Ara

Büyük Devrim Balonu Menemen

Ahmet Anapalı Cumhuriyet târihinin devrim sayfasında çok mühim bir yere sâhip olan “Menemen Vak'ası” esâsında neydi? Nasıl başladı? Ve bu isyan en çok kimlere yaradı? Devrim şehidi(!) Kubilay’ın başını kesen şarapçı, ayyaş, zâlim Derviş Mehmet esâsında kimin adamıydı? Bu insanlık dışı vahşeti kimin emriyle yaptı? Ve gerçekten derviş miydi? Ayaklanmayı bastırmak için görevlendirilen Asteğmen Kubilay’da niçin silah yoktu? Askerlerinin tüfeklerinde niçin mermi yoktu? Olaylar patlak verdiğinde jandarma karakolundan niçin takviye yardım gitmedi? Niçin ilçe karakolunun kapısı penceresi kilitlendi? Bu sorulara verilen cevaplar bir turnusol kâğıdı vazifesi görecek ve târihî şahsiyetlerin içyüzünü ortaya çıkartacak.   Yazımız Menemen özelinde bir millet ve târih sosyolojisi çalışması olacak ve soğukkanlı bir târih sorgulaması şeklinde hâdiselere yaklaşacaktır.   Menemen vak'asından az bir süre önce, Türkiye’deki rejim ve idâre sistemindeki tek partili yönetimden dolayı dış ülkelerdeki “Diktatörlük” yakıştırmalarını bertaraf etmek için  Atatürk’ün emriyle yakın arkadaşı Fethi Bey’e kurdurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası, girdiği tüm belediye başkanlıkları seçimlerinde CHP’yi ezici bir üstünlükle yendi.[1] Bu durum parti teşkilâtında şok etkisi yarattı. Bu sonuçlar en çok Atatürk’ü etkiledi. Çünkü bu senaryonun yazarı oydu ve sonuç tam da “kurduğu tuzağa düşmek” deyimini hatırlatıyordu[2].   Atatürk’ün isteği ile partinin başına geçen Fethi Bey, yine O’nun isteği üzerine liderliği bıraktı ve partiyi kapattı. Sıra en büyük cürüm sâhibi olan halkı cezalandırmaya gelmiştir. Zâten Serbest Fırkanın kuruluş gerekçesi de halkın nabzını yoklamak, Kazım Karabekir’in kurduğu ve halkın müthiş iltifâtı ile CHP’yi derinden sarsan ve en nihâyet İzmir Suikasti bahane edilerek kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ndan sonra “adam olup olmadığını” kontrol etmek değil midir? Amaç gerçekleşmiş, halkın hâlâ adam olmadığı ortaya çıkmıştır. Ancak bir bahane lazımdır. Halkı uslandırmak ve “adam etmek” için bir bahane. Aradığı bahaneyi iktidâra verecek olan bir oyun tezgâhlanır. Oyunun sahnelendiği yer yediden yetmişe CHP’ye inat Serbest Fırka’yı destekleyen, belediye seçimlerinde Serbest Fırka adayını kazandıran ve Mustafa Kemal Paşa’nın adamlarını “yuhalayan”  Menemen’dir. Fakat bu oyunda kullanılacak bir piyona, bir figürana ihtiyaç vardır. O da bulunmuştur. Kendisini “MEHDİ” olarak ilân eden Giritli Mehmet. İşte bu sözüm ona derviş piyon Mehmet, Manisa’nın Arpalan semtinden, çevrede “serseri” ve “esrarkeş” olarak bilinen biri. Onun esrarkeş olduğunu onu yargılayan Sıkı Yönetim Mahkemesi belgeliyor: “Giritli Mehmet’in emriyle köy civârındaki çamlıkta bir kulübe inşâ ediliyor. Bu kulübede tam bir hafta esrar içilmek sûretiyle zikre(!) devâm eden sanıklar 1930 yılının Aralık ayının 23. Salı günü Menemen’e gitmek üzere yola çıkmayı kararlaştırıyorlar.”[3] “Sanıklar Menemen kenarına geldiklerinde zeytinlikte biraz durup dinlendikten ve burada Giritli Mehmet, avenesinin hepsine çifter çifter esrarlı sigara dağıtıp verdikten sonra hepsi dumanlı ve sarhoş kafalarla Menemen’e giriyorlar.”[4]   O günkü mahkeme raporları ile de esrarkeş bir yarı kaçık olduğu sâbit olan Giritli Mehmet’in cebinde kalan bir miktar esrar, olay günü makineli tüfekle taranıp öldürüldükten sonra üzerinde bulunup Sıkıyönetim Mahkemesinde suç delilleri arasındaki yerini alacaktır. Buna rağmen sâhibinin sesi Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin Giritli Mehmet’in “esrarkeş ve meczup” olmadığını söylemesi, üstelik bir de ayyaş Mehmet’e “Derviş” sıfatını uydurması yazılan senaryoda hangi kesimlere çamur atılacağını göstermesi açısından mânidârdır.   Menemen olayının diğer fâilleri de Giritli Ayyaş Mehmet’in meşrebinden. Sütçü Mehmet, saf, kendi hâlinde, mahallede süt satarak geçimini temin eden biri. Şamdan Mehmet, budama mevsiminde bağ budayarak geçimini temin eden ve geri kalan zamanlarında kahve köşesi bekleyen bir zavallı. Nalıncı Hasan, daha 18’ine girmemiş. Hiçbir şeyden haberi olmayan bir delikanlı. Küçük Hasan, henüz daha çocuk, kimsesiz ve sâhipsiz. Mehmet Emin, çevrede ahlâksızlığıyla tanınan bir serseri.   Menemen olayından bir ay evvel sakalsız ve bıyıksız olan Ayyaş Mehmet ve adamları sanki bir yerden emir almışçasına sakal ve bıyık bırakırlar. Genelkurmayın hazırlattığı bir kitaba göre, bu esrarkeşlerin durumu Manisa Zaptiyesinin de dikkatini çeker ve bir gün bu esrarkeş takımı ortadan ansızın kaybolur. İşin daha ilginci, âilesi bu durumu hükümete haber vermesine rağmen hükümet hiçbir teşebbüste bulunmadığı gibi, durum civar ilçelerin de dikkatini çekmemiştir.   Esrarkeşler ortadan kaybolduktan sonra bir müddet dağlarda dolaşırlar. Bu sırada Giritli Ayyaş Mehmet “mehdiliğini” ilân eder. Yanlarına Ashâb-ı Kehf’in köpeğinin adı olan “kıtmir” ismini verdikleri  bir de köpek alırlar. Kıtmir ayyaşın mehdiliğinin delilidir. 23 Aralık 1930 günü Giritli Mehmet’le birlikte Menemen’e isim ve özellikleri daha önce ifâde edilen 5 zavallı da gelir.   Derin güçler tarafından planlanan ve eyleme konulan Menemen katliâmını gerçekleştirmek için parayla satın alınan esrarkeş mehdi ve ekibi sabah namazını Müftü Câmii’nde cemaatle birlikte kılıyorlar. Namaz biter bitmez cemaat henüz yerlerinden dahi kalkmadan Nalıncı Hasan câmideki Yeşil Sancağı alıyor. Giritli Mehmet “mehdiliğini” burada ilân ediyor ve buna delil olarak da kıtmir adını verdikleri yanındaki köpeği gösteriyor.[5]   Câmiden çıkıp belediye meydanına varmadan bu şuursuz ve maşa olan kâfileye beş kişi daha katılır ve meydana ulaşırlar. Câmiden alınan yeşil sancak bir çukur kazılarak meydanın ortasına dikilir.   Bu garip heyetin Menemen meydanının ortasına bir sancak diktiğini öğrenen jandarma yazıcısı Ali Efendi meydana gelerek Giritli Ayyaş Mehmet’ten ne istediklerini sormuş, Giritli de; “Git kumandanına söyle o gelsin. Bana top, kurşun işlemez” cevâbını vermiştir.  Ali Efendi durumu âmiri yüzbaşı Fahri’ye haber verir. Yüzbaşı olay yerine gelir. “- Ne istiyorsunuz? Buradan derhal dağılın” der. Giritli Mehmet cevaplar; “- Ben mehdiyim! Şeriatı ilân ediyorum! Bana kimse karşı koyamaz! Çekil karşımdan!   Yüzbaşı sessiz ve uysal bir şekilde çekilir. Alaydan asker istemekle yetinir. Alay da askerliğini yapmakta olan öğretmen Kubilay’ı çok küçük bir müfreze ile gönderir. Gönderir fakat KUBİLAY’DA SİLAH, ASKERLERİNDE MERMİ YOKTUR.. Kurbanlık koyun gibi âdeta ölüme sürülürler.   Hâdiseye askeri savcının notlarından devâm edelim: “… İhtiyat zâbit vekîli Kubilay Bey, süngü takmış askerlerini belediye meydanındaki kahve önünde bıraktıktan sonra kendisi öne atılarak âsîlere dağılmalarını söylüyor ve mehdilik taslayan Giritli Mehmet’i kolundan tutarak çekiyor. Buna Giritli Mehmet silah atmak sûretiyle karşılık veriyor ve zâbit vekîli Kubilay Bey’i ağır bir sûrette yaralıyor.” “… Yaralı Kubilay Bey’in oraya düştüğünü her nasılsa haber alan mehdi Giritli Mehmet, askerlerin kaçmasından ve halkın el çırpmasından ve bu sûretle kendisine gösterilen yardımdan cüret alarak ortalığa bir dehşet havası salmak için bir anda cinâî bir rol yapmak istiyor. Sanıklardan Ali oğlu Hasan’ın torbası içindeki bıçağı aldıktan sonra Şamdan Mehmet’le birlikte yaralı Kubilay Bey’in yanına gidiyor. Bıçağı ile bu vazîfe kurbânı Türk delikanlısını bir koyun boğazlar gibi boynundan keserek başını alıyor.”[6]   Esrarkeş mehdi, zavallı yedek subayın bağ bıçkısıyla başını kesmekle kalmıyor, tam da delilere has bir canilikle avucuna doldurduğu kanını içiyor. Zavallı asteğmenin kesik başının tepesine geçirildiği bayrak, yakındaki bir bakkaldan satın alınan bir iple elektrik direğine bağlanıyor. Mahkemenin adâletine bakınız ki, bu ipin kendisinden alındığı ve bunun dışında hâdise ile uzaktan yakından hiçbir alâkası olmayan Yahudi esnaf Hayim oğlu Josef de idâm ediliyor.   Bu esnâda alaydan gelen askerî müfrezeler Menemen’in etrâfını sarıyorlar. Olaylara müdâhil olan iki de mahalle bekçisi var. Biri çıkan çatışmada başından vuruluyor. Sanki bütün Menemen halkı isyân etmiş gibi şehrin etrâfını saran tepelere toplar, makineli tüfekler yerleştiriliyor. Yâni şehir kuşatma altına alınıyor. Dört bir taraftan şehir meydanına ateş başlıyor. Adeta Menemen işgâl edilmektedir. Saatlerce ağır ve hafif silahlarla şehir kalbura çevriliyor. İşte meşhur “Menemen Olayı” mahkeme zabıtlarına göre budur. Olay bu kadardır ama sonuçları bu kadar değildir. Olayların hemen arkasından korkunç bir zulüm fırtınası başlar. İstanbul’dan Sarıkamış’a, Van’dan Kayseri’ye kadar bütün bir yurtta terör estirilir. Olayla uzak yakın hiçbir alâkası olmayan insanlar tutuklanarak Menemen’e getirilir. Olayın mağdurlarının başında ünlü Nakşî şeyhi Esad Efendi gelmektedir.   Olaydan bir hafta sonra 1 Ocak 1931 târihinde TBMM’de Başbakan İnönü resmî açıklamayı yapar. Açıklamanın içinde geçen “din”, “laiklik”, “Şeriat” kelimelerinden  Ankara’dakilerin kimi hedef almak istedikleri anlaşılmıştır. Hedef yine mazlum ve mağdur Müslüman halk ve onun saygı duyduğu dînî şahsiyetlerdir.   Yine bildik süreç işler: Önce sâhibinin sesi olan yarı resmî kalemler tasfiye edilecek kesim ve kişiler hakkında kampanya başlatırlar. İsimler yukarıdan gelmiştir. Onlar hedefi işaretleyip geri çekildikten sonra yerlerini kolluk güçleri alır. Kolluk güçleri hedef gösterilen isimleri toplayıp mahkemeye sevk eder. Artık son işlem kalmıştır. Zurnanın son deliği olan ideolojik yargı kurumu sürece son noktayı koyar ve muhaliflerin işini bitirir.   Hâdisenin yaşandığı günlerde çıkan Hâkimiyet-i Milliye gazetelerine baktığımızda, Mustafa Kemal Paşa’nın ne düşündüğünü anlarız. Beklenen olmuştur. Resmî ideolojinin sesi olan bu gazete, bu tertip bahanesiyle bütün Menemen halkını hedef göstermektedir:   “Bu trajedinin hareketsiz, sâbit seyircileri kimlerdir? Laik, muasır Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları… İşte asıl felâket buradadır!”[7] Siirt milletvekili Mahmut Esat Bozkurt ise provokasyonun asıl hedefini gösteriyor: Sûfî kesimler. Hâkimiyet-i Milliye’deki yazısında diyor ki:  “Tekkeleri kapattık fakat dervişler yaşıyor.”[8]   Bu olay bahanesiyle infâz edileceklerin listesi, daha Menemen olayından iki ay evvel Bursa Adapalas Oteli'nde kurulan bir içki sofrasının başında düzenlenmiştir. Bu listede Şeyh Esat Efendi ve adamları mevcuttur.   Fakat hâdisenin üzerinden tam seksen sene geçmesine rağmen hâlâ, Genelkurmay Başkanlığı'nın resmî web sitesinde Devrim Şehidi (!) Kubilay’ın adı neden “KOPLAY” olarak geçmektedir? Ve KOPLAY ne demektir?  Bu hâdiseden dolayı topyekün Menemen halkı neden cezalandırılmıştır? Yakın târihlere kadar Menemen memurlar için neden sürgün bölgesi olmuştur? Bu gibi sorular hâlâ cevaplanmamıştır.   Devam edecek…   [1] Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, s. 514. [2] İslami Hareketler ve Kıyamlar Tarihi, s.723. [3] Kemal Üstün, Menemen Olayı ve Kubilay, s. 59-71. [4] Kemal Üstün, a.g.e., s. 65 [5] Askeri Savcının Mütalaasından, Kemal Üstün, s.65. [6] Kemal Üstün, Askeri Savcının mütalaasından, s. 68-69 [7] Hakimiyet-i Milliye, 31 Aralık 1930. [8] İslami Hareketler ve Kıyamlar Tarihi, s.730.  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak