Ara

Yeryüzünün Tuzu!

Yeryüzünün Tuzu!

Cezayir’de yayınlanan Al Shuruq gazetesinin sıkı tâkipçileri arasındayım. Cüneyd-i Bağdadi’nin de severleri ve sevenleri cümlesindenim.  Sûfîlerin deyimiyle ‘lâ yeşka bihim celisuhum / onlarla düşen kalkan şaki olmaz, mahrum kalmaz.’ Salih İvad adlı yazarın ‘el İmam Cüneyd el Bağdadi’ başlıklı yazısını görünce merâkımı celbetti ve bir çırpıda okudum.  Bilmediğim yanlarından bâzılarına daha muttalî ve âşinâ oldum.  Makâle onun yüceliklerine ışık tutuyor ve mahviyetkâr yönüne temâs ediyordu. Cüneyd-i Bağdadi’ye âşinâ olup da tasavvufu sevmemek düşünülemez. Bu açıdan Cüneyd-i Bağdadi’yi tanımak tasavvufu anlamaya giriştir. Özellikle de günümüzde. Günümüzde maalesef bâzı temel değerler sorgulanır hâle gelmiştir. Bunlardan birisi de tasavvuftur. Elbette vaktiyle ‘Halku’l Kur’ân’ meselesi üzerinden Kur’ân-ı Kerîm’in yerini ve mâhiyetini sorgulayanlar da olmuştur. Günümüzde ise bir furya hâlinde hadîsin yerini sorgulayanlar bulunmaktadır. Mezheplerin yeri vesâire akla gelen her şey sorgulanır olmuştur. Sorgulamalar sorgulananlara bir eksiklik, nâkise getirmez.  Lâkin sâliklerin önünü keser.  Birileri belki Cüneyd-i Bağdadi’nin yaşayıp yaşamadığını da sorgulamak ister.  Veysel Karani veya İbrahim Ethem örneklerindeki gibi. Bâzılarının kafası bâzılarının da gönlü dardır; bu gibi mesâili kavramaya, özümsemeye yetmez.   

Ziya Paşa'nın deyimiyle:

İdrâk-i maali bu küçük akla gerekmez,
Zîrâ bu terâzi bu kadar sikleti çekmez.    

Yazar Salih İvad Cüneyd-i Bağdadi hakkında ‘imam’ tâbirini kullanıyor (*). Gerçekten de tasavvufu meşrep değil de mezhep yerinde kullansaydık elbette ki ona imam dememiz gerekirdi. O ise tasavvufun üstâdıdır. Serçeşmedir ve sûfîlerin kendi ifâdesiyle  ‘seyyid et-tâife’dir. Bölüğün, topluluğun efendisidir.   Sûfîler topluluğunun büyüğü ve efendisidir. Fakirler ve miskinler topluluğu nezdinde bu pâyeyi şüphesiz iç zenginliği ve derinliği ile elde etmiştir. Gönül âleminin sultânı olmak her fânîye nasip olabilecek bir pâye, makam değildir.  Nefislerin azmanlaştığı dönemde onu tanımamak büyük bir tâlihsizliktir.  Cüneyd-i Bağdadi mesleğin hücceti ve bürhânıdır. Sûfîlerin senedi ve tasavvufun sağlamasıdır.

Neden?  İleride anlatılanlar bu sebebi apaçık bir sûrette ortaya koymaktadır. Büyüklerin ahvâli de büyüktür.  Birisi Cüneyd-i Bağdadi’ye ârifin ahvâlinden sorar. O şöyle târif eder:” Arif-i billah basılan toprak gibidir. Herkes üzerinden gelip geçer. Bulut gibidir hayrı ayrım gözetmeden yayar; yağmurunu iyi ve kötü demeden insanların üzerine serper.” Gerçekten de İslâm ve Allâh’ın rahmeti mânevî güneş gibidir, insanlığı bütünüyle kuşatmıştır.  Umûmî olarak iner. Kimseye ayrım yapmaz. Sınır koymak, sınırlandırmak beyhûdedir. Hissemend ve nasipdâr olanlar o  güneşten huzme toplar ve o çeşmeden içerler.   Bununla birlikte bâzen kimi Müslümanlar bencillik yaparak, üstadlarını, meşreplerini,  şeyhlerini ve İslâm’ın güzelliklerini başkalarından kıskanır, saklarlar ve perde olurlar. Paylaşmak istemezler.  Kıskançlıkları perde olur.  Halbuki, güzellikler yayıldıkça artar, arttıkça çevremiz ve bütün dünya mânevî güzelliklerle bezenir. Güzelliklere perde olmanın kimseye faydası yoktur.  Bilakis mânevî havayı bozar ve insanların dünyevî ve ebedî güzelliklerine gölge düşürür, hayâtı çekilmez, yaşanılmaz kılar. Sâhibine de fenâlık ve hüsran getirir, vebâli de vardır. 

Harisi Muhasibi, Sırrı Sakati’nin sohbetlerinde demlenmiş ve kıvâma gelmiş, olgunlaşmış olan Cüneyd-i Bağdadi, Şibli gibi akranlarıyla da hemdem ve hemtarîk olmuştur. Bu dostluk ikliminin erleri, neferleri nefesleriyle dünya tatlandırmışlardır. 

Belki de en dokunaklı hallerinden birisi ferâgatı, mahviyetkârlığı ve İslâm’a gölge etmeme ilkesi ve arzusudur. Bunu gösteren en önemli yönlerinden birisi vefâtından evvel yazdıklarını toplaması ve onları yakmasıdır. Bu meseleye birçok yönden bakmak mümkündür. Kimileri târihe ışık tutacak, gönülleri diriltecek âriflerin nasihatlarinin toplandığı tomar ve sicillerin yok olduğunu düşünebilir ve bu açıdan da hayıflanabilir.  Ama onda sorumluluk bilinci ağır basmıştır. Kitaplarının yakılmasını şöyle gerekçelendirmiştir: “ Rabbimle kullarının arasına girmek ve perde olmak istemem. İnsanları ‘yanlış yönlendirmekten’ imtinâ eder ve hicâb ederim.” Yaktıklarından geride bâzı ahbap ve yârenlerinin muhafaza ettikleri risâleleri kalmıştır. Elimizde bugün mevcut olan risâleler işte bu geride kalanlar olsa gerek. Bir de ilk dönem hadislerin dilden dile aktarılması gibi Cüneyd-i Bağdadi’nin hikmetli sözleri de kavim/sûfî topluluğu arasında şifâhî olarak ağızdan ağza ve dilden dile aktarılmıştır.  Mev’izeleri bu yolla dilden dile dolaşmıştır. 

İnsanların şöhret ve sadâret peşinde koştukları bir vasatta Cüneyd-i Bağdadi bu mahviyetkâr, ferâgat ve sorumluluk anlayışıyla kıyâmete kadar sûfîlerin ve varlıklarından geçen insanların önderi, rehberi ve efendisi hâline gelmiştir! O fenâyı istemiş; Allah ise hakkında hulut/ebediyet yazmıştır.   Ataullah İskenderi’nin diliyle söyleyecek olursak;  Allâh’ı bulan neyi kaybetmiştir, onu kaybeden neyi bulmuştur?  Belki birkaç kitabını alevlere ve yele vermiştir ama kitaplarının yerine ismi geçmiştir. Adı tasavvufun hücceti olmuştur.

Müteşerri bir sûfî idi. Allâh’a giden yolun Peygamber yolu dışında insanlara kapalı olduğunu beyân etmiştir.  İmam Rabbani de dâimâ Mektubat’ında bunu tekrarlamıştır. Günümüzde İslâm’sız tasavvuf akımlarının panzehri Cüneyd-i Bağdadi’nin târif ettiği yoldur.  Onun dışında yol arayanların yolu fantazyadır.

Yûnus diliyle, gönül zenginliğini bulduktan sonra dünyevî varlığını savurmuş; yağmaya vermiştir:

Geçtim bitmez sağınçtan usandım yaz u kıştan
Bostanlar başın buldum bostanım yağma olsun
Yûnus ne hoş demişsin bal u şeker yemişsin
Ballar balını buldum kovanım yağma olsun

Kezâ Akşemseddin Hazretleri de Cüneyd’in izinden giderek İstanbul’un mânevî fâtihi olduğu halde fetihten sonra Göynük’e çekilmiş ve mânevî makamlardan bile ferâgat etmiş, teveccüh-ü nastan uzak durmuştur.

Büyüklerin halleriyle hallenmek ve hallerinin bize de erişmesi ve bulaşması niyâzıyla.  Büyüklerin sîmâsı Allâh’ı hatırlatır, isimlerini anmak ise bereket getirir, hayâtı tatlandırır.

* https://www.echoroukonline.com/ara/articles/535519.html

Aralık 2017

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak