Ara

Sorunlardan/Problemlerden Oluşan Enerji

Sorunlardan/Problemlerden Oluşan Enerji
İnsanoğlu yeryüzünde bulunduğu her dönemde yaşamını idâme ettirebilmek için çeşitli mücâdelelere girişmiş ve bu mücâdelelerin bâzısından gâlip bâzısından mağlup, bâzısından yorgun ve yılgın bâzısından mutlu ve hedefine ulaşmış olarak çıkmıştır. Verilen her mücâdele ve yapılan her müdahale olumlu veya olumsuz birtakım yeni durumlar ve oluşumlar meydana gelmesine sebep olmuştur. Yeni oluşumlar ve durumlarla meydana gelen sistem değişikliğinin sebep olduğu bu problemler/sorunlar yeni çözüm senaryolarının aranmasını berâberinde getirir. Bu arayış ister kişisel isterse toplumsal bazda olsun hayâtın içinde yeni keşiflerin elde edilmesini sağlar. Bu keşifler ise bireyde ve toplumsal alanda vizyon değişikliğini ve bakış açısının geliştirilmesini tetikler. Ancak bu yeni oluşumların ve tetiklediği birtakım değişikliklerin sebep olduğu sorunları; bireylerin ve toplumların kendini geliştirme fırsatı olarak görmesi ve çözüm odaklı bakış açısını geliştirmesi gerekir. Çözüm odaklı bakış açısı, sorunları/problemleri olumlu bir bakış açısı ile değerlendirme yeteneğini geliştirir. Problemlerin berâberinde gelen motivasyon kaybını en aza indirebilir. Böylece sorunlar karşısında oluşacak enerji kaybının önüne geçilebilir. Kişinin yaşama karşı mücâdele edebilme yeteneği canlı tutulur. Çözüm odaklı bakış açısını geliştirebilmek için karşılaştığımız sorunlar/problemler detaylı bir şekilde analiz edilmelidir. Yapılan analizler geçmişte elde edilen tecrübeler ve günümüz şartlarının doğru şekilde okunmasıyla, elde edilen verilerin uygun bir sentez hâline getirilmesiyle oluşturulabilir. Ortaya çıkan problemler karşısında kişinin dik durabilmesi, mücâdele gücünü ve enerjisini kaybetmemesi için pozitif bakış açısı çok önemlidir, o sorunun çözülebilmesi için gereken cevapların iç ve dış kaynaklarda rahatça görülebilmesini sağlar. Aktive edilen bu kaynaklar yeni bilgilerin ve çözüm yollarının ortaya çıkarılmasını sağlar. Yaşamın içinde karşılaştığımız problemlere karşı çözüm odaklı bakış açısının sürekli bir meleke hâline gelmesi kişi için çok önemli bir kazanım olarak değerlendirilebilir. Bireyin karşılaştığı her problem kişinin hayâtına ivme ve hız olarak geri dönebilir. Çözüm odaklı bakış açısıyla problemler âdetâ birey için yaşamında yükselmesini sağlayan birer basamak oluşturabilir. Risk alabilme yeteneği gelişir. Hatâ yapmaktan korkmayan kişi, yaptığı hatâlardan gerekli dersleri çıkarıp bunları kendisi için kazanım hâline getirebilir. Ancak burada teşvik edilmek istenen problemler/sorunlar karşısındaki olumlu bakış açısı ile kastedilen, belirli bir bilgi birikimine ve yetkinliğe sâhip kişilerin bu birikimleri sonucu oluşan mücâdele gücü ve duruşudur. Yıllar boyunca elde edilen teknik bilgiler ve kazanılan tecrübeler sorunları takılmadan geçebilmemizi, onları kendimiz için basamak hâline getirebilmemizi sağlar. Bilimselliğin ve tecrübenin sentezi ile oluşan ve karşılaştığımız sorunların özkaynaklarının âdetâ geri dönüşüme uğratılması sonucu elde edilen çözüm odaklı bakış açısı meydana gelir. Atık maddelerin işlenip tekrar ekonomiye kazandırılması gibi, problemlerin/sorunların içindeki doğal kaynakların işler hâle getirilip enerjiye dönüştürülmesi olumsuzlukların kendi içinde sakladığı pozitif yönlerin görülüp işler hâle getirilmesiyle oluşur. Sorunların hayâtımıza fayda ve enerji olarak dönebilmesi için vizyonel ve derinlemesine dünyâ görüşüne sâhip olmak gerekir. Burada belirttiğimiz vizyonel bakış açısıyla kastettiğimiz sâdece akademik kariyerle elde edilen bakış açısı değildir. Belli bir hayat tecrübesine sâhip kişilerin bu bilgi birikimleri ustaca analiz edilip insanlığın faydasına sunulabilir. Bu karakterler çevremizde bilge adı verilen kişiler olarak tanınır. Anadolu’da eski dönemlerden beri toplumda ön plana çıkan bu kişilikler günümüzde kanaat önderleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanaat önderleri toplumsal anlamda halka yön verebilir; yaşanan sosyal problemler karşısında toplumun ayakta kalması, bununla berâber sorunlardaki fırsatları görüp enerjiye çevirebilmesi için öncülük edebilir. Anadolu’da toplumsal hâfıza Selçuklu devletinden Osmanlı devletine kadar medrese eğitimleriyle şekillenmişti. Medreselerde verilen eğitimde dünyâ işlerine yönelik olarak yabancı dil, fen, matematik ve sosyal içerikli eğitimin yanında kişinin âhiret hayâtı da gözardı edilmeyerek dînî ilimler de eşzamanlı verilmiştir. Böylece hem dünyâ işlerinde hem de dîni ilgilendiren işlerde asgarî düzeyde yetişmiş bireyler oluştu. Anadolu toprakları yüzyıllar boyunca haçlılardan Moğollara, batılı emperyalist güçlerden onların kışkırttığı çeşitli etnik gruplara kadar birçok düşman devletin ve bunların taşeron unsurlarının saldırılarına ve işgâl hareketlerine mâruz kalmış ve kalmaktadır. Yapılan her saldırı ve işgâl hareketi İslâm’ın ileri karakolu ve âdetâ son kalesi konumundaki Anadolu topraklarını müslüman Türk halkından tamâmen alıp arındırmak amacıyladır. Ancak her defasında bu amaçlarına ulaşamadan tokat yiyerek Anadolu topraklarını terketmek zorunda kalmışlardır. Burada asıl irdelenmesi gereken nokta Anadolu halkının başlarına gelen bu felâketlerde nasıl bir duruş sergilediği, nasıl bir mücâdele verdiği ve bu duruşun ve mücâdelenin asıl kaynağının, hareket noktasının neye dayandığıdır. Aklıselim sâhibi her toplum görecektir ki gerek Çanakkale’de gerekse kurtuluş savaşında ve bunun gibi toplumun altyapısını sarsıcı birçok olayda insan sınırlarını zorlayan mücâdeleler verilmiş, açlık ve yokluk içerisinde ciddî başarılar elde edilmiştir. Verilen mücâdelelerde asıl tetikleyici unsur İslâm’da, âyet ve hadislerde sürekli ulaşılması için teşvik edilen ve en yüksek mertebelerden biri olduğu kabûl edilen şehitlik mertebesidir. Zâhirî bir bakış açısıyla değerlendirdiğimizde insanın başına gelebilecek en olumsuz olay ve İslâmî kaynaklarda da insanın kıyâmeti olarak belirtilen ölüm, bir anlamda en çok istenilen mertebe olarak karşımıza çıkmaktadır. Görüldüğü üzere ölüm gibi bir olaydan bile olumlu bir bakış açısı yakalayabilmek savaş ve işgâl gibi toplumsal bazda bir sorunu direniş ve dayanışma enerjisine çevirebilmektedir. Geçtiğimiz günlerde ülkemize ve milletimize yapılan saldırılarda da aynı ruh hâlimiz ve inancımız devreye girmiş, silahsız savunmasız insanların tanka topa karşı direnişleri dünyâdaki mazlum milletlere hem örnek hem de ümit olmuştur. Ayrıca ülkemizin bekaasını hedef alan bu saldırı milletimiz içinde oluşturulmak istenen bölünmüşlük ortamını tamâmiyle yok ederek neredeyse cumhuriyet târihinde eşine az rastlanır seviyede bir birlikteliğe sebep olmuştur. Geçmişte yaşadığımız ve günümüzde yaşamakta olduğumuz bütün bu sorunlar/problemler toplumumuzun ferâsetli ve basîretli duruşu, olaylara panik ve telaşla değil olumlu çözüm odaklı bakış açısıyla birliktelik ve dayanışma içerisinde bir enerjiye dönüşmüştür. Aslında halkımızda gördüğümüz bu birliktelik toplumsal bir bilgelik gerektiren bir durumdur. Altyapısında yatan temel sebep daha önce belirttiğimiz gibi Anadolu’daki müslüman halkın medreselerde aldığı İslâmî eğitim ve bu eğitimin getirdiği toplumsal ve geleneksel hâfızanın aktif hâle gelmesidir. Bu aktiflik problemler/sorunlar karşısında tâbiri câizse bardağın dolu tarafını görüp gereken dersleri çıkararak bunları yeni olumlu kaynaklar olarak sunabilmeyi sağlayabilir. Elde edilen her kaynak fayda hâlinde bir enerjiye çevrilebilmesi yanında, aynı hatâların tekrarlanmayıp aynı sorunların/problemlerin tekrar karşımıza çıkmasını önleyebilir. Böylece kendini sürekli yenileyebilen ve geliştirebilen topluluklar ve bireyler meydana gelir. Burada en önemli ve atlanmaması gereken detay sorunları/problemleri enerji hâline getirebilecek yetkinliğe kavuşabilmek için bunun bireysel eğitim seviyesinde sistematik hâle getirilebilmesidir. Yaşamda bir gün bile gelişim anlamında çok önem arzederken bir sene önceki değer yargıları ve bilgileriyle problemleri aşabilmek; hattâ problemleri aşmak bir kenara hayâtımızda gelişme ve ilerleme sağlayabilmek çok zordur. Bizim burada yapmamız gereken geçmişte karşılaştığımız sorunları/problemleri gereken dersleri çıkarıp gereken öngörüleri aynı sorunlarla tekrar karşılaşmamak adına sistematik bir yapıya dönüştürerek geride bırakmaktır. Bahsettiğimiz sorunlar/problemler karşısında ayakta kalabilmek ve sürdürülebilir bir gelişim süreci sağlayabilmek için bilgi ve tecrübenin yanında moral motivasyonunun da yüksek tutulması gerekir. Ruhsal anlamda güçlü bireyler ve topluluklar bir makinanın hammaddeyi işleyip piyasaya ürün olarak sunması gibi; tecrübe ve bilginin birlikteliğini işleyip insanlığın faydasına sunarlar. Moral motivasyonun canlı tutulması derecesinde bilgi ve tecrübenin oluşturduğu fayda artar. Problemlerin kaynağa çevrilmesi süreci de o kadar kısalır. Tam tersi işleyen bir süreçte ise moral motivasyonun kaybolması varolan bilgi ve tecrübenin işler bir hâle geçmesini önler. Hayat içerisinde yaşanan sorunları iyi bir kriz yönetimi ile aşabilmek, olumlu bakış açısı ile bu süreci âdetâ bir enerjiye çevirebilmek önemli bir beceridir. Kendisini bu yönde geliştirebilmiş insanlar toplum içerisinde her zaman aranan, tercih edilen karakterlerdir. Lider karakterli insanların genel özellikleri incelendiğinde problemleri aşma becerisi yüksek kişilikler oldukları karşımıza çıkmaktadır. Bu tarz yetenekleri gelişmiş kişiler bulundukları ortamda ve topluluklarda sürükleyici ve itici bir rol oynarlar. Topluluklarda atâlet hâlini kaldırıp aktivasyonu hızlandırırlar. Varolan enerji ve kazanımları doğru tespit edip iyi yönetebilirler. Bu yetenekleri âdetâ meleke şeklini almış, standart bir özellik hâline gelmiştir. Özellikle liderlik gerektiren özel şirket yöneticiliği, resmî kurumlardaki yöneticilik ve devlet başkanlığı gibi kurumlar hayâtî öneme sâhiptir. Bu tarz konumlardaki yöneticiler risk alabilme yeteneği ve karşılaşılan riskleri kendi lehine çevirebilecek inanca ve cesârete sâhip olmalıdır. Mânevî dünyâsı canlı ve kader inancı kuvvetli olan kişilerde bu özellikleri görebiliriz. Yaşanan sorunları tevekkül ile karşılayıp sebeplere en iyi şekilde sarılarak her türlü sonuca rızâ gösterirler. Mü’min kişinin hadiste de belirtilen özelliği sıkıntıya sabır gösterip nimete şükretmesi ve her iki durumda da kazançlı çıkabilmesi, tevekkül etmesi ve kadere rızâ göstermesi sonucudur. Örnek bir karakter olarak çevresine ve topluma fayda insanı olarak ön plana çıkan müslüman bireyin karşılaşılan sorunları İslâmî bir bakış açısıyla ele alabilmesi bile tek başına yeterli olur. Her türlü durumu tevekkül ile karşılayıp dik bir duruş sergilemeleri bulundukları sosyal çevre için tetikleyici bir etken oluşturur. Toplulukların sorunlar karşısında dağılmadan ayakta kalabilmeleri için öncülük ederler. Bu duruma somut anlamda örnek şahsiyetler müceddidi devlet olarak adlandırılan beşinci Osmanlı pâdişâhı sultan I. MEHMED ÇELEBİ ile Osmanlı imparatorluğunun son dönem pâdişahlarından II. Abdülhamid Han gösterilebilir. Dağılma dönemine girmiş bir devleti ve milleti gösterdiği liderlik ile tekrar birleştirebilmeyi başarabilen ve ikinci kurucu padişah olarak adlandırılan I. MEHMED ÇELEBİ kriz yönetebilme becerisi, siyâsî beceri ve liderlik anlamında analiz edilmesi ve örnek alınması gereken önemli bir şahsiyettir. Yıkılma sürecine girmiş bir imparatorluğun; ferâseti, liderliği ve aldığı stratejik ve cesurca kararlarla otuzüç yıl daha ayakta kalmasına sebep olan 2. ABDÜLHAMİD HAN siyâset biliminde yönetim şekliyle incelenmesi gereken örnek bir karakterdir. Burada asıl irdelenmesi gereken nokta İslâmî değerlerin hayâta kattığı dinamizmdir. Kader inancı ve tevekkülün sorunlar karşısında mü’min insana sağladığı bu dirâyetli ve basîretli duruşu her müslüman karakter kendisine verilen kâbiliyet, îman ve takvâ derecesince gerçekleştirme azmini göstermeye çalışmalıdır. Cüneyt Gencer (EYLÜL 2016)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak