Ara

Benzeyen Benzediğiyle Berâberdir

Benzeyen Benzediğiyle Berâberdir

‘Kim bir kavme (topluluğa) benzemeye 

çalışırsa o, onlardandır.’1 

İnsanın öğrenme yollarından birisi de başkasını taklîd etmektir. Yapacağı hareketi bir örnekte gören kişi o hareketi hayâtına daha kolay bir şekilde aktarabilir. Ancak; taklîd etme ameliyesine topyekûn câizdir dememiz mümkün olmadığı gibi câiz değildir dememiz de mümkün değildir. Bunun için taklîd etmeyi, helâl olan taklîd –ki tavsiye de edilmiştir- ve haram olan taklîd diye ikiye ayırmamız mümkündür. Helâl olanla haram olanı birbirinden ayırabilmek için kişide yeterli seviyede bir bilgi birikimi olması önemlidir. Taklidini yapacağımız şahıs ya da toplumları çok iyi tanıyıp, bizim için dünyâda ve âhirette ne gibi bir getirisi veya götürüsü olacağını iyi araştırmamız gerekir. Taklîd etmek/benzemek sözde, fiilde, ibâdette, giyim-kuşamda, hâl ve harekette vs. durumlarda olabilir. Bütün bunların sonuç olarak ne ifâde ettiğini anlamak, neye niçin benzemeye çalıştığımızı tesbît etmeye bağlıdır.

BENZEMEKLE KEMÂLE ERDİKLERİMİZ

Kâmil bir mü’min olmak, bize Allah (cc) tarafından gönderilen, en güzel örnek (üsve-i hasene) olan Hz. Peygamber’e (sav) benzemekle mümkün olabilir. Bu benzeyiş hayâtımızın her alanında varlığını göstermelidir. İbâdetleri yerine getirmekten ahlâkî davranışlara varana kadar her alanda örneklik teşkil eden Hz Peygamber’i (sav) taklîd etmek ve O’na benzemeye çalışmak, mü’mine hem dünyâda hem de âhirette çok büyük kazançlar sağlayacaktır. Kişiyi kısa yoldan Hakk’a vâsıl eden en önemli şey her alanda Hz. Peygamberi (sav) taklîd edip, O’na (sav) benzeyen yönlerimizi artırmaktır. Bu ise Peygamberimizin sünnet-i seniyyesine uymakla mümkün olabilir. Çünkü sünnet, Peygamberimizin (sav) açtığı çığıra ve yaşam tarzına denir. Mâdem ki Peygamberimiz (sav) örnek almamız için gönderilmiştir, Müslümana düşen Peygamberimizin (sav) sünnetine söylemle/lafla değil eylemle ittibâ etmektir. Büyük müfessir İbn Kesîr; ‘Allâh’ı sevdiğini iddiâ ettiği hâlde Hz. Peygamberin (sav) sünnetine uymayan kimseler, söz ve hareketlerinde O'nun sünnetine ittibâ ve iktidâ etmedikleri müddetçe dâvâlarında yalancıdırlar.’2 demektedir. Kişinin Peygambere ittibâsı O’nu (sav) sevmesini berâberinde getirir. Çünkü kişinin sevmediği bir kimseye tam anlamıyla ittibâda bulunması mümkün olmaz. Bu açıdan Hz Peygambere ittibâ, kendisine benzemeyi ve muhabbet duymayı îcâb ettirir. 

Dünyâ târihinde eşine az rastlanır devir olan Asr-ı saadet devrinin oluşumunda etkin rol almış sahabe-i kirâmı örnek almak, örnek alma sıralamasının en başlarında yer alması gerekir. Çünkü onlar, Allâh’ın râzı olduğu3 toplum modelini oluşturmayı başarmış kimselerdir. Her yönleriyle Peygamberimizi taklîd etmeyi kendilerine vazîfe edinmişlerdir. Peygamberi taklîd edenlere benzemeye çalışmak, Peygambere benzemeye çalışmak demektir. Peygamberimiz; ‘Ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisine tâbi olsanız hidâyete erersiniz.’4 hadîs-i şerîfiyle sahabeye uyanların ve onlara benzemeye çalışanların kurtuluşa ereceklerine işâret etmiştir. Öte taraftan, Allah Resûlünü örnek alarak sadâkatlerini kanıtlamış, Sâlihler zümresine ermiş kimselerle berâber olmak Kur’ân’ın bize önemli tavsiyelerindendir. ‘Ey îmân edenler! Allah’tan korkun, sâdıklarla berâber olun.’5 Bir kişi ya da toplulukla berâber olabilmek için o kişi ya da toplulukla benzer tarafların olması gerekir. Bu açıdan Allâh’a (c.c) dost olma şerefine nâil olmuş kişilere benzemeye gayret etmek ve onlara muhabbet duymak, kişi için fevkalâde güzellik demektir. Çünkü kişi sevdiğiyle berâberdir.6Ancak şeytâna dost olmuş kişi ya da toplumlara benzemeye çalışmak kişi için bir felâket anlamına gelebilmektedir. ‘Kim bir kavme (topluluğa) benzemeye çalışırsa o, onlardandır.’7

ZELÎL OLMAYA SÜRÜKLEYEN BENZEYİŞLER

İslâm’ın hoş karşılamadığı konulardan birisi de gayrimüslimlere benzer bir hayat sürmektir. Müslümanı dünyâda âhiret istikâmetinden saptıracak, Kur’ân ve sünnetten alıkoyacak tüm odaklar Müslüman için tehlike arz etmektedir. Müslüman herhangi bir yaşam tarzıyla karşılaştığı zaman kendisine ‘acaba bu benim lehime mi aleyhime mi?’ sorusunu sormalıdır. Gayrimüslimlerin yaşam tarzlarını onlardan geldiği şekliyle alması Müslüman için asla doğru olan bir şey değildir. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz (sav); ‘Şüphesiz siz, sizden öncekilerin yoluna karış karış ve arşın arşın uyacaksınız. Hattâ onlar kertenkele yuvasına girseler siz de ona gireceksiniz.” Biz dedik ki; “Ya Rasûlullâh bunlar Yahudiler ve Hristiyanlar mı?” Dedi ki; “Başka kim olabilir?’8 buyurmaktadır. Buradaki ‘uymak’ aynı zamanda bir ‘benzeyiş ve taklîd’ içermektedir. Gayrimüslimleri taklîd ise iki cihetten olur. Birisi bilim ve teknolojide taklîd, diğeri ise dînî ve örfî konularda takliddir. Bilim ve teknolojide taklîd, yasaklanmış taklîd olarak görülmemektedir. İslâm’ın genel rûhuna aykırı olmayan, insanlığa fayda sağlayan ilmî ve teknolojik gelişmeleri sağlayabilmek için veya Müslümanların kendilerini ve vatanlarını koruyabilmeleri amacıyla gayrimüslimlerin ortaya koydukları bilim ve teknolojik gelişmeleri tâkip etmelerinde bir sakınca görülmemiştir. İslâm’ın hoş görmediği taklîd, daha çok din, örf ve âdet alanı içerisinde bulunan mevzularla alâkalıdır.

MÜSLÜMANCA HAYATTA GAYRİMÜSLİM MOTİFLERDEN SAKINMAK

Sevgili Peygamberimizin hassas davrandığı konulardan birisinin gayrimüslimlerin örf ve âdetlerinden sakınmak olduğu, her Müslümanın göz önünde bulundurması gereken bir hakîkattir. Peygamberimiz her fırsatta, İslâm’a has bir toplum oluşturabilmenin gayretini ortaya koymuştur. İbâdetlerden giyim-kuşama kadar her alanda gayrimüslimlerden farklı davranarak, Müslümanlarda gayrimüslimlere karşı oluşabilecek olası meyillerin önünü kapamıştır. Ancak üzülerek ifâde etmek gerekir ki Müslümanlar zamanla kendi medeniyet duruşlarından tâvizler vermiş, gayrimüslimlerin örf ve âdetleri karşısında kendilerini koruyamamışlardır. Bunun için kimi Müslümanların gerek bilerek gerekse de bilmeyerek hayatlarında yer verdikleri bâzı gayrimüslim âdetlerine dikkat çekmek istiyoruz.

Yılbaşı Kutlaması, Noel Baba ve Hindi: Bâzıları bu kutlamaları sâdece yeni yıla girmenin bir sevinci gibi göstermeye çalışsa da mîlâdî yıl adı üstünde Hz. Îsâ’nın (as)  doğumuna bağlı olduğundan direkt olarak Hristiyanlığın sembol ve şeâiri9 olarak kutlanmaktadır. Meselâ yılbaşında kırmızı elbisesi, beyaz sakalı ile Noel Baba, Nicholas isminde, çocuklara hediye verdiğine inanılan bir Hristiyan azizidir. Hâkezâ Noel ağacı olarak da bilenen “çam ağacı” pagan kültürünün bir sembolü olup yakın zamanda çarşı-pazarda boy göstermeye başlayacaktır. Müslümanların bayramlarına binbir bahane bulan ve onları kötü göstermek için ellerinden geleni yapan bâzı kesimlerse yeni yılı karşılama bahanesi adı altında Hristiyanlık âdetlerini, içki tüketimini güzel ve modern göstermek için hummâlı bir çalışma içine girmektedirler.10 Ne yazık ki yılbaşı yaklaştığı zaman, %99’u Müslüman olan bir ülkenin çarşı ve pazarlarını Hristiyan bir ülkenin çarşı ve pazarlarından ayırdedebilmek neredeyse mümkün olmayacak bir hâle gelmiş olmasına üzülerek şâhit olmaktayız. Esnafların yılbaşına özel çam ve hindi satma yarışına giriyor olmaları, Noel baba kostümlü kişilerce AVM önlerinde müşteriyi cezbetme çabaları ve dükkânlarının camlarını yeniyıl kutlama mesajlarıyla süslüyor olmaları akla hemen, ‘Hristiyanlara âit olan Noeli/yılbaşını11 ihtişamla karşılayan bâzı Müslüman esnaflarımız aynı coşkuyu neden hicrî yılbaşında göstermiyorlar?’ sorusunu getirmektedir. Sırf maddî bir kazanç elde edeyim diye dînî ve millî değerlerini hiçe sayabilecek kadar hassâsiyetini yitirmiş Müslümanlar kendilerine, ‘yarın huzûr-i mahşerde Rabbime ne cevap vereceğim?’ sorusunu sıkça sormalıdırlar. Yılın her zamânında yemesi ve satması helâl olan hindiyi, Hristiyan âleminden gelen akıntıya kapılıp, maddî kazanç elde etmek uğruna sâdece yılbaşlarında satmak acabâ İslâmî hassâsiyetle ne kadar bağdaşabilir? Öte taraftan hindi kelimesinin İngilizce karşılığının ‘turkey’ (türk)12olması da Hristiyanların Müslüman Türklere bakış açılarını göstermek açısından mânidardır.

Hindistan’da İslâm’ın muzaffer olmasına hayâtını adayan İmam Rabbânî (ks) gayrimüslim olan Hindu ve Yahudilerin özel günlerinin Müslümanlar tarafından kutlanmasına karşı çıkarak şöyle buyurur: ‘Hintlilerce kutsal ve önemli kabûl edilen günlere itibâr edip saygı göstermek ve Yahudilerin özel günlerinin kutlamalarına katılmak insanı şirke ve küfre götürür. Nitekim bâzı câhil Müslümanlar -özellikle de kadınlar- kâfirlerin özel günlerini kutlamakta ve onları âdetâ kendi bayramları gibi kabûl etmektedirler... Müşriklerin yaptığı gibi, kızları­nın ve kardeşlerinin evlerine çeşitli hediyeler göndermektedirler. O mevsim geldiğinde kaplarını kâfirler gibi boyayıp kırmızı pi­rinçle doldurduktan sonra hediyeler gönderirler...’13

İbâdetlerde Gayrimüslimlere Benzemekten Sakınmak: Peygamberimiz (sav) güneşe tapanların ibâdet zamânına denk gelmesin ve onlara benzemeyelim diye güneşin doğuşu, batışı ve zevâli vaktinde; en makbul  ibâdet olan namazı bile yasaklamıştır. Cumartesi günü tek oruç tutmayı da aynı sebepten dolayı yasaklamıştır. Çünkü cumartesi günü Yahudilerin özel günüdür. Onlara benzememek için yalnız o güne mahsus bir şekilde oruç tutmak uygun değildir.14 Aynı şekilde Muharrem’in onuncu günü tek oruç tutmak, nevruz ve mihrican günlerine denk getirip o günlere has oruç tutmak da ‘gayrimüslimlere benzemekten sakınma’ ilkesi gereğince hoş görülmemektedir. 

Günümüzde her geçen gün daha da yaygınlaşan sandalye ve tabure gibi şeylerde namaz kılmayı alışkanlık hâline getirmenin sakıncalı bir durum olduğunu ifâde etmemiz gerekir. Kiliselerde Hristiyanların sıralara ve sandalyelere oturup âyinler yaptığını göz önünde bulundurursak, şer’i bir mâzeret olmadan namazların sandalyede kılınmasıyla onlara bir benzeyiş söz konusu olabilmektedir. Özellikle üzerinde namaz kılmak amacı ile camilerde sıralar hâlinde sâbit oturakların yapılması câmi doku ve kültürüyle bağdaşmamaktadır. Hz. Peygamber (sav) vefâtına sebep olan o ağır hastalığa yakalandığı zaman eğer uygun görselerdi bir hurma kütüğünü tabure gibi kullanıp namazını üzerinde kılabilirlerdi. Ama Peygamberimiz ağır hastalığına rağmen namazlarını yere oturarak kılmayı tercih etmiştir. Bu durum, günümüz Müslümanlarına önemli mesajlardan birisidir.

Giyim-Kuşam ve Yaşam Tarzı Yönünden Gayrimüslimlere Benzemekten Sakınmak: Giyim-kuşam konusunda gayrimüslimlerin etkisinde kalarak onlara benzeme gayretinde olmak câiz değildir. Özenti içerisinde bulunan kişide zamanla karakter kayması meydana gelebilir. Giyilen elbisenin şeklinden rengine kadar gayrimüslimlere muhâlefette bulunmak gerekir. Ancak, kendini gayrimüslimlere benzetme çabası olmadan kıyâfette tabii bir benzerlik durumu söz konusu olması mâzur görülmüştür. Doğum günü kutlamalarında veya herhangi bir sebeple mum yakıp dilek dilemenin bir Hristiyan âdeti olduğunu bâzı dindar Müslümanların gözden kaçırıyor olmaları acı bir durumdur. Cenâzelerde siyah giyinmek ve cenâzelere çelenk bırakmak İslâm’la alâkası olmayan uygulamalardır. Öte taraftan sakal ve bıyıklar hakkında bile gayrimüslimlere muhâlefet etmemiz emredilmiş; ‘Müşriklere muhâlefet edin, sakalları bırakın ve bıyıkları iyice kısaltın.’15 uyarısı yapılmıştır. ‘Bizden başkasına benzemeye çalışan, bizden değildir.’16 hadîs-i şerîfi, bizim bu konuda nerede durmamız gerektiğini ifâdeye yeter de artar bile.

Sonuç olarak; bilerek ya da bilmeyerek hayâtımıza girmiş olan gayrimüslim âdetlerinden kurtulmak Müslümanın vazîfelerinden olmalıdır. Müslümanın kendisine has bir duruşla berâber, ecdâdından miras kalan İslâm kültürünü özümseyip örnek alınabilen bir kişiliğe kavuşması elzemdir. Günümüzde Müslümanların batıdan ve bâtıldan gelen kimi davranışları sorgulamadan hayatlarına geçirmeleri gerçekten acı veren bir durumdur. Özellikle genç kuşaklarımıza yazılı ve görsel medyanın, edep ve hayâ yoksunu kişileri idol olarak benimsetme çabalarına karşı önlem almak gerekmektedir. Bu açıdan, medyası Müslümanlaşamamış bir toplumu İslâmî çizgide tutmak oldukça zorlaşmaktadır. Dizi ve filmlerdeki edep ve hayâ yoksunu kişileri taklîd eden gençlerin sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. Bunun en büyük göstergesi olarak cadde ve sokaklarımıza bakmamız yeterli olacaktır. Şu hâlde Müslümanlar bu gidişâta dur demek anlamında yeni ve güçlü alternatifler oluşturmalıdır. Âdetâ gayrimüslimlerin yaşam tarzlarını devşirme aracı hâline gelmiş, fuhşa ve teröre yönlendiren medya kanallarına meydanı boş bırakmamak gerekmektedir. Nefsimizin ve neslimizin kurtuluşu için, örneklerin en güzeli olan Hz. Muhammed’e (sav) benzeme çabasını her zamanda ve her mekânda, günümüzde ve gündemimizde canlı tutmamız son derece önem arz etmektedir.

Dipnotlar:

1 Ebu Davud, Libas, 4; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/50.

2 İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'ân'il-Azîm, Kahire, I, 358.

3 Beyyine, 98/8.

4 Beyhakî, el-Medhâl, s.164; el-Mütteki, Kenzu’l-ummal, H.no: 1002.

5 Tevbe, 119/9.

6 Buhârî, Edeb, 96; Müslîm, Birr, 165.

7 Ebu Davud, Libas, 4; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/50.

8 Buhari, Enbiya, 50; Müslim, İlim, 16; İbni Mace, Fiten, 17.

9 Dini tören/nişane/eser/iz/belirti.

10 Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Aylık Mecmua, Aralık 2012, sayı: 322, s.22. 

11 Türkiye’de Noel ve yılbaşı berâber kutlandığı için aynı anlam kastedilmiştir. Yoksa Noel bayramı Hristiyanlar tarafından 25 Aralık’ta kutlanmaktadır.

12 İngilizce Türkçe Sözlük, Fono Yayınları, Turkey maddesi.

13 İmam Rabbani, Mektubat, c.III, 41. Mektup.

14 Şevkani, Neylü'l-EvtarIV/249.

15 Buhari, Libas, 63; Müslim, Taharet,54.

16 Tirmizi, İstizan, 7.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak