Ara

Sûret Yerine Beytin Sahibini Ziyaret

Sûret Yerine Beytin Sahibini Ziyaret

Her taatin şeriat, tarikat, hakikat ve marifet yönleri vardır. Şeriat vücudla, tarikat kalple, hakikat ruhla, marifet ise sırla yapılan vazifedir. Necmeddin-i Kübra (ks) "Şeriat gemi, tarikat deniz, hakikat ise inci gibidir. İnci talibi gemiye binecek ve denize açılacaktır ki inciyi ele geçirebilsin. Bir cevizi düşünelim: Şeriat cevizin koruyucu kabuğu, tarikat sert kısmı, hakikat ise onun meyvesidir. Cevizin dış kabuğu yaralansa içindeki meyve çürür. Şer'i vazife aksatılsa, tarikat meyvesi ölür. Tarikat ve hakikat şeriatın kemale ulaştırılmasından başka bir şey değildir." Hac taatinde şeriat, vücudun Beytullahı tavafı, kalple nefsin mertebelerini her dönüşte geçmek tarikat, huzuru Rabbani'de kalbin tavafı hakikattir. Bütün bunların yerine getirilmesine marifet denir. Beyti muazzamanın suretini ziyaret etmekle Beyt'in sahibini ziyaret etmek arasında büyük fark vardır. Bir defasında Hacer-i Esved'in karşısında zalimlerden birisine dua ederken rastladık. Dua ediş sebebini şöyle açıklıyordu:"Evladım, dört milyon param vardı. Bankaya koydum sekiz milyon oldu." Bu düşünceyle hac edenle, haccın manasını düşünen arasındaki fark elbette ölçülemez. Bu hadise bize Mevlâna (ks)'nın hacca giden adama "Nereye gidiyorsun?" sorusuna; "Kâbe'ye gidiyorum" cevabını veren yolcuya:"Be hey adam senin merkebinin yönü Türkistan'a gidiyor." cevabını hatırlatıyor. Arifler sultanı Mevlâna (ks) Mesnevi'sinde "mescid mecaz, ehl-i dil olanların kalbi ise hakikattir. Merkebler; servaran-ı ilahi'nin kalbinden başka hakiki mescid yoktur." der. Marifet ehlinin ziyareti hakkında şöyle anlatılır. Rivayet olunur ki: Velilerden biri hacca gitmek istedi. Bu veli kulun bir de oğlu vardı. Oğlu babasına: "Nereye gidiyorsun babacığım?" dedi. Çocuk Beytullah'ı gören muhakkak ki Allah Teâla'yı görür zannetti ve babasına dedi ki:"Ne olur babacığım, beni de götür." Babası cevaben:"Oraya henüz gidemezsin." dedi. Bunun üzerine çocuk ağlamaya başladı. Çocuğunun ağlamasına tahammül edemeyen baba onu da alıp götürdü. Ne zamanki Mikat'a vardılar. İhrama girdiler, telbiye getirerek Harem-i Şerif'e dahil oldular, Beytullah görünür görünmez çocuk ölü olarak yere düştü. Babası dehşetle:"Oğlum, ciğerparem nerededir?" dedi. Beytullah'ın bir zaviyesinden şöyle nail olundu:"Sen Beytullah'ı istedin ve buldun, o ise Allah (cc)'ı istedi ve buldu." Çocuk onların arasından alındı. Yine başka bir ses de şöyle çağırdı:"O çocuk şimdi ne yerde ne cennette ne de bir boşlukta, belki o her şeye kadir olan Allah (cc)'ın yanında sadıkların oturduğu yerdedir." Kâbeyi isteyenle zatını kastedenlere Rabia el-Adeviyye'den şu menkıbe anlatılır: Rabia el Adeviyye merkebi ile hac yoluna çıktı. Yolda merkebi öldü. Yoldaşları:"Yükünü götürelim." dediler. "Ben size inanıp gelmedim." dedi. Yoldaşları gitti, Râbia yalnız kaldı. Yüzünü secdeye koydu. "İlahi, padişahlar böyle etmez. Beni kendi evine çağırdın, yolda eşeğimi öldürdün. Beni ovada koydun." dedi. Sözü henüz tamamlamadan bir de gördü ki, merkebi diri oldu. Râbia yükünü yükledi. Birkaç gün gitti, yine Hakk ile münacaat eyledi. "İlahi, Sen'in aşkın gönlümü tuttu. Artık gidemez oldum. Ol taş evini buraya getirsen n'ola?" dedi. Gördü ki Kâbe ona karşı gelir. Rabia dedi ki:"Bana Kâbe'nin sahibi gerektir. Ben bu evi ne yapayım?" Hac taati insanın ruhunun anlaşabileceği, gönlünün Mevlâ muhabettinden alabileceği zevkin derin manasını muazzam bir topluluk içinde kalpten kalbe aktarır. Hac ibadeti bir futbol maçı, bir güzellik yarışması, bir festival ve eğlence yeri değildir. Müslümanların büyük bir kongresi, dünya Müslümanlarının dertlerinin dile getirilip çözümler üretildiği yerdir. Tağutlara karşı bir gövde gösterisidir. İslam tarihini incelediğimizde Peygamberimiz (sav)'in Mekke müşriklerine, daha Mekke'nin fethinden önce gövde gösterisini buradan başlatmıştır. Hacca kota koyan Suud yöneticileri Ebrehe'nin başına gelen musibeti hatırlasınlar. Kâbe kendi evleri değil Rabbimizin insanlığı davet ettiği mukaddes bir binadır. Emin bir beldedir diye köpeklerin bile öldürülmesine fetva vermeyen Mekke ulemasına karşılık siyonizme direnenlere ölüm cezası verilmesi cidden düşündürücüdür. Hac taatimizi Sahabe-i Kiram'ın ibadî ve siyasî boyutlarıyla yerine getirdiği gibi icrâ etmeyi Rabbimiz hepimize nail eylesin.  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak