Ara

Rahmet Ayında Rahmete Erenlerden Olabilmek

Rahmet Ayında Rahmete Erenlerden Olabilmek
Habib Öztürk Mübârek gün ve geceler ilâhî rahmet ve bereketin sağanak sağanak mü’minlerin üzerine yağdığı müstesnâ zaman dilimleridir. İnsan ömrünün her ânı kıymetlidir fakat öyle vakitler vardır ki bu vakitler insanlık için bulunmaz bir fırsattır, bu fırsat da kazâ edilemeyecek kadar önemli bir dönüm noktasını teşkîl etmektedir. Âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed Mustafâ’nın (sav) doğumunun kutlandığı ‘Mevlid Kandili’ ile iklimine girilen ilâhî rahmet mevsimi Regâib, Mirac ve Berat Kandilleri ile doruğa ulaşmakta, on bir ayın sultânı Ramazan’ın gelmesiyle birlikte tüm âlemi kuşatmakta, ‘Leyle-i Kadir’de inanan ve mükâfâtını sâdece yüce Allah’tan bekleyen gönüllere târifi imkânsız bir mutluluk/huzur vermekte ve bayramla birlikte birçok mükâfâtı da berâberinde getirmektedir. Bu çalışmamızda ‘İlâhî rahmet, mağfiret ve bereketin cûşa geldiği bu eşsiz zaman dilimini nasıl idrâk edelim ki rahmet ayında rahmetten bir parça olup, rahmet deryâlarına dalıp, gönül huzûruna ererken Yüce Allâh’ın (cc) rızâsını kazanmış bir kul olarak bayram sabahına erelim?’ sorusuna cevap aramaya çalışacağız. Ramazan denilince oruç ibâdetiyle mündemiç bir ay hatıra gelmektedir. Allâh’a (cc) karşı gelmekten sakındırmak için mü’minlerin üzerine farz kılınan oruç ibâdeti,1 farz olması yönünden Ramazan’a has bir ibâdettir. Yüce Allâh’ın (cc) hasta, yolcu ve gücü yetmeyen insanlar dışında herkes için sayılı günlerde oruç tutulmasını emretmesi2 insanların maddî ve mânevî açıdan hayrına vesîle olan bir husustur. Orucun, yılın on bir ayı boyunca ara vermeksizin çalışan organların dinlenmesi ve tâbir yerindeyse bakıma alınması olarak anlaşılabilecek maddî bir faydası ve nefsin sınırsız isteklerine dur deme adına önemli bir mânevî etkisinin olması yanında birçok mükâfatı da berâberinde getirdiği Hz. Peygamber’in (sav) hadîs-i şeriflerinden anlaşılmaktadır: ‘Kim fazîletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.’3 ‘Kim Allah Teâlâ yolunda bir gün oruç tutsa Allah onunla ateş arasına, genişliği semâ ile arz arasını tutan bir hendek kılar.’4 ‘Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Kıyâmet Gününde o kapıdan ancak oruç tutmuş olanlar girer, onlarla birlikte o kapıdan başka hiçkimse giremez. O vakit, ‘Dünyâda iken oruç tutmuş olanlar nerededir?’ diye bir ses yükselir. Onlar gelir, Cennete o kapıdan girerler. Oruçluların en son kalanı da girince kapı kapatılır, artık başka hiçkimsenin girmesine müsaade edilmez. O kapıdan kim Cennete girerse ebedî olarak susuzluk çekmez.’5 Oruç ibâdetinin netîcesinde elde edilen ecrin/sevâbın diğer ibâdetlerde kazanılanlardan farklı olması ve rûhuna riyâ/gösteriş karışmaması hasebiyle de ayrı bir yere sâhip olduğu Efendimiz (sav) tarafından bizlere haber verilmektedir: ‘Âdemoğlunun işlemiş olduğu her iyilik ve ibâdet, sevap bakımından on katından yedi yüz katına, Allâh’ın dilediği sayıya kadar artar. Allah(cc) buyuruyor ki: ‘Ancak oruçlu böyle değildir. Çünkü oruç sırf Benim rızâm için tutulmuştur, Bana âittir. O, zevkleri, yemesini ve içmesini Benim için bırakır.’6 Bunun yanında oruç ibâdeti sâdece bedenen îfâ edilen bir ibâdet olarak anlaşılmamalıdır. Mide ile berâber akla, kalbe ve davranışlara da oruç tutturulması bizleri oruç ibâdetinin hedeflediği gâyeye ulaştıracaktır. Aklı Allâh’ın (cc) menettiği hususlarda kullanmaktan; kalbi Allâh’ı (cc) anmaktan uzaklaştıracak durumlardan; elleri, dili, ayakları ve diğer âzâları haram olan işleri yapmaktan alıkoymadıkça oruçtan nasîbimizin açlıktan öteye geçemeyeceği izahtan vârestedir. Bu bakımdan Ramazan’daki ilâhî rahmetten gereği gibi nasiplenmek için tüm âzâların orucun muhtevâsına uygun hareket ettirilmesi şarttır. Ramazan’da diğer zamanlardan farklı olarak üzerine düşülmesi gereken bir ibâdet de namazdır. Hz. Peygamber’in (sav) haber verdiğine göre Ramazan ayında vakit namazlarına ilâveten terâvih namazı ve gece namazlarını kılmak mü’minlerin üstün dereceler kazanmalarına vesîle olmaktadır: ‘Her kim Ramazan’ı farziyetine inanıp ecrini de Allah’tan(cc) umarak namazla geçirirse, onun geçmiş günahları bağışlanır.’7 ‘Terâvih namazını imamla birlikte sonuna kadar tamamlayan o geceyi bütünüyle ibâdetle geçirmiş gibi sevap elde eder.’8  Ramazan’ı önemli bir ay kılan diğer bir husus ise, mü’minler için hidâyet rehberi, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’ân’ın indirilmiş olmasıdır.9 Kendisinde Kur’ân’ın indirildiği bu mübârek ayda Kur’ân okumaya her zamankinden daha fazla ihtimam göstermek aynı zamanda sünnet-i seniyyeye uygun bir davranış olacaktır. Hz. Peygamber (sav) ve Cebrâil’in (a.s) her yıl Kur’ân’ın o zamana kadar inmiş olan âyetlerini mukâbele şeklinde birbirlerine arz etmeleri Müslümanlar için Ramazan ayının Kur’ân ile haşır-neşir olarak dopdolu geçirilmesi noktasında yeterli bir sebeptir. Ramazan ayında rahmeti namaz, oruç ve Kur’ân okumak gibi bedenen yapılan ibâdetlerle sınırlı tutmamak adına, îfâ edilmesi hem îfâ edenin kendisine hem de din kardeşlerine fayda sağlayacak bir diğer ibâdet de infaktır. Efendimizin (sav) insanların en cömerdi olduğu ashâb-ı kiram tarafından bizlere nakledilen bir durumdur. O’nun (sav) ‘Sadakanın en fazîletlisi Ramazan’da verilendir’10 öğüdü bu bağlamda Müslümanların Ramazan’da infak ibâdetine daha fazla yer vermeleri sadedinde yol göstericidir. ‘Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevâbı kadar sevap yazılır, üstelik bu sebeple oruçlunun sevâbından hiçbir eksilme olmaz’11 hadîs-i şerîfinin mü’minlerin hayatlarında tezâhür etmesi iftar sofralarını israf ve nefsi memnun etme sofraları olmaktan uzaklaştıracak ve mü’minlerin üstün dereceler almalarına vesîle olacaktır. Resûlullâh’ı (sav) tâkip eden Sahabe Efendilerimiz de sadaka vermeye, Allah yolunda infâk etmeye, kendileri muhtaç olsalar dahi başkalarını nefislerine tercih etmeye büyük özen göstermişlerdir. Bir defasında Hz. Ömer (ra) malının yarısını, Hz. Ebubekir (ra) ise malının tamâmını Allah yolunda infâk etmişti. Âilesine ne bıraktığı sorulan Hz Ebubekir (ra) Efendimizin, ‘Allah ve Resûlü’nün sevgisini bıraktım’ cevâbı, dünyânın geçici zevklerine tamâh eden insanoğlunun bu tutumuna karşı ders olacak niteliktedir. Bu noktada Selef-i Sâlihîn’in de tutumları dikkat çekicidir. Kendilerine; Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. ‘Biz sizi Allah rızâsı için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azâbına uğramaktan) korkarız’ (derler). İşte bu yüzden Allah onları o günün fenâlığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir. Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lütfeder. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.’12 âyetlerini düstûr edinmiş ve sermâyelerini âhiret serveti için harcamışlardır. Bu minvalde Allah (cc) yolunda infâk etmenin, insanlara oruç açtırmanın dünyevî, uhrevî ve toplumsal yönleri düşünüldüğünde, rahmetten bir damla olmak isteyen her Müslümanın Ramazan’da bir tebessümle dahi olsa sadaka vermesi ve insanlara bir şekilde faydalı olması gerektiği hakîkati ortaya çıkmaktadır. Ramazan ayı günahların bağışlanması noktasında mü’minlere büyük lütuf ve müjdelerin bahşedildiği bir aydır. Oruç, namaz, Kur’ân, hayır ve hasenât, iyilikte yardımlaşma ve kötülükten sakındırma, tevbe ve istiğfar, duâ ve niyâz ile bağışlanmaya hak kazanılmalı ve bu müstesnâ vakitler gaflet ve dalâlet içerisinde geçirilmemelidir. Ramazan ayı girdiğinde Cennet kapılarının ardına kadar açıldığı, cehennem kapılarının ise kapatıldığı, iyiliğe istekli olanların bu yola sevkedildiği, kötülükte istekli olanlara ise kendilerini tutmaları yönünde sürekli hatırlatmaların yapıldığı, Ramazan gecelerinde pek çok kimsenin cehennemden kurtulduğu13 müjdesi Peygamber Efendimiz (sav) tarafından bizlere haber verilmiştir. Bu cümleden olmak üzere Peygamber (sav) Efendimizin şu uyarısı dikkat çekicidir: Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün…’14 Günlük hayatta pek çok küçük günah işlenmektedir. Bu küçük günahlardan tevbe edip vazgeçilmediği takdirde bunları büyük günahlar tâkip etmekte ve netîcede bu günahlar insanın kalbini/gönlünü ele geçirmektedir. Bu husus Kur’ân’da; Bilakis işledikleri günahlar, onların kalplerini paslandırdı’15 âyetinde vurgulanmakta, Peygamber Efendimiz (sav) de hadîs-i şeriflerinde kalbin nasıl paslandığını açıkça beyân etmektedir: ‘Kul bir günah işlediğinde, kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o günahından tövbe edip uzaklaşırsa kalbi arınır. Tövbe etmeyip günah işlemeye devâm ederse o siyah nokta artar ve nihâyet kalbin her tarafını kaplar.16 Dolayısıyla Ramazan ayında günahlardan arınmak için bol bol tevbe edilmeli ve istiğfarda bulunulmalıdır. Nitekim Efendimiz (sav); Allâh’a yemin olsun, ben günde Allâh’a yetmiş kere istiğfar ediyorum, tevbede bulunuyorum’17 sözleriyle kendisinin de her gün defalarca tevbe ettiğini belirtmiştir. Ramazan’ın rahmetinden nasiplenmek isteyen mü’minlerin de her gün yüzlerce kez tevbe etmesi, nefsini tezkiye etme noktasında yadsınamayacak faydalar elde etmesine vesîle olacaktır. Netîce itibâriyle Ramazan, Allâh’a (cc) îmân etmiş insanlar için kaçırılmayacak bir fırsattır. Bu ayda Cennetin, kapılarını açıp inanan ve itâat eden kişileri beklediği, cehennemin âdetâ kimse için bir azap mahalli olmak istemediği tablosunu sergileyip kapılarını kapattığı düşünüldüğünde, mü’minlerin de bu ilâhî lütfa nâil olmak için gayret sarf etmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda oruçla terbiye edilen nefislerdeki dönüşümün organlara yansıması hayır ve iyilik şeklinde olmalıdır. Ramazan ayında merhamet duyguları genişlemeli/nefis dâiresinden dışarı taşmalı, ilâhî rahmetin yeryüzüne tecellîsi mü’minlerin söz ve davranışlarında kendisini göstermelidir. Kimsesizler, öksüz ve yetimler bu ay hürmetine Müslümanların eliyle madden ve mânen ayağa kaldırılmalı, İslâm’ın öngördüğü yardımlaşma ve dayanışma çemberi dalga dalga âleme yayılmalıdır. İftar sofralarında fakir ve düşkünlerin, dâvetiye listelerinin ön sıralarında yer almaları sağlanmalıdır. Aksi takdirde, akşama kadar yeme ve içmeden mahrum kalan insanın bu durumdan nefsinin daha da kibirlenerek çıkacağı hakîkati dikkatlerden kaçmamalıdır. Bütün bu sayılan hususlara dikkat edildiğinde ise nefsini terbiye ve tezkiye eden insanların rahmet deryâsında bir damla olma noktasında mesâfeler katedeceği âşikârdır. Ramazan ayının ümmet-i İslâm’a hayır ve huzur getirmesi duâsıyla…  Dipnotlar: [1] Bakara 2/183. 2 Bakara 2/184. 3 Buhari, İman 28; Savm, 6; Müslim, Sıyam 203. 4 Tirmizi, Cihad 3. 5 Buhari, Savm 4; Bed’ü’l-Halk 9; Müslim, Sıyam 166; Tirmizî, Savm 55. 6 İbn Mace, Sıyam 1. 7 Buharî, Müslim. 8 Tirmizi, İbn Mace, İbn Huzeyme. 9 Bakara 2/185. 10 Suyûtî, el-Camiu’s-Sağir. 11 Tirmizi, Savm 82. 12 İnsan 76/8-13. 13 Buhari, Savm 5; Bed’ü’l-Halk, 11; Müslim, Sıyam 2; Nesai, Sıyam 5. 14 Tirmizi, Daavât 110. 15 Mutaffifin 83/14. 16 İbn Mace, Zühd 29. 17 Buhari, Daavât 3.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak