Ara

Acaba biz milletçe bir hatâ mı yapmaktayız?

Acaba biz milletçe bir hatâ mı yapmaktayız?
  “Ben öğretmen emeklisiyim. Çocuklarıma, çevredeki gençlere baktığım zaman çok kaygılar yaşıyorum. Bu kaygılarımda ne kadar haklı olduğumu geçen Ramazan ayında gördüm: Ramazan ihtiyaçlarımı almak için uzak bir mesâfeye gitmiş, geri dönmek için de otobüse binmiştim. Otobüs çok doluydu. Bu sıkışıklıkta, orucun verdiği hâlsizliği taşıyan yorgun vücûdumla baş edemiyordum. İçimden defalarca ‘Allâh’ım biri yerini verse de otursam’ diye geçiriyordum ki birden düzgün giyimli bir delikanlı, kibar tavırla yerinden doğrulup kalktı. Küçük sesle ‘şükürler olsun’ dedim ve delikanlının boşalttığı koltuğa oturmak için yeltendim. Ama hayret veren bir şey oldu; delikanlı gergin bir yüzle ‘size değil, şu hanımefendiye’ dedi. Yanımdan bir genç kız hoyratça sıyrıldı, şımarık bir edâyla boş yere oturup hemen de ayak ayak üstüne attı. Sözde ‘hanımefendi’, ağzındaki sakızı çiğnemeye devâm ederek yanımdaki teşekkür borçlu olduğu delikanlıya döndü; ‘Çok mersi, çok yorulmuştum’ dedi.   Yorgunluğuma eklenen sıkıntıyla kan-ter içinde kalmıştım. Rûhumu hafaganlar basıyordu. Dakîkalar uzadıkça uzuyor, yol bitmeyecekmiş gibi geliyordu.. Durağım geldiğinde kendimi son bir hamleyle dışarı attım. Eve nasıl geldiğimi, iftarı nasıl ettiğimi bilmiyorum. Ancak, orucumu açarken beni katıla katıla bir ağlama tuttu. Ağlayarak uzun uzun çocuklarım ve gençlerimiz için duâ ederek Allah’tan (cc) Ramazan ayı hürmetine onları doğru yola iletmesini istedim. Fakat gençlerimizin bu denli kimliklerini, dinlerini unutmalarını, inançlarının zayıflamasını, terbiyeden bu kadar yoksun olmalarını anlayamıyorum. Ben ki düne kadar yüzlerce çocuk eğitmiş bir öğretmenim!.. Düşünüyorum da; acaba biz milletçe bir hatâ mı yapmaktayız?” Sevgili öğretmenimizin yaşadığı bu olay, günümüzde çoğu gençlerimizin kimlik ve kültür sorunu yaşadıkları ve inançlarının günden güne zayıfladığını gösteren, atlanamayacak kadar mühim bir olgu olarak önümüze çıkmaktadır. Çocuklarımızın bomboş bir kafayla güncel kültüre kapılıp gittikleri de ayrı bir gerçek. Bu duruma sebep, çocuklarımıza daha küçücükten dînî ve ahlâkî değerlerimizi, ortak kültürümüzü ve yaşam sorumluluklarını aktarmadaki eksiklerimiz ve ihmâllerimizdir. Onları büyütürken bâzımız; “Şimdi bir sürü emir ve yasakla baskı yapmayalım, serbest yetişsinler, pıstırılmış olmasınlar… Büyüyünce onlar doğruyu bulur muhakkak, nasıl olsa benim çocuğum bana benzer” dedi. Bâzımız da; “O daha çok küçük, dinden, îmandan ne anlar, ahlâktan ne anlar. O sâdece derslerini çalışsın, sınavlarında başarılı olsun. Şimdi yarışı kazanma zamânı. Okusun, mezun olsun; adam olsun” dedi. Ama öyle olmadı ve her iki hâlde de yanıldık.   Bizim çocuklarımıza vermediğimiz dînî, ahlâkî, kültürel değerlerimizin bilgilerinin boş kalan yerine; onların davranışlarına, düşüncelerine ve hayallerine çevrede uçuşan, serbestçe dolaşan, sokakta, çarşıda, sinemada, evdeki ekranda her gece önlerine çıkan dizilerle türlü türlü ahlâk dışı şeyler; değersizlikler, zıtlıklar ve aykırılıklar yerleşti. En acısı da çocuklarımız hepsini çok rahatlıkla benimsedi. Çocuklarımızın âileleri tarafından ihmâl edilen, doyurulmayan, tatmin edilmeyen mâneviyat ihtiyaçlarını; ulu orta hattâ kasıtlı bir şekilde toplum içine yayılan ‘bu şeyler’ karşılamakta. Bugün birçok gencimizin ahlâkî bakımdan geldiği nokta bizi üzmekle berâber çocuklarımız için yapılacak şeyler bitmiş değildir. Unutmayalım ki onlar bizim hâlâ yavrularımızdır. Hal ve hareketleriyle bizi incitseler de onları sevgi ve şefkatle bağrımıza basmaktan, hatâlarını affetmekten geri durmamak ebeveyn olarak bizim görevimizdir. Bunun için yanlışlarını emirlerle değil, güzel konuşmalar ve ricâlarla düzeltme yolunu seçelim. Yüce Allâh’ın şu buyruğu hepimiz için çok önemli bir haberdir: “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir” (el-Enfâl, 8/28). İmtihan öncesi sıkı çalışma, imtihan esnâsında da sabır ve gayret şarttır. Bunun için, çocuklarımızı eğitmeye ve terbiye etmeye yönelik çabalarımız ve gayretlerimizden hemen sonuç alacağız beklentisine girmeden; sabırla ve hoşgörüyle onlarla ilişki kurmak ve onlara çok sağlam karakterli, çok kâmil ahlâklı ebeveynler olmak kaçınılmaz görevimizdir. Bunun için öncelikle yuvalarımızı her türlü şer yayından, görüntüden korumalıyız. Çocuk eğitiminin temel amacının ‘bilgide ve ahlâkta’ çocukların yeterli ve dengeli donanım almalarını sağlamak olduğu konusunu iyice anlayıp uygulamaya koymamız şarttır. Onlara örnek insan olmayı başarmalıyız ve çocuklarımızı eğitimlerine zarar verecek dış etkenlerden korumak için gerekli tedbirleri her alanda almak zorundayız. Onlara mal-mülk miras bırakmak için çaba göstermek yerine sağlam ahlâklı, donanımlı, terbiyeli bir hayat hediye etme çabasında olalım. Hz. Peygamberimizin (sav) şu hadîs-i şeriflerini hiç aklımızdan çıkarmayalım: “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha değerli bir miras bırakamaz” ve “İlim talep etmek her Müslüman’a farzdır”. Bu anlamlı sözlerden sonra şu duâyı-yakarışı yapmak yerinde olacaktır: “Çocuklarının güzel amelleri yüzünden cennet makamları kazanan ebeveynlerden olmak hepimize nasîb olsun inşâallâh”…ÂMÎN…  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak