsinde meydana getirdiği boşluğu doldurmuş olurdu. Câhiliye döneminde kutlanan bayramların yerine Ramazan ve Kurban bayramlarını koyması gibi.
Tedrîcen, Yavaş Yavaş Eğitme: Sevgili Peygamberimizin eğitim metodunun en önemli sac ayağı tedrîcîliktir. Bu aynı zamanda Rabbimizin metodudur. Mübârek kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’in yirmi üç senede tamamlanması, Mekke döneminde îmanla ilgili Medîne döneminde ise muāmelatla ilgili âyetlerin inmesi ve içkinin üç merhalede yasaklanması gibi.
İyi Bir Rol Model Olma, Örneklik Teşkîl Etme: Eğitimin başarılı olmasının en önemli özelliği, eğitim veren kişinin emrettiklerini yaşayarak örnek olmasıdır. Çünkü yaşamadıklarını başkalarına anlatanların anlattıklarının hiçbir tesiri olmaz. Bugün modern eğitimin başarısız olma gerekçelerinden birisi tam da budur. Eğitimcilerin söylediklerini hayatlarına uygulamamalarıdır. Ama Sevgili Peygamberimiz devlet başkanı olduğu halde Âişe annemizle yaşadığı altı metrekarelik evini hiç değiştirmemiştir. Doyasıya buğday ekmeği yememiştir. Terbiye ve tezkiye ettiği nefisler bunları görerek ıslâh olmuşlardır.
Sālihlerle Arkadaşlık (İyi Bir Çevre Edindirme): İnsan nefsinin eğitilmesi ve meylettiği şeylere karşı direnç göstermesi için sālih kimselerle arkadaşlık yapması, güzel bir çevrede bulunması gerekir. Çünkü insan nefsi telkinlerden etkilenir. Dünyevîleşmiş insanların bulunduğu bir ortamda nefsin dünyâ sevgisi artar. Şehvet ortamında şehveti, rekābet ortamında hasedi, ibâdet ortamında da ibâdet azmi artar.
Sonuç Olarak
Peygamber Efendimiz (sav) insanları câhiliye karanlığından gökteki kutup yıldızları seviyesine, dünyânın geçici nimetlerini değil de cennetin nimetlerini, insanların rızāsını değil Allâh’ın rızāsını, fânî olan hayâtı değil bâkî olanı tercîh etme durumuna bu eğitim yöntemleriyle getirmiştir. Bugünün modern dünyâsında dünyevîleşmiş insanlar, dünyevîleşme hastalığından ancak bu nebevî eğitim metoduyla kurtarılabilirler.
Dipnotlar:
1 (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “nfs” md.; Lisânü’l-ʿArab, “nfs” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “nfs” md.).
2 el-En‘âm 6/93.
3 Âl-i İmrân 3/28, 30.
4 Yûsuf 12/53.
5 el-Kıyâmet 75/2
6 el-Fecr 89/27.
7 Prof. Dr. Süleyman Uludağ “Nefs”, TDV İslâm Ansiklopedisi 2006 (İstanbul) 32/ 526-529
8 Yûsuf 12/53.
9 en-Nisâ 4/79.
10 Dârimî, “Nikâḥ”, 20; İbn Mâce, “Nikâḥ”, 19; Nesâî, “Cumʿa”, 24.
11 İbn Mâce, “Ṭıb”, 36; Tirmizî, “Daʿavât”, 14.
12 Muhâsibî, er-Riʿâye, s. 384-385.
13 Uludağ; age
14 İlhan Kutluer;” İnsan”; TDV İslâm Ansiklopedisi, 2000 (İstanbul)22/ 320-323. Bkz; Âl-i İmrân 3/14; Hûd 11/9-11; Yûsuf 12/53; en-Nahl 16/4; el-İsrâ 17/83,100; el-Enbiyâ 21/34-35, 37; el-Mü’minûn 23/78; el-Mülk 67/23; el-Kıyâme 75/20-21; eş-Şems 91/7-10; el-Leyl 92/4; et-Tîn 95/4-6; el-Âdiyât 100/6-8.
15 Hucurât, 49/15.
16 Müslim, Eymân, 38; Buhārî, Îmân, 22. Ahmed ibn Hanbel, el- Müsned, Mısır 1313, V, 158.
17 Heysemi, Mecmau’z-Zevâid, h. no:5622.
Aralık 2024, sayfa no: 16-17-18
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak