Emre Sipahioğlu
Psikolog/Çocuk Psikoterapisti
Davranış, bireyin diğer insanlarca da doğrudan doğruya gözlemlenebilecek tüm eylemleridir. Uyum ise bireyin sâhip olduğu özelliklerinin kendi benliğiyle içinde bulunduğu çevre arasında dengeli bir ilişki kurabilmesi ve bu ilişkiyi sürdürebilmesidir. Çocuğun belirli bir sınırdan veya engellenmesinden sonra çevresiyle olan ilişkilerinin bozulması, uyumsuz davranışları sergilemesini doğurur.
Kişilik, en uygun ortamlarda bile, pek çok sorunlar çözümlenip engeller aşılarak geliştirilir. Çocuk gelişiminin doğal seyri içinde bir yandan yeni yetenekler ve beceriler kazanırken, bir yandan da pek çok sorunlarla karşılaşmaktadır. Çözümlediği her sorun ve engel çocuğun ruhsal gücünü artırmakta ve o kendi sorunlarıyla başetmeyi öğrenmektedir.
Davranış bozuklukları; çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel sebeplere bağlı iç çatışmalarını hareketlerine aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık, sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan söyleme, bir şeyler çalma, küfür gibi hareketler davranış bozukluklarına girer.
Çocuklar her yeni gelişim dönemine geçtiklerinde birtakım yeni beceriler kazanırlar. Çocuğun edindiği her yeni beceri, çözülmesi gereken sorunu da berâberinde getirir. Gelişim basamaklarında karşılaşılan sorunlar olağan ve geçicidir, fakat çocuk bu dönemlerinde çevresindeki yetişkinlerin, ana-babanın yanlış tutumlarına mâruz kalırsa veya sorunlarını çözerken engellemelerle karşılaşırsa, dönemsel yâni olağan diye nitelenen bu sorunların çözümü yeni gelişim dönemlerine ve çocuğun ileriki yaşlarına ertelenir. Bunlara tepki olarak çocukta duygusal bozukluklar görülebilir ve olağan sorunlar büyür.
Bu olumsuz tepkiler uyum ve davranış bozuklukları olarak adlandırılır. Örneğin, 2-3 yaşlarında çocuğa tuvalet eğitimi verilmezse, kendi başına yeme alışkanlığı kazandırılmazsa, bu sorunlar sonraki dönemlere aktarılır ve yeni dönem sorunlarıyla katlanarak büyür. 2-6 yaş oyun çağında oyuna doymamış ya da arkadaşlık ilişkisi kuramamış bir çocuk okul çağında/6-12 yaşında toplu oyunlara katılmaz; arkadaşlarıyla kaynaşarak çağını yaşamak yerine sürekli yalnız kaldıysa ileride içine kapanık bir çocuk ve yetişkin olabilir.
Çocuk gelişimsel olarak kendi kendine giyinme ve yemek yeme davranışlarını yapabilecekken âilesi tarafından bu becerilerini sergilemesi sürekli engellendiyse, bu alandaki gelişimini farketmesi ileriki yaşlara kalacağından yeni gelişim dönemlerinde ortaya çıkacak sorunlarla başetmesi güçleşecektir. Bu sebeple ebeveyn desteği, sevgisi, ilgisi, şefkâti çocuk için çok önemlidir.
Çocuğun kendine güvenli, sağlıklı bir kişilik geliştirebilmesi için güven veren, anlayışlı, sevgi dolu bir destekleyici ebeveyn modeli ve çevre gereklidir. Bu destekleyicileri bulamayan çocuk kendine güvensiz olur, kimsenin kendisini sevmediğini düşünerek çevresindekilere kuşkuyla bakar, karmaşık duygu ve çelişkiler içinde bunalıma girer. Büyüklerin ilgisini çekmek için gereksiz davranışlar yapar. Bir sınırdan sonra çocuğun çevreyle olan uyumu bozulur. Böyle uyum bozukluklarının başında sürekli sinirlilik, kavgacılık, hırçınlık, söz dinlememe, karşı gelme, geçimsizlik vb. görülür.
Baskıcı, aşırı disiplinli ve aşırı koruyucu âile tutumları da uyum ve davranış bozukluklarına yol açar. Çocuklarda ruhsal sorunlar yalnızca âilenin yanlış tutumlarına bağlı olarak gelişmez, çevresel faktörlere bağlı olarak da gelişebilir. Yangın, deprem, tüp patlaması, kaçırılma, araba kazası geçirme, cinsel saldırıya uğrama gibi travmatik olaylar; evdeki kavga ve huzursuzluklar, âile içi şiddet gibi sorunlar; ölüm veya boşanma sebebiyle ana-babadan uzak kalma gibi kayıp ve ayrılıklar da uyum ve davranış bozukluklarına yol açan çevresel faktörlerdendir. Bu tür sorunlar yaşayan çocuklar çeşitli korkular geliştirir ve örselenmesine bağlı olarak ruhsal belirtiler ortaya çıkar.
Böyle dış örselenmelerde çocuğun tekrar ruhsal sağlığına dönmesinde ana-babanın destekleyici tutumu çok önemlidir. Çünkü ana-baba tutumu sorunu düzeltici yönde de çocuğun uyumsuzluğunu tamamen artırıcı yönde de olabilir. Bir sorun da çocuğun yapısı veya geçirdiği hastalıklarla ilgilidir. Meselâ beyin incinmesiyle doğan, sakatlığı veya herhangi bir süreğen hastalığı olan çocuklar da uyumsuzluk belirtileri gösterirler.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bâzı ölçütler gerekir:
1. Yaşa uygunluk
Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır, bu sebeple çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi bilmek gerekir. Örneğin 2 yaş çocuğu negativist, hareketlidir ve istenilen şeyi yapmaz. Bu yaşlarda çocuk özerk bir birey olduğunu öğrenir. Kendisi istemezse altının değişmesini istemez, öpülmeyi reddeder.
3-5 yaş çocuğu dikkat çekmek ister. Hayâl dünyâsı çok geniş olduğu için inanılmaz öyküler anlatabilir. Henüz yalanla yalan olmayanı ayırdedemezler. Bu sebeple bu yaşlardaki çocukların anlattıkları yalan olarak kabûl edilmezken, 11-14 yaşlarındaki çocuklarda görülen yalan normalden sapan bir davranış kabûl edilir.
2. Yoğunluk
Bir davranışın bozukluk olarak kabûl edilmesindeki ikinci ölçüt yoğunluktur. Meselâ 5 yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu davranış başkasına fizikî zarar verme şekline dönüşürse davranış bozukluğuna girer.
3. Süreklilik
Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı bir biçimde ve uzun zaman devâm ettirmesidir.
4. Cinsel Rol Beklentileri
Erkeklerin kızlara oranla daha saldırgan olmaları beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların davranışları normalden sapan davranış kategorisine girer.
Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozukluklarından bâzıları şöyle sıralanabilir: Altını ıslatma ve dışkı kaçırma, psikolojik kökenli kekemelik, parmak emme, tırnak yeme, karşı gelme, fobiler ve korkular, yeme bozuklukları ve iştahsızlık, uyku bozuklukları, mastürbasyon, içe kapanıklık, çalma, yalan söyleme, aşırı hareketlilik, saldırganlık, saç yolma, uyurgezerlik, bağımlılık ve aşırı inatçılık.
Ruhsal belirtiler tek başlarına çocuğun uyumsuz ve dengesiz olduğunu göstermezler. Uyumsuz davranış gösteren çocuklarda genel olarak ve sık sık şu davranışlar gözlenir:
- Sinirlidirler, huysuz ve rahatsızdırlar.
- Tırnak yeme, parmak emme gibi davranışlar gösterirler.
- Zorbalık yaparlar.
- Otoriteye direnirler.
- Devamlı gerilim içindedirler.
- Yalan söylerler.
- Çalma davranışı gösterirler.
- Motivasyonları sınırlıdır.
- Okul devâmsızlık ve evden kaçma vardır.
- Enerjilerini belli bir alanda toplayamazlar.
- Utangaç, korkak, endişeli ve şüphecidirler.
- Son derece sâkin olabilirler.
- Dikkati çekmek: Çocuk kendisine gerekli ilgi ve sevgi gösterilmediğinde veya yeterli kaliteli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış bozukluklarına yönelir.
- Ebeveyne karşı güç kazanma isteği
- İntikam alma isteği: Özellikle dayak yiyen, sevgi verilmeyen, ilgi gösterilmeyen çocuk anne babasından intikam almak ister. Aşırı otoriter katı disiplin ve baskıcı tutum ana-babaya karşı öfke ve nefret duygularının gelişmesine ve başkaldırıcı bir birey oluşmasına sebeptir.
- Yetersizlik: Çocuğun kendine güvensiz olması davranış bozukluklarına sebep olur. Anne babanın aşırı koruyucu, hoşgörülü tutumu, gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendisine yetmesine imkân vermez ve davranış bozukluklarına sebep olur.
- Karşılaşılan durum tırmanarak artabilir.
- Yeni uyum ve davranış bozuklukları ortaya çıkabilir.
- Özgüven eksikliği, içine kapanıklık, aşırı kaygılı olma gibi sorunlar ortaya çıkıp bunlar kişilik gelişimini olumsuz etkileyebilir.
- Anne babalar çocuklarının bilinçli olarak yaptıklarını düşünerek sorunu görmezden gelir veya davranışı ve çocuğu baskı altına almaya çalışır. Oysa çocukların çok büyük bir çoğunluğu bu davranışları bilinçli olarak sergilemezler. Çevrelerine ''Lütfen beni dinle. Duygusal bir kırıklık yaşıyorum, dikkatini bana ver'' mesajını iletmektedirler.
- Anne babalar sorunu gidermek için, davranışı yapan çocuğu küçük düşürücü, aşağılayıcı ve suçlayıcı tavırlar sergilerler. Bâzı âileler sorunu gidermek için çeşitli cezâ yöntemlerine, hattâ şiddete bile başvurmaktadırlar. Mastürbasyon yapan çocuğa ceza vermek, parmak emen çocuğun ağzına biber sürmek ve altını ıslatan çocuğu deşifre etmek örnek olarak verilebilir. Âilelerin cezâdan, suçlayıcı tavır ve baskıcı tutumlardan uzak durmaları gerekir. Bu tip tutumlar sorunu artırmaktan başka bir işe yaramaz.
- Bâzı âileler ise sorunu kendi haline bırakıp, kendiliğinden geçmesini bekler. Hâlbuki uyum ve davranış bozuklukları kendiliğinden geçmez, bu bozukluğun altında yatan sebepler ortadan kaldırıldıktan sonra geçerler. Zaman içinde kendiliğinden geçen inatlaşma, parmak emme, altını ıslatma vb. sorunlar yukarıda sözünü ettiğimiz normal dönemsel sorunlardır. Uyum bozukluğu olarak ortaya çıkan davranışlar ise ortadan kalkmış gibi gözükse de ileriki yaşlarda ya yeni bir sorun olarak, ya da tekrarlanarak karşımıza çıkar. Meselâ parmak emme davranışı okul yıllarında tırnak yeme veya özgüven eksikliği olarak yeniden belirebilir. Altını ıslatma davranışı olan 2,5 ve 5 yaşlarında iki çocuğu ele alalım: 2,5 yaşındaki çocuğun sorunu 6 ay içinde kendiliğinden geçebilir çünkü bu yaşta görülen davranış normaldir; ancak 5 yaşındaki çocuğun davranışı kendiliğinden geçmez çünkü bu bir uyum bozukluğudur.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak