Ara

Türbeleri Ziyâretin Anlam Boyutu

Türbeleri Ziyâretin Anlam Boyutu
İslâm’da esas olan kulluktur. Kulluk sürecinde sağlam bir i’tikâdî düşünceye sâhip olmak esastır. İslâm inanç sistemi tevhid bilincine sadâkati öngörür. Dolayısıyla kulluk sâdece Allâh’a hasredilir. Buna göre gâye Allâh’ın rızâsıdır. Allâh’ın gönderdiği dinler, peygamberler, kitaplar ve ilim erbâbı gibi değerler bu gâyeye varmamızı sağlayan vâsıtalardır. Peygamberlerin bile birer araç kabûl edildiği bir inanç sisteminde evliyâ dediğimiz Allah dostlarına insanüstü pâyeler verilmesi söz konusu değildir. Türbe ve mezarlıklar bir memleketin tapu kayıt belgeleri, o şehrin hâfızasıdır. Bizim geleneğimizde ölüm ve hayat iç içedir. Mezarlıklar şehrin merkezindedir. Ölümü ötelemek, ölüm gerçeğini görmezlikten gelmek düşünülemez. Kabristanlıklar günlük hayâtımızın uğrak noktalarından kabûl edilir. Ölüme hazırlık, ölümden sonrasını tefekkür, ölümü idrak yaşam felsefemizin bir gereğidir. Bu anlamda türbe ve kabristanlıkları ziyâret önemlidir. Hayatla ölüm, maddeyle mânâ, bedenle ruh, dünyâyla âhiret bir bütünlük oluşturmaktadır. Âhirete hazırlık, ölümü tefekkür, ölümden sonraki hayâtı gündemde tutmak Nebevî sünnetin bir gereğidir. Türbe ve kabristanlıklar ölümü tefekkür, ölüm gerçeğini idrâk için ziyâret edilir. İbret almak, kendimize çekidüzen vermek ve âkıbeti hayırla noktalayabilmek için takıntılardan ve bağlardan kurtulmamızı sağlar. Günümüzde türbeleri ve yatırları kendi bağlamından öteye taşıyan ve oralara yüklenilen birtakım duygularla halk muhayyilesi içerisinde birtakım sorunlarla karşılaşmaktayız. Herşeyden önce dilek, duâ ve beklentilerimizi karşılayan ancak Allah’tır. Allah’tan başkasından beklenti içerisinde olmak, dermânı O’nun gayrında görmek, kurtuluş ve çâreyi başka isimlere yüklemek aslâ mümkün değildir. Hakk dostları, velâyet sâhibi kişiler, mânevî derinliği olanlar yaşarken de öldükten sonraki izleri ile de Allah yoluna sülûk etmemizi sağlayan işâret taşlarıdır. Türbeler onların mânevî ve târihî kişiliklerinin en önemli kayıtları, milletimizin ve kültürümüzün hâfızasıdır. Çocuğu olmayanların türbelerden çocuk arayışına girişmeleri, kısmeti bağlananların yatırlarda kısmet açılımına koyulması, sınava gireceklerin başarıyı ölmüşlerin rûhâniyetinden istimdatla gerçekleştirmeye çalışmaları, onulmaz hastalığa düçar olanların tedâvi merkezi olarak yatırları görmeleri Müslüman kimliği ile bağdaşmayan tavırlardır. Derdi veren de dermânı veren de Allah’tır. Tıp ilmi Allâh’ın eş-Şifâ ilminin bir tecellîsidir. Hz. Peygamberin gerek temizliğe gerekse sağlığa riâyet etmeyi öngören tavsiyeleri, hastalığımızın tedâvisi için ehliyetli ve işin uzmanı doktorları başvurmayı tavsiye etmesi ve târihimiz boyunca sağlık kurumlarının tüm ciddiyeti ile varlık sürdürmesi başka kapılar aramaya fırsat vermemektedir. Her türlü tedâviye, ortaya çıkan sorunun her türlü çözüm yoluna başvurmak esastır. Fakat türbe ziyâretinin psikolojik desteğini de göz ardı etmemek gerekir. Kabristanlıkları ziyâret kişide rikkat, dikkat, iştiyak ve gerçeği idrak duygusu uyandırmaya başlar. Kalbler teskin olmaya, gözler yaşarmaya başlar, kişinin kayıtlardan ve gündelik koşuşturmalardan sıyrılması söz konusu olabilir. Ziyâretle benliğinin inkişâfı ve yaşadığı soruna pür dikkat kesilmesi söz konusu olan birey, duâ ve arayışında daha candan davranmaya başlar. O esnâda gerçekleşen içtenlikli duâ ile Allah’la ünsiyet ve irtibâtını güçlendirmiş olabilir. Yapılan içten duâları Allâh’ın karşılıksız bırakmaması beklentilerine kavuşmasını sağlar. Kısaca türbeleri, kabristanları ziyâret edelim, gelip göçenlerden ibret alalım, dünyâ hayâtının mâhiyetini idrâk edelim, kalbimizin yumuşamasına imkân veren bu mahallerde lâhûtî bir atmosfer yaşayalım. Ama şunu bilelim ki Allah’tan gayrı her varlık fânîdir, ilâhî rahmete muhtaçtır. Yatırlar adına kurban kesilemeyeceği, yatırda yatanlara insanüstü pâyeler verilemeyeceği bilinmelidir. Biz gelip geçmiş büyüklerimizin mânevî, ahlâkî ve ilmî birikimlerine vâris olmaya özen gösterelim. Câmilerin ve tekkelerin hazirelerinde ulemâ ve evliyâ âbideleri seyr u sefer etmişlerdir. Mezar taşları târih ve medeniyetimizin işâret taşlarıdır. Rahmet-i Rahmân’a kavuşan büyüklerimiz bizlerin anlam dünyâsıdır. Ölüm gerçeği bizde yokluk girdâbı değildir. Medfun oldukları kabirler onların âhirete açılan pencereleridir. Ölüm yokluk değil ortam değişikliğidir. Dünyâ hayâtının sona ermesi yeni bir hayâtın başlamasının göstergesidir. Kabirler ziyâret edilirken toprak olan bedenlerinin görülmesi değil enbiyâ, evliyâ ve asfiyânın hayat mücâdelesine hayranlığımızı ve Allah uğruna adanmış ömre duyduğumuz iştiyâkı beyân ederiz. Allah adına adanmış isimlerin hâtıralarını yansıtan kabristanlıklarda mânâ erlerinin kıyâmete kadar sürecek olana ve her dâim diri kalan dâvâlarına baş koymanın derdini güderiz. Allâh’a îmân edenler bilirler ki fânî olan bedenleri toprak olsa da Allah’tan gelip Allâh’a giden ruhları her dâim diridir. Ölenler hayvân imiş ȃşıklar ölmezmiş. Yûnus Emre’nin ismi, Mevlȃnȃ Celȃleddîn-i Rȗmȋ’nin kimliği, Aziz Mahmud Hüdȃyȋ’nin varlığı, İsmâil Hakkı Bursevȋ’nin hâtırası, Niyâzi-i Mısrȋ’nin derdi, Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın çağrısı, Şeyh Edebȃlȋ’nin heybeti, Hacı Bektâş-ı Velî’nin nefesi ziyâret edenleri lâhûtî bir ȃleme götürmektedir. Mekke’ye varıp Beytullâh’ı tavâf etmenin mânevȋ lezzetini alan huccac Medîne’de Peygamber Efendimiz’in Ravza-yı Mutahhara’sını ziyâret ederek Resûlullâh’a olan iştiyaklarını, Peygamber Efendimizle olan ahitlerini, Resûlullâh’a duydukları hasreti canlı hâle getirmiş olurlar. Ȃşıkların gönülleri Efendimiz (sav)’in kabrini ziyâret edince bir başka ahvâle bürünür. Mekke ve Medîne Peygamber Efendimiz’in mübârek ve pak hayatlarının ifâdesi olması açısından onun serüvenlerini yansıtır hâlen, idrâk eden ve iştiyak duyan ȃşıkların kalbinde. Başta Peygamber Efendimiz’in kabri olmak üzere ashâbın, şehitlerin, ulemânın, evliyânın ve meşâyıh-ı kirâmın kabirleri ziyâret edilirken onların da ölümlü insanlar olduklarına, her insan gibi onların da ölümü tattıklarına dikkat etmemiz gerekmektedir. Medfun bulundukları türbelerin kapısına sandukasına, taşına toprağına, türbesine örtüsüne sarılmanın, el yüz sürmenin değil onların dünyâsına gönüllerimizi kaptırmanın, onların dâvâsına baş koymanın, onların mücâdelesini benimsemenin ve onların ahlâkına bürünmenin önemli olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Kabirlerde medfun bulunanların derdimize dermân olmasını, kabirlerde bulunanların dileklerimizi karşılamasını değil Allah adamı bildiğimiz o zâtların yakarışları gibi Allâh’ın derdimize derman kılmasını, dileklerimizi karşılamasını, duâlarımızı kabûl buyurmasını yine Allah’tan dilemeliyiz. Ölümü gündelik hayattan uzaklaştırmayı değil ölümü olabildiğince hayâtın içinde hissedebilmeyi başaranlar dünyâ hayâtının gelip geçici olduğunu anlarlar. Ziyâret edilen kabristanlıklar hayâtın kısalığından dem vurmakta, fânî hayâtın boş işleriyle ömür tüketmenin hiçliğine dikkat çekmektedirler. Kabristanlıkta yatan âile efrâdımız bizden duâ beklemektedir. Onların evlâdı olarak geçmişlerimize rahmet duâlarımızı müdâvim kılmamız onların günahlarının bağışlanmasına vesîle olacaktır. Kabir ziyâretleri bizlerin ölümü tefekkür etmesine yol açtığı kadar, geçmişlerimizin rûhâniyetlerine yaptığımız duâlarla onların bağışlanmasına veya Allah katındaki makamlarının yüksek olmasına da yol açacaktır. Yatırlar adına kurbanlar kesilmesi, yatırlarda mum yakılması, yatırlarda dilek taşlarının yapıştırılması, yatırlara bez bağlanması, yatırların etrâfının dolanması, yatırlara el ve yüz sürülmesi, yatır taşlarından medet umulması tevhid inancımızla aslâ bağdaşmayan husûsiyetlerdir. Kurbanlarımızı yatırlar adına değil Allah adına keseriz. Yatırların taşına toprağına değil içerisinde medfun bulunan zâtın değerlerine duyduğumuz bağlılığı beyân ederiz. SONUÇ OLARAK Yolumuzu mutlakâ kabristanlıklardan geçirelim, geçmişlerimizi selâmlayalım, bu dünyâdan dâr-ı bekaya göç edenlerimizi hayırla yâd edelim, ölmüşlerimize Fâtihalar ve Yâsinler gönderelim, dirimizi de ölümüzü de hayır duâdan yoksun kılmayalım, türbe ve kabristanlıkların hâfızamız olduğunu bilelim, oralarda medfun olan Hak dostlarının dâvâlarına bende olmaya çalışalım. Prof. Dr. Kadir Özköse (Haziran 2016)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak