Ara

Mimârî ve İsraf

Yrd. Doç. Dr. Hamdi Ergül*   Hayâtın devâm etmesinde insanların ve diğer canlıların kullandığı, vazgeçilmez olan maddelerin tüketiminde dikkatli davranma, onları gereği kadar kullanma ve idâreli tüketmeye tasarruf denir. Her alanda müşâhede ettiğimiz israf mimârîde de vardır. İnsan tabiatına aykırı tasarımlar, gereksiz alan kullanımı, sâdece prestije ve başkasında olmayana sâhip olma duygusu ve işlevi önemsenmeyen mekânlar da mimârîde isrâfın örneklerindendir. Mimârî ve tasarımın en büyük sorununu teşkil eden sanat; ihtişam, gösteriş, prestij gibi kavramları ön plana çıkaran tasarımları önermek yerine saygı, tevâzu, tasarruf, paylaşım, sürdürülebilirlik, insan için mimârî ve tasarım kavramlarını geliştirmelidir.   Konut üretiminde kullanılan çimento ve inşaat demiri, atmosfere salınan CO2 emisyonu toplam emisyonların %12’si kadardır. Buna mekânın ısıtılması ve soğutulması da ilâve edildiğinde, bu oran %70 seviyelerine gelmektedir. Dünyâ yıllık CO2 salınımının 29.888.121.000 ton olduğu ve bunun her geçen gün arttığı bir gerçektir. Buna göre mimârîde ihtiyaç esas alınırsa CO2 salınımını azaltmak bu alanlarda tasarrufla mümkün olabilir.   Tasarruf anlayışımızı sâdece kendi ekonomimiz açısından değil çevre açısından da geliştirmeliyiz. İsraf İslâm ahlakının yerdiği, tasarruf da övdüğü, teşvik ettiği bir davranıştır. Bunlar İslâm çevre etiğinin de her zaman ve her yerde uyulması gereken en geçerli kurallarındandır. “Onlar, sarfettikleri zaman ne isrâf ederler ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkan 25/67).   2. İhtiyaç ve İsraf Tüketme üzere kurgulanmış bir dünyâda yaşamaktayız. Bireylerin, kimliklerini nesneler aracılığıyla bulmaya çalışmaları tüketim toplumunun devâm etmesini sağlar. Ancak bu nâfile bir çabadır. Çünkü nefsimizin tatmin olması geçicidir. Nefs yenisini gördüğünde tekrar onu da ister, sürekli daha fazlasını arar, sürekli satın almaya devâm eder, sürekli tüketir. Bu döngüyü kırmak için çok şeye sâhip olmayı değil, az şeye ihtiyaç duyarak yaşamayı öğrenmemiz gerekir.   İslâm, birtakım zararları sebebiyle isrâfı yasaklamıştır. “Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi giyin ve yiyin, için, fakat isrâf etmeyin, Çünkü Allah isrâf edenleri sevmez.” (A’raf, 7/31) İsraf, mâkûl olan ve kabûl edilen ölçüleri aşarak haddinden fazla harcama alışkanlığıdır. İsraf kavramı, tabii çevrenin kaynaklarını aşırı kullanmak sûretiyle gereksiz yere tüketim yapmaktır. İsrâf edilerek kaynaklar tüketilmiş ve her türlü kaynaktan isrâf etmeksizin yararlanma hakları olan gelecek nesillerin haklarına tecâvüz edilmiş olur. Peygamber Efendimiz (sav) “İhtiyaç fazlası her binâ, sâhibinin üzerinde bir vebâldir.” diye buyurmuştur[1].Fakat ihtiyaç hâsıl olduğunda ilâvelerin yapılmasına müsaade edilmiştir. Hâlid b. Velid evinin darlığından şikâyet edince, Hz. Peygamber (sav), onun evini göğe doğru yükseltmesine izin vermiştir.[2]   3. Tüketim ve Mimârî Mimârlık insanlığın en ivedi gereksinimlerinden biridir; çünkü konut ve barınma her zaman zorunlu bir ihtiyaçtır. İnsanın tasarladığı ilk ihtiyaçtır. Konut-insan ilişkisinin önemi kavranmadıkça doğal yaşam ve doğal beslenmenin çözümü de zor görünüyor. Dünyâ kaynaklarının hızla tükenmesi ve çevre kirliliğine sebep olan, insanların bitmez ihtiyaçlarına karşı doyumsuz tüketme isteğidir. Yapı sektörü de bu sorunların ana kalemlerindendir. Mimârlar ve tasarımcılar; çevreyi kirletmeyen, sürdürülebilir yapı malzemelerini tasarımlarında kullanmalıdır. Oluşturulacak şehirlerin mimârîsinde; lüks, konfor, gereksiz alan kullanımı yerine ihtiyaçlar hedef alınarak tasarımlar geliştirilmeli.   3.1. Mekân ve Alan tasarrufu Yemek ve ekmek isrâfına karşı insanların gösterdiği hassâsiyeti mimârîdeki mekân isrâfına da göstermeliyiz. Hepimizin evi aynı, bu kadar çeşitli yaşam tarzına rağmen aynı tipleşmek modern mimârînin eseridir. Evlerin tasarımının Chicago, Hicaz, Paris, vs. dünyânın heryerinde aynı olması mimârîde tasarımın insan merkezli olmasından çok rant merkezli oluşunu göstermektedir. Sitelerin ve konutların tasarımında pazarlama ve satış kaygıları ön plana alınmak yerine kullanıcının ihtiyaçları esas alınmalı, çocuklar ve yaşlılar unutulmamalı. Evlerimiz barınma mekânı ve mesken olmaktan çok, prestij ve üstünlük hissi uyandırıyor. İnsanı ezen dekorasyonlar lüks, ihtişam, prestij ve farklılık adına yapılmakta. Aslında bize âit olan kavramlara göre olan; misâfirperverlik, saygı, tevâzû, paylaşım hislerini uyandıran “insan için mimârî tasarımlar” üzerinde durulmalı.   Hâlen yaşadığımız konutlarda mekân isrâfına yatak odalarını örnek verebiliriz. Yirmi dört saatlik yaşam süremizin sâdece 6-8 saatini geçirdiğimiz yatak odalarını büyük yataklarla sâbitlemiş durumdayız. İnsan aklını ve tasarrufu esas aldığımızda; buraları yirmi dört saatin 6-8 saatine göre değil kalan 18 saate göre tasarlamamız gerekir. Eğer çocuk odaları ve yatak odalarını gündüz ve gece kullanımına göre tasarlarsak bu da berâberinde daha geniş ev yerine daha kullanışlı evi getirecektir. Geniş ev yerine tasarımı gece ve gündüz kullanışlı ev esas alındığında; bu durum, toplam dünyâ çevre etkilerinin büyük kısmını etkileyen yapı sektörüne hâliyle az enerji tüketimi ve berâberinde daha az malzeme tüketimini getirecektir.   Proje aşamasında ise kişiye ve ihtiyâca göre tasarım yapıldığı takdirde alan tasarrufu sağlanmış olur. Mekânda oturacak kişi sayısı, bireylerin ihtiyaçları ve mekânı kullanım amaçları dikkate alınmalıdır. Eskiden bir mimâr tasarlanacak mekânın sâhipleriyle bir müddet vakit geçirir; âilenin alışkanlık ve ihtiyaçlarını tesbît eder, tasarımını da bu hususları dikkate alarak yapardı. Günümüz mimârîsinde tek tiplilik ve standartlar söz konusu. Kullanılmayan eşyâlarla dolu, evin misâfir için hazır ve kapısı kapalı tutulan en büyük odası olan salonda yaşayamayan insan, televizyonun başköşede olduğu küçük bir oturma odasına hapsolmuş durumdadır.   3.3. Enerji tasarrufu Doğal çevredeki enerji kaynaklarından kullanabildiğimiz ölçüde faydalanmalıyız. Arsa seçiminde, mekânın güneş almasını engelleyecek unsurlar göz önünde bulundurulmalı, çevrenin îmar planları incelenmeli. Tasarım aşamasında; pencereler, odalar ve mekânın konumu güneşten faydalanmayı en üst seviyede sağlamalıdır. Meskenin kuzeyine iğne yapraklı ağaçlar dikilmeli ki kışın soğuğu ve rüzgârı engellesin. Güneye ise büyük yapraklı ağaçlar konulmalıdır ki yazın sıcağı engellesin ve serinlik sağlasın. Yazın serin olan kuzeye bakan odalarda oturulmalıdır. Kışınsa sıcak olan ve güneş alan mekânlarda oturulursa ciddî enerji tasarrufu yapılmış olur.   4. Çevre ve Mimârî               Yapı sektörü tabiattan elde edilen hammaddenin % 50’sini, küresel enerjinin %40’ını ve suyun % 16’sını tüketirken, oluşan atıkların da %50’sinden sorumludur. Bir yapının yaşam döngüsü boyunca oluşturduğu çevresel etkilerin yaklaşık %10-20’si yapı malzemelerinden kaynaklanmaktadır. [3]   Yapay çevre oluştururken doğal çevrenin de sürdürülebilirliğini sağlamak için binâların yaşam döngüsünde sebep olacağı sorunlar önceden bilinmeli, yer seçimi ve tasarım aşamasında gerekli tedbirler alınmalıdır. İnsanoğlunun duyarsız ve yıkıcı faaliyetleri netîcesinde her yıl 50.000 canlı türü yok olmaktadır.[4]   5. İnsan ve Mimârî Varlığın bütünlüğü ve insanın yüceliği göz önünde tutularak dünyânın düzenlenmesi ve îmârı gerekirken, günümüzde insanın bilinçlenmesi ve insan olarak güzel bir dünyâda yasaması amaç olmaktan çıkmış ve insan teknolojinin, idârî ve mâlî güçlerin hakir âleti, hizmetkârı hâline getirilmiştir. Çağın bu yanılgısı mimârîye yansımış; teknolojiye, ekonomik çıkarlara öncelik veren, insanı küçülten, ezen, dramatik çelişkiler içinde insanın bilincini, seçme ve karar verme hak ve yeteneklerini kısıtlayan biçimler, dev ölçüler ve gayri insânî bir dünyâ doğmuştur. İster zengin, ister fakir bütün ülkeler bu şartların içine yuvarlanmıştır[5]. Bugün modern mimârlık akımının, insanın yaşadığı çevreyi ve konutu bayağılaştıran dev bir sisteme dönüştüğü söylenmektedir.   Küreselleşen dünyâda mimârî de tek tip olmuştur. İnsan ihtiyaçları, iklim, hayat tarzı, gelenekler, gelecek kuşaklara aktarılacak kültür mîrası ve mâliyet gözönüne alınmamıştır. Tek tip eşyalar, tek tip insan ve tüketim endeksli bir dünyâ oluşturulmuştur. İnsan, doğa ve çevrenin bir parçasıdır. Bütünden ayrılan, koparılan unsurlar asla kendi gibi olamaz, eksik kalır. Çevreden kopmadan, dünyâya verdiğimiz zararı telâfi ederek, kalanı da koruyarak çevreyle uyumlu yaşamalıyız.   Modern yaşam tarzını benimsedikçe ve teknolojik gelişmeler arttıkça insanın değeri önemini yitirmiştir. Bir tasarım yaparken en önemli hedef kitle insandır. Bireyin ihtiyaçları, kullanılacak mekânın işlevselliği, insan sağlığını ve konforunu koruması önceliklidir. Daha sonra güzelleştirilmeli. Estetik kaygı işlevselliğin önüne geçmemelidir. Hâlbuki günümüzde tasarımdaki en önemli madde “tek olması – farklı olması”dır. Estetik kaygı taşıyan bir sanat dalı olan mimârî, insanı hedef alan bir anlayışa dönmelidir. İnsanı doğadan, doğal yaşamdan, kültürden uzaklaştıran, yalnızlaştıran, mekanikleştiren, üretkenliği azaltan, psikolojik sorunları artıran, fiziksel sağlığı bozan bir unsur olmamalıdır.   İslâm sâdece ibâdetlerden ve dînî ritüellerden ibâret değildir, hayâta dâir tüm alanları kapsar. Bu açıdan bakıldığında mimârî ve mekân konusu da İslâm’ın ilgi alanına girer. Çünkü mekân, insanın zevkinin ve hayat görüşünün yansımasıdır. İslâm, insana âit beşerî zaafların mimârîye biçim vermesine izin vermez.   Modern mimâriyle birlikte hayâtımıza giren yüksek binalar, apartmanlar ve gökdelenler; bireyleri hırs ve rekâbete sürükleyerek isrâfa sebep olur. Daha çok kazanç elde etmek, daha çok tüketmek maksadıyla yapılan bu gereksiz harcamalar, dünyânın sonunu getirecek büyüklükte çevre sorunlarına da yol açmaktadır.   İsraf, tüm insanların Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı dünyâ nimetlerini âdil ve dengeli bir tarzda paylaşarak huzur dolu bir dünyâda yaşamalarını engeller. “Dünyâ güzel ve yeşildir, şüphesiz şânı yüce olan Allah, sizi onda kendisinin halîfesi kılmıştır[6].” Küresel insanlık âilesinin birer ferdi olarak bizler; mahlûkâtın parçasını teşkîl eden tabiata saygılı, adâletli davranmalıyız. İnsanların yeryüzünde duyarsız davranışlarının oluşturduğu olumsuz tesirler konusunda gerçek bir halîfe gibi hareket etmeliyiz. Unutmayalım ki, herşeyin Allah ile bir irtibâtı mevcuttur.   Kaynakça: * Alaplı Meslek Yüksekokulu, Mimârlık ve Şehir Planlama Bölümü, Bülent Ecevit Üniversitesi, Türkiye [1] Ebû Dâvud, Edeb 156,157 [2] İbn Şebbe, Ebû Zeyd Ömer b. en-Numeyrî el-Basrî, Tarihu’l-Medîneti’l-Münevvere, (Ahbâru’lMedîneti’l Münevvere), (Thk.: Fehîm Muhammed Şeltut), Beyrut, 1990, I, 244. [3] Edwards S, Bennett P. Construction Products and Life – Cycle Thinking. UNEP Industry and Environment, 2003, s.57-65. [4] RWE AG Headquarters, Essen, World Architecture, 1997, s.100-103. [5] Cansever T. İslâm’da Şehir ve Mimârî. İstanbul: Timaş yayınları; 2012, s.92. [6] Muslim, Kitâbu’z-Zikr, 99; Tirmizî, Fiten, 26; İbn Mâce, Fiten, 19; İbn Hanbel, el-Musned, VI, 364.      

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak