Ara

Bireyin/Sâlikin Her An Yaratıcısının Huzûrunda Olduğunu Bilmesi: İhsan Mertebesi ve Muhsin Kulun Özellikleri

Bireyin/Sâlikin Her An Yaratıcısının Huzûrunda Olduğunu Bilmesi:  İhsan Mertebesi ve Muhsin Kulun Özellikleri
Her dîdeden gören O, her yüzden görünen O, Ey göz! Anı görmesen de görür seni sevdiğin. Sanma, ansız bir dem var her demdir O sana yâr, Sen yâr olmasan dahi, yârdır sana sevdiğin.1Cibrîl Hadîsi’ olarak bilinen meşhur hadîs-i şerifte Cebrâil (as) Hz. Peygamber’e (sav) ‘Îman ve İslâm’ın ne olduğunu’ sorup cevap aldıktan sonra O’na (sav) ‘İhsan nedir?’ diye bir soru daha yöneltmiş, Hz. Peygamber (sav) de ‘İhsan, Allâh’a sanki görüyormuş gibi ibâdet etmendir. Her ne kadar sen Allâh’ı görmüyorsan da şüphesiz O (cc) seni görür’ buyurarak Cebrâîl’in (as) bu sualini cevaplamıştır.2 Bu hadîs-i şerifte ‘îman (inanma) ve İslâm (teslîmiyet-ibâdet) kavramlarının ardından ‘yaratıcıyı görür gibi bir hassâsiyetle işleri sevk ve idâreyi’ târif eden Hz. Peygamber (sav) ihsânı üst düzey kulluğu ifâde eden bir kavram olarak tanımlamıştır.3 Abdullah Draz, bu noktaya şu şekilde işâret etmiştir: ‘İhsan, din binâsının üç temel unsurundan birisidir. Îman hakîkatleri ve İslâm ahkâmını tamamlayan unsurdur. İhsan insanı öyle bir hâle getirir ki, insan içinden geçirdiği şeylerden dolayı bile kendini hesap vermeye hazırlar ve bu da olsa olsa son derece muttakî olan kulların yapabileceği bir ameldir.4 Sözlükte ‘güzel olmak’ mânâsına gelen ‘hüsn’ kökünden türetilmiş bir mastar olan ‘ihsan’ genel olarak ‘başkasına iyilik etmek’ ve ‘yaptığı işi güzel yapmak’ şeklinde iki anlamda kullanılan bir kavramdır.5 Kur’ân-ı Kerim’de ihsan kavramı hem Allâh’a hem de insanlara nisbet edilerek yetmişi aşkın âyette mastar, fiil ve isim kalıbında geçmektedir. Bu âyetlerin bir kısmında ‘başkasına iyilik etmek’, bir kısmında ise ‘yaptığı işi güzel yapmak’ anlamında, çoğunda ise herhangi bir belirlemeye gidilmeden mutlak anlamda kullanılmıştır.6 İzutsu, bu kavramın Kur’ân-ı Kerîm bağlamında genel kullanımından hareketle şu tesbitlerde bulunmuştur: ‘İhsan, genel anlamı ile iyilik yapmak demektir. Ancak Kur’ân kullanımında bu kelime başlıca iki özel iyilik sıfatına tatbik olunur: Allâh’a karşı derin hürmet ve bunun netîcesi olarak meydana gelen bütün ameller ile yumuşak huyluluktan kaynaklanan fiillerdir.’7 İhsan, sûfîlere göre bir makamdır ve bu makamda sûfî/sâlik, Hakk’ın isim ve sıfatlarının izlerini düşünme durumundadır.8 Bu makâmın en düşük derecesi, Allâh’ın kendisini gördüğünü düşünmektir ki bu durum sûfîlerce murâkabe hâlinin başlangıcı olarak kabûl edilmiştir. İhsâna ulaşabilmek için sûfîler bazı şartların tahakkukunu/gerçekleşmesini lüzumlu görmüşlerdir ki o şartlar şunlardır: Tevbe, inâbe, zühd, tevekkül, tefviz, rızâ ve ihlâs. Mutasavvıflar ihsan sâhibi olmaktan dolayı Allâh’a şükretmeyi edeb olarak görmüşlerdir.9 Hamza Nigarî, sûfîlerin bu noktadaki tavırlarını şu veciz ifâdeyle dile getirmiştir: Ammâ ki bu şart ile özün görmegil ey cân! Eltâf-ı Hudâ’dan ola tâ kim sana ihsân.10 Bozkırlı Muhammed Bahâeddin Efendi, Aliyyü’l-Kârî’nin ‘Mişkâtü’l-Mesâbîh’ adlı eserinde ihsânı ezcümle şu şekilde tanımladığını ifâde etmiştir: ‘İhsan, kısaca amellerde ihlâsa teşvîk eden bütün sözler ve her durumda kulun Rabbini murâkabesidir.11 Son dönem Nakşî-Halidî şeyhlerinden olan Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî, seyr ü sülûk sürecinde geçilen makamların ilki olarak takdim ettiği ihsan makâmının en can alıcı özelliğinin ağyarı tamamen unutup sâdece Yaratıcı’yı hesap ederek hayâta yön verme olduğunu şu ifâdelerle dile getirmiştir: ‘İhsan, gerek ibâdetlerde, gerekse zikir esnâsında Allah Teâlâ’nın kulu gördüğünü hattâ onunla berâber olduğunu hatırdan çıkarmamak ve görüyor olarak hareket etmektir. Nitekim Hadid sûresi dördüncü âyette ‘nerede olursanız olun O sizinle berâberdir’ buyrulmaktadır.12 Yaratılmışın, Yaratıcının Gözetimi Altında Olduğu İdrâkine Ermesi: Muhsinî Tavır ve Muhsinlerin Özellikleri İhsan sâhibi anlamına gelen ‘muhsin’ kavramı Kur’ân-ı Kerim’de mü’minlerin/müslümanların bir sıfatı olarak takdim edilmiştir. Nisâ Suresi’nin dördüncü âyetinde mü’minin/müslümanın Muhsin sıfatını elde edebilmesi için şu özelliklere sâhip olması gerektiği belirtilmiştir: ‘Yalnız Allâh’a ibâdet edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anneye, babaya, akrabalara, yetimlere, fakirlere, yakın komşulara, uzak komşulara, yol arkadaşına, garip ve yolculara, ellerinizin altındakilere (köle, câriye, hizmetçi, işçi) de güzel muamele edin. Bilin ki Allah kendini beğenen ve övünüp duran kimseleri sevmez.’13 Tasavvufun, bu âyet-i kerimede dile getirilen ‘saf tevhid, anne-babaya itâat ve güzel ahlâk’ şeklinde formülize edilmesi mümkündür. Sûfîler muhsinî tavrın kişisel ve toplumsal anlamda önemine de değinmişlerdir. Onlara göre ihsan sâhibi birey/sâlik bencillikten vefâkârlığa, bireysel çıkarlardan ziyâde toplumsal beklentilere iştiyak duyan bir halde varlık âlemine bakacaktır ki bu kıvam/olgunluk Kur’ân-ı Kerîm’in bireyde hedeflediği bir aşamadır.14 Vakıf kültürü gibi maddî inşânın önemli dayanaklarından birisi olan ihsan15 aynı zamanda kişisel olgunluğun simgesi olan affetmenin de temel argümanlarından birisidir.16 İmam Maturidi’nin ifâdesine göre bir kimsenin ‘Muhsin’ olabilmesi için âlim, iyilik yapan ve adâletle muamele eden bir tavra sâhip olması gerekmektedir.17 Sistemlerini ‘îman ve İslâm (ibâdet) süreçlerinin ötesinde ihsan boyutunda bir yaşam standardına sâhip olma’ şeklinde tanımlayan sûfîler,18 terminolojilerindeki hemen her kavramla ihsan duygusu arasında bir irtibat/bağ kurmuşlardır.19 Örneğin Gazâlî, sevgi ile ihsan arasındaki ilişkiyi şu şekilde dile getirmiştir: ‘İnsan temelde kendisini sever. ‘İnsan ihsânın kuludur.’ atasözünde de belirtildiği gibi kendisine iyilik edenleri de sevmekle birlikte bu sevginin merkezinde yine kendisi bulunur. Ancak ahlâkî ve estetik duyarlılığı gelişmiş insanlar için iyilik ve güzellik bizâtihî sevilir. Şu halde kendisiyle hiçbir ilgisi olmasa bile yine de insan ihsânı ve ihsan sâhibini sever. Bununla berâber asıl muhsin Allah olduğuna, hattâ insanlar arasında ihsan sâhibi kişilerin bulunması dahi Allâh’ın bir lutfu olduğuna göre asıl sevilmesi gereken de O'dur. Ne var ki gerçeklik, iyilik ve güzellik değerlerinin yeterince farkına varılmadığı durumlarda sevgi ben merkezlidir. Fakat Allâh’ı cemâlinden dolayı sevmek ihsânından dolayı sevmekten daha yüksek bir derecedir.20 Sûfîlerin, ‘Muhakkak ki Allah adâleti ve ihsânı emreder21 âyetinde dile getirilen adâlet ve ihsan kavramları arasında da bağ kurdukları görülmektedir. Taberi bu âyetteki adâleti ‘kelime-i tevhid’, ihsânı ise ‘Allâh’ın emir ve yasaklarına uyma, zorluklara katlanma husûsunda gösterilen sabır’ şeklinde yorumlamıştır.22 Sûfîlerin ifâdelerine göre ‘râbıta-i huzur’ ihsan makâmına erebilmek için gerçekleştirilen bir uygulamadır.23 Bu tesbitleriyle onlar, ihsânı kendisine ulaşılması istenen en yüksek mertebe olarak tanımlayıp ona ulaşabilmek için çeşitli yollara başvurduklarını göstermişlerdir. Sonuç olarak ifâde etmemiz gerekirse sûfîler düşünce sistemlerini ihsan kavramı etrâfında şekillendirmiş ve yollarını ‘ihsânı elde sistemi’ şeklinde tanımlamışlardır. Onlar bu makâmı, ulaşılması gereken/istenen en yüksek hedef olarak görmüşler ve bu hedefe ulaşabilmek için bireyin/sâlikin ruh ve bedensel yapısını düşünerek birçok sistem geliştirmişlerdir. Sûfîler ihsan makâmı ile sevgi, sabır, murâkabe, tevbe, tevekkül, tefviz, sabır, rızâ ve ihlas gibi birçok hâl/makam/kavram arasında derin bağlantılar olduğunu ifâde etmişlerdir. Kur’ân-ı Kerim’de; “yeryüzünde fesad çıkarmayan,24 Allah yolunda karşılaşacakları her türlü sıkıntıya göğüs geren,25 Allah yolunda cihâd eden,26 bolluk ve darlıkta infâk eden,27 sabırlı,28 takvâ sâhibi, namazı hakkıyla kılan ve peygamberlerin yolunu eksiksiz bir şekilde tâkip eden kimse” şeklinde tanımlanan muhsin kul29 olabilmek için sûfîler nakledilen bütün hususları ihsan kavramı ekseninde değerlendirmişlerdir. Onlar, mâzeret denizinden kurtulup kulluk okyanusuna ulaşabilmek için bireyin/sâlikin yapısına göre çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Onların bu tavrı kişinin/sâlikin psikolojik hâlini dikkate alan bakışlarının bir gereği olarak gelişen bir durumdur. Abdullah Sivaslı (Şubat 2016) Dipnotlar: [1] Osman Hulusi Ateş, Divân-ı Hulûsî-i Darendevî, İstanbul 1986, c.I, s.162. 2 Buhari, İman 37; Müslim, İman 1. 3 Tasavvuf Tarihi, Editör: Ethem Cebecioğlu, Ankara Üniversitesi Uzaktan Eğitim Yayınları, Ankara 2013, s.8. 4 Muhammed Draz, En Mühim Mesaj, Trc. Suat Yıldırım, Yeni Akademi Yay., İstanbul 2003, s.281. 5 Mustafa Çağrıcı, ‘İhsan’, DİA, c.XXI, İstanbul, 2000, s.545-546. 6 Şamil Dağcı, ‘İhsân’, DİA, XXI, İstanbul 2000, s.545. 7 İzutsu, Kur’an’da Dini ve Ahlâki Kavramlar, s.295. 8 Hayrani Altıntaş, Tasavvuf Tarihi, AÜİF Yay., Ankara 1991, s.3. 9 Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s.299–300. 10 Hamza Nigârî, Sâkî-nâme, (Divan İçerisinde), s.300; Bilgin, Sâkî-nâme, (Divan İçerisinde), s.275. 11 Muhammed Bahâeddin Efendi, Îkâzu’n-Nâimîn ve Tenbîhü’l-Mukallidîn, s. 13-14.( 9898 nolu nüshadan) Onun ihsan konusundaki değerlendirmeleri için bkz., Ali Çoban, 19. Yüzyıl Osmanlı Şeyhlerinden Bozkırlı Muhammmed Bahâeddin Efendi ve ‘Îkâzu’n-Nâimîn’ Adlı Eserindeki Tasavvuf Anlayışı (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2007, s.39, 72 vd. 12 Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî, Camiu’l-Usul: Veliler ve Tarikatlarda Usul, Trc. Rahmi Serin, Pamuk Yay., İstanbul 1977, s.111. 13 Nisa 4/4. 14 İshak Özgel, ‘Sosyolojik Tefsir Bağlamında ‘Yalnızlık Sorunu’ Karşısında Kur’ân, Ekev Akademi Dergisi, Yıl:18, Sayı: 59 (Bahar 2014), s.345. 15 Mustafa Şentürk, ‘Vakıf Kültürünün Kur’ân’daki Referansları’, İstem, Yıl: VIII, Sayı: XVI (2010), s.152. 16 Hüseyin Şahin, Kur’ân’da Af Kelimesi ve Affetmenin Anlam Alanı, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi ) Erzurum 2014, s.46-48. 17 Hanifi Özcan, ‘Maturidi’ye Göre İman-İslâm-İhsan Ve Küfür İlişkisi’, TEMMUZ-·AGUSTOS- EYLÜL 1993, c.XXIX, Sayı: 393, s.91-94. 18 Kuşeyrî, Risale, s.111. 19 Mustafa Çağrıcı, ‘İhsan’, DİA, c.XXI, s.545. 20 Gazali İhya, c.IV, s.299-306. 21 Nahl 16/90. 22 Taberi, Cami'u'l-beyan, c.XIV, s.162. 23 İrfan Gündüz, ‘Tasavvufî Bir Kavram Olarak Rabıta’, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, XIX, Ankara 2007, s.32-34. 24 Araf 7/56. 25 Tevbe 9/120. 26 Ankebut 29/69. 27 Âl-i İmran 3/134. 28 Hud 11/115. 29 İhsan Kara, ‘Din Hizmetlerinde Kalite Bağlamında ‘İhsan’ Şuurunun Yeri ve Önemi, Diyanet İlmi Dergi, c. L, Sayı:II (Haziran 2014), s.137-138.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak