Ara

Tasfiyesiyle/Islâhıyla Sâliki Islah, Fesâdıyla/Bozulmasıyla Bireyi Perîşân Eden Merkez: Kalp ve Kalbe Dâir Sûfîlerin Bazı Tesbitleri

Tasfiyesiyle/Islâhıyla Sâliki Islah, Fesâdıyla/Bozulmasıyla Bireyi Perîşân Eden Merkez:  Kalp ve Kalbe Dâir Sûfîlerin Bazı Tesbitleri
‘Gece yatmayıp uykusunu haram kılsa, Kalp zikrini sır zikrini tamam kılsa, Bin bir adını tesbih edip dile alsa, Kul ne diye dergâhında hatâ kılsın?’1 Kalp; ‘göğsün sol tarafındaki çam kozalağı şeklindeki et parçası/kalb-i cismânî ve ‘şuur, vicdan, his, idrak ve aklî kuvvetlerimizin merkezi/kalb-i rûhânî’ şeklinde tanımlanmıştır.2 Kur’ân-ı Kerim’de ‘nefs, ruh, akıl,3 tefehhüm, tedebbür, lübb, fuâd ve basîret’ gibi semantik unsurlarla tanımlanan kalp; geriye dönmek,4 çevrilmek/döndürülmek,5 çevirmek/döndürmek,6 gezip dolaşmak,7 değişmek,8 pişmân olmak,9 gizli iş çevirmek,10 îmânı elde etme kâbiliyeti,11 akletme kâbiliyeti,12 vicdan,13 kalb-i selîm,14 şuur,15 duygu,16 karakter17 ve ruh18 gibi geniş bir anlam yelpazesi eşliğinde kullanılmıştır.19 Hz. Peygamber (sav), en güzel kıvamda yaratılan vücûd/varlık ülkesinin sultânı mesâbesindeki kalbin birey/sâlik açısından önemini şu hadîs-i şerîfinde dile getirmiştir: ‘Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi/doğru/düzgün olursa bütün vücut iyi/doğru/düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.’20 Yine Hz. Peygamber (sav), ‘Allah sizin sûretlerinize ve bedenlerinize bakmaz. O, amellerinize ve kalplerinize bakar’21 hadîs-i şerîfiyle tasfiye edilmiş bir kalbin dünyâ ve âhiret açısından önemine dikkat çekmiştir. Sûfîler de ilimlerini/tasavvufu birçok defa kalp tasfiyesi olarak târif etmişler ve esas gâyelerinin ‘kalbin ilâhî tecellîlere mazhar olabilmesi için mâsivâ denilen Allah’tan başka her şeyden yüz çevirmesi’ olduğunu ifâde etmişlerdir.22 Sûfîler, nefs tezkiyesini de içine alan târifleriyle yollarını ‘nefsin isteklerinden/arzularından kurtulup rûhî sıfatların münâzelesi, hakîkat ilimlerine bağlanma, âhirete yarar bir iş, cümle ümmet-i Muhammed’e (sav) hâlisâne nasihat, hakîkate riâyette ihlâs ve şerîatta Hz. Muhammed’e (sav) ittibâ’ şeklinde tanımlamışlardır.23 Ebû Süleyman ed-Dârânî (ö.215/830) ise kalbin ebedî mutluluk için önemine şu ifâdelerle işâret etmiştir ‘Bir kalbe dünyâ gelip yerleşirse âhiret oradan göç edip gider.24 İLÂHÎ TECELLÎLERİN MEKÂNI, HAYAT VE FİZİKÖTESİ ÂLEMİN MERKEZİ: KALP Tasavvufî hayatın merkezi kalptir.25 Sûfîlere göre kalb, ‘Allâh’ın bütün isim ve sıfatlarının üzerinde döndüğü bir nokta, arazın cisimlerle, vasıfların mevsuflarla alâkası gibi cismânî kalb ile alâkalı olan bir latîfe-i rabbâniye-i ilâhîdir.’26 Tasavvuf ehline göre, benliğin en içten dışa doğru dönüşmesi ve bedensel arzuların psiko-ruhsal gelişimiyle ruhsal arzuların egemenliğinde yaşamayı öğrenmesi kalbin yaşayacağı/tecrübe edeceği değişim ve dönüşüme bağlıdır. ‘Atvâr-ı Seb’a’ olarak adlandırılan kalbin dıştan içe doğru makamlarının kalple ilgisi bakımından ‘sadr, kalp, ruh, sır, sırrü’s-sir, hafî ve ahfâ’ şeklinde adlandırılması mânidardır.27 İhvan-ı Safa düşüncesinde de kalp insana benzetilerek insanın diğer canlılar arasındaki seçkin hâli gibi kalbin de önemi ve diğer organlara üstünlüğü şöyle vurgulanmıştır: ‘Bil ki vücuttaki kalp insan şeklinde yaratılmıştır (sûretlenmiştir). Bu yüzden canlıların vücûdunda en şerefli organ olmuştur. Çünkü kalbin görme duyusunun göremeyeceği şeyleri gören bir basîreti; sesleri idrâk edip idrâk ettiklerini duyma duyusuna ileten kulakları (alıcıları, işiticileri, mesâim); âşığın mâşûkunu sarma ve onun yanında bulunmayı arzulaması gibi kaybettiği mahsûsâta bir özlem duyan dokunma duyusu vardır.28 İbnü’l-Arabî’ye göre ise kalp, duygu ve hislerin mahalli olmaktan öte bilginin mahallidir. Kalbin bu konuda yâni tanrı bilgisine ilişkin sınırsız kâbiliyeti vardır. Kalp, her an tecellî eden Cenâb-ı Hakk’ın her türlü tecellîsine ayna olabilecek bir mâhiyette yaratılmıştır. Allah Teâlâ ne bir kimseye iki kez ne de aynı anda iki kişiye aynı şekilde tecellî etmediği için bir tecellîgâh olarak kalp, tecellî ilmini elde edebilecek en uygun araçtır.29 Sûfîler kalbi bilginin/ilmin kaynağı,30 mârifetin gerçekleştiği sekîne mekânı31 ve Allah Teâlâ’yı dâimâ hatırlamayı ifâde eden zikrin merkezi olarak görmüşlerdir.32 Hacı Bayram-ı Velî’nin; ‘Çalabım bir şâr yaratmış iki cihân âresinde, Bakıcak dîdâr görinür ol şârın kenâresinde’ mısrâında dile getirdiği gibi sûfîler kalbi şehre benzetmiştir. Onların ifâdelerine göre bir şehirde mimarî yapılanma bir plan ve program çerçevesinde gerçekleştirildiği ve şehrin güzelleşmesi için bir çalışma yapıldığı gibi kalbin olgunluk kazanabilmesi, nefsin isteklerine dur diyebilmesi de mânevî bir terbiye ile mümkündür. Onlara göre ‘seyr ü sülûk’ olarak adlandırılan bu mânevî yolculukta birey/sâlik Rabbi’nin tecellîlerini görecek ve kalp şehrinin saflaşmasıyla müşâhede sırlarına vâkıf olabilecektir.33 GÖNÜL GÖZÜYLE VARLIK ÂLEMİNİ TEMÂŞÂ EYLEMEK: KALP GÖZÜ Kur’ân-ı Kerim’de Yeryüzünde hiç gezmediler mi düşünebilecekleri kalpleri ve işitebilecekleri kulakları olsun? Zîrâ asıl kör olan (maddî) gözler değil (basîretlerini kaybeden) göğüslerindeki kalpleridir34 buyrulmuştur. Sûfîler bu âyet-i kerîmeden hareketle paslandırmadan ve günahlarla kirletmeden kalbin ilâhî tecellîlere muhâtab olması gerektiğinden bahsetmişlerdir. Onlar tecellîyi ‘görünmeyenin gönülde görünür hâle gelmesi yâni gaybın zâhir olması’ şeklinde tanımlamışlardır. Onlara göre kalp, aşkın heyecânı ve coşkusu ile ilâhî âlemin sırlarının belirdiği bir aynadır. Sûfîler, Allah mü’minin gönlünde/kalbinde tecellî ederse gayb âleminin, Cebrâil’in dahi bilemediği sırlarının ayân olacağını ifâde etmişlerdir: ‘Kalbim ol âyîne-i vahy-i irtisâm-ı ‘aşk kim, Tûtî-i Cibrîli dest-âmûz-ı râz eyler bana.’35 Süleyman ed-Dârânî, ârifin tecellîlere sürekli muhâtab oluşunu ve kalp gözünün işlevini ise şu şekilde dile getirmiştir: ‘Allah ârife uyurken bile bâzı sırları ilhâm eder ve namaz kılarken açmadığı bâzı nurları ona keşfeder. Ârifin kalp gözü açıldığında dünyevî gözü (ceset gözü) kapanır. Çünkü ârif Hakk'tan başkasını görmez.36 Netîce olarak sûfîlerin düşünce ve eylemlerini kalp ekseninde şekillendirdiklerini ifâde edebiliriz. Onlara göre kalp, fizik âleminin argümanı ve mânevî tecellîlerin muhâtabı olması açısından son derece önemlidir. Tasavvufî sistem kalbin tasfiyesi, rûhun geliştirilmesi ve nefsin isteklerine bu gelişmelerle gem vurulması üzerine binâ edilmiştir. Sûfîlere göre varlık âlemini gerçek anlamda temâşâ etmek, kalp gözüyle ilâhî tecellîlere muhâtab olmakla mümkündür. Gönül/kalp sâfiyeti ise ilâhî tecellîlerin olmazsa olmaz şartıdır. Sûfî düşüncede Allah Teâlâ tecellî ettiği kalbe basîret nûrunu lütfetmiş ve bu nurla onun gerçek varlığı temâşâ etmesini sağlamıştır. Seyr ü sülûk sürecinin en merkezî konusu olan kalp, sûfîlere göre değişkenliği sebebiyle ilâhî tecellîlere muhâtab olma özelliği kazanmıştır. Fakat onun değişkenliği Allah sevgisi/muhabbetullâh, sekîne, zikir ve diğer İslâmî unsurları gerçekleştirmek için kullanılmalıdır ve bu süreçte bireye/sâlike yol gösterecek bir mürşid-i kâmile ihtiyaç vardır. Sûfî düşüncede gönül sarayına kondurulmak istenen Pâdişah/Allah Teâlâ, ancak saflaşmış/berraklaşmış ve ağyardan yüz çevirmiş bir kalbe misâfir olacaktır: ‘Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ede Hak, Pâdişah konmaz sarâya hâne mâmûr olmadan.’ Şemseddin Ahmed Sivasî (ks) Abdullah Sivaslı (Mart 2016) Dipnotlar [1] Rıdvan Canım, ‘Pir-İ Türkistan Hoca Ahmed Yesevî'de Tasavvuf Düşüncesi’, Bilig-1, Bahar 1996, s.12. 2 Gazali, İhya, c.III, s.9; Muhammed b. Ali Tehânevî, Keşşâfu Istılâhâti’l-fünûn, İstanbul 1318, c.II, s.1170. 3 İbrahim Emiroğlu, ‘Kur’ân’da Akıl ve İnsan’, DEÜİFD, Sayı: XI, İzmir 1998, s.69-99; Muammer Esen, ‘Kur’ân’da Akıl ve İman’, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 52:2(2011), s. 85-96. 4 Bakara 2/143; Âl-i İmran 3/127, 144, 149, 174; Maide 5/21; Araf 7/119; Tevbe 9/95; Yusuf 12/62; Fetih 48/12; Mülk 67/4; Mütaffifîn 83/31; İnşikâk 84/9. 5 Nur 24/37; Ankebut 29/21; Ahzab 33/66. 6 Bakara 2/144; Enam 6/110; Kehf 18/18; Nur 24/44. 7 Âl-i İmran 3/196; Nahl,16/46; Şuara 26/219; Gâfir 40/4. 8 Hac 22/11. 9 Kehf 18/42. 10 Tevbe 9/48. 11 Âl-i İmran 3/167; Tevbe 9/60; Yunus 10/88; Nahl 16/22; İsra 17/46; Fetih 48/4; Hucurat 49/7, 14; Hadîd 57/16; Mücâdele 58/22; Teğâbün 64/11; Müddessir 74/31. 12 Bakara 2/97; Âl-i İmran 3/7; Araf 7/ 100, 179; Kehf 18/57. 13 Âl-i İmran 3/8; Hucurât 49/7. 14 Şuara 26/89. 15 Nahl 16/108, Câsiye 45/23. 16 Âl-i İmran 3/103, Enfal 8/63; Ahzab 33/51. 17 Enfal 8/2l; Hac 22/32, 35, Şuarâ 26/89; Saffât 37/84; ez-Zümer 39/23; Kâf 50/33. 18 Hac, 22/46, Ahzab, 33/10. 19 Geniş bilgi için bkz., Fatma Çalık, ‘Bir Semantik Analiz Denemesi: Kur'ân’da ‘Kalp’ Kavramı’, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, c.XX, Sayı: II, Bursa 2011, s.167-190. 20 Buharî, İman 39. Peygamberimiz (sav) bu minvalde daha açıklayıcı şu ifâdeleriyle konuya ışık tutmuştur: ‘Kalp (bedenin) sultânıdır ve onun orduları vardır. Sultan düzgün/iyi olursa askerleri de düzgün/iyi olur. Sultan bozuk/kötü olursa orduları da kötü olur. Kulaklar bu sultânın habercileridir. Gözler bekçileridir. Dil sultânın tercümanıdır. Eller (tebaasını kuşatan) kanatlarıdır. Ayaklar postacılarıdır. Ciğer şefkat ve merhamet kaynağıdır. Dalak ve böbrekler (kendisine yönelen tehlikeleri bertaraf eden) tuzaklarıdır. Akciğer (hayâtın kaynağı) nefestir. Sultan iyi olursa askerleri de iyi olur, sultan kötü olursa askerleri de kötü olur.’ Abdurrezzak, Musannef, c.XI. s.221; Beyhakî, Şuabu’l-İman c.I, s.122. 21 Müslim, Birr 33; İbn Mace, Zühd 9. 22 Reşat Öngören, ‘Tasavvuf’, DİA, c. XL, s.119-120. 23 Süleyman Uludağ, ‘Siyasî, Kültürel ve Dînî Bakımdan Hucvirî’nin Yaşadığı Çağ’, Keşfu’l- Mahcûb (Hakikat Bilgisi) içinde, İstanbul 1996, s.20. 24 Beyhakî, Kitâbü’z-Zühd, çev.Enbiya Yıldırım, İstanbul 2000, s.59;Kuşeyrî, Risale, s.411. 25 Muhasibi, Riaye, Kalp Hayatı, Haz. Abdulhakim Yüce, Işık Yay., İstanbul 2011, s.14. 26 Tehânevî, Keşşâfu Istılâhati’l-fünûn, c.II, s.1170. 27 İbrahim Işıtan, ‘Halvetiyye Geleneğine ve Bir Halvetiyye Şeyhi olan Sofyalı Bâlî Efendi’ye Göre Sülûkün Yedi Evresi, Marife, Yıl: X, Sayı: I, Konya 2010, s.91-106. 28 İhvânu’s-Safâ, Resâilu İhvâni’s-Safâ ve Hullâni’l-Vefâ, neş: Butros el-Bustânî, Beyrut Tarihsiz, c. III, s.106. onların kalp konusundaki görüşlerinin detaylı bir değerlendirmesi için bkz., Bayram Ali Çetinkaya, ‘İhvân-I Safâ Düşüncesinde Temel Tasavvufî Kavramlar ve Meseleler’, CÜİFD, c.IX/2, Sivas 2005, s.205-261. 29 İbnü’l-Arabî, Fusûsu’l-Hikem, Çeviri ve Şerh: Ekrem Demirli, İstanbul 2006, s.271; Tahir Uluç, İbn Arabî’de Sembolizm, İstanbul 2007, s.167-168; Emin Çelebi, ‘İbn Arabi’de Tasavvufi Tecrübenin Epistemolojik Mahiyetine Dair’, SÜİFD/29, s.122-124. 30 Ali Bolat, ‘Muhâsibî’nin Bilgi Kaynaklarına Bakışı’, OMÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, Samsun 2001, Sayı: XII-XIII, s.369-370. 31 Salih Çift, ‘Tasavvufta Sekîne Kavramı’, UÜİF, c. XV, Sayı: II, Bursa 2006, s.205-206. 32 Mehmet Kasım Özgen, ‘Tasavvuf Felsefesinde Zikir Kavramı’, Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c.I, Sayı:II, Aralık 2013, s.219-220. 33 Rıfat Okudan, ‘Hacı Bayram Velî’nin Şiirinde Şehir Metaforu’, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2012/2, Sayı:16, s.270-271. 34 Hac 22/46. 35 Zülfi Güler, ‘Şeyh Galib’in Divanında Ayna Sembolü’, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: XIV, Sayı: I, Elazığ 2004, s.106-107. 36 Feridüddin Attar, Tezkiretü'l-Evliya, c.I, s.232.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak