Ara

Ömrü Bereketlendirmek

Ömrü Bereketlendirmek

Ömrü Bereketlendirmek 
Prof. Dr. Ali Çelik

Dünyâya gelen her insan bir gün mutlakâ ölecektir. Bu, yüce Rabbimizin koyduğu ilâhî bir kânundur. Kur’ân-ı Kerîm’de üç farklı yerde “Her nefis ölümü tadacaktır.” (Âl-i İmrân, 185.; Enbiyâ, 35.; Ankebut, 57.) buyurulmaktadır.

“Her nefis ölümü tadacak, ecirleriniz ancak kıyâmet günü tamamlanacak, o vakit kim ateşten uzaklaştırılır da Cennete konulursa işte o murâda erdi, yoksa dünyâ hayâtı aldatıcı bir meta'dan başka bir şey değil.” ( Âl-i İmrân, 185.)   

Âyetin Anlattığı

“Yapılan iyi veya kötü işlerin bütün karşılığını dünyâda iken almak çok zaman mümkün olmayabilir. Meselâ şehitlerin mükâfatlarını dünyâda almaları mümkün değildir. Asıl mükâfât veya cezâlar âhirette eksiksiz olarak ödenecek ve ebedî mutluluk veya bedbahtlık orada olacaktır. Dünyâ geçici olduğu için dünyâda alınan karşılıklar da geçici ve aldatıcıdır. Bu yüzden âyette "Dünyâ hayâtı zâten aldatıcı şeylerden ibârettir" buyurulmuştur. Bir kimsenin dünyâda bolluk ve refah içinde yaşaması onun kurtuluşa erdiği anlamına gelmediği gibi fakirlik ve yoksul­luk içerisinde yaşaması da onun yanlış yolda ve Allâh’ın yardımından yoksun, bedbaht biri olduğunu göstermez. Asıl kurtuluş ve mutluluk âhirette cehennem azâbından kurtulup cennet nimetlerine erişildiğinde gerçekleşecektir. Âhiret hayâtı kalıcı ve sürekli olduğu için Hz. Peygamber (sav) kişinin cennette sâhip olacağı en küçük bir yerin fânî olan dünyâdan ve orada bulunan nîmetlerden daha hayırlı olduğunu bildirmek üzere şöyle buyurmuştur: "Sizden birinizin kamçısının cen­nette işgâl edeceği az bir yer, dünyâdan ve dünyâda bulunan her şeyden daha hayırlıdır!” (Kur’an Yolu)

Âyetin Anlattığı

“Her nefis ölümü tadacak ve sizi bir imtihân olarak şer ve hayr ile mübtelâ kılacağız, hepiniz de nihâyet bize döndürüleceksiniz.” (Enbiyâ, 35.)

“Âyet; insanın ölümlülüğü, hayâtın iyi ve kötü yönleriyle bir sınav alanı olduğu, sonunda herkesin Hakk'ın huzûruna varıp hesap vereceği gerçeğinin yalın fakat etkili bir ifâdesidir.” (Kur’ân Yolu)

Âyetin Anlattığı

“Her nefis, ölümü tadacak, sonra döndürülüp bize getirileceksiniz.” (Ankebut, 57.)

“Geçim kaygısı sebebiyle Medîne'ye hicret etmekten çekinen, bu hususta tereddüt yaşayan bâzı müslümanları hicrete teşvik amacı taşıyan bu âyette, “Hicret etmek gerektiğinde gittiğiniz yerde nasıl geçineceğinizi, ne yiyip ne içeceğinizi kaygı çekmeyiniz. Çünkü sonuçta her canlı gibi siz de Allâh’ın takdîr ettiği kadar yaşayıp sonunda öleceksiniz; fânî olan bu hayâtın geçim kaygısı, öldükten sonra Allâh’ın huzûruna vardığınızda ebedî kurtuluşunuzu sağlayacak olan kulluk vecîbelerinizi ikinci plana atmanıza yol açmasın.”

Âyetlerin verdiği mesaj şudur:

Her insan, şu dünyâ denilen gezegende, Yüce Allâh’ın kendisine takdîr ettiği zaman dilimi içinde belli bir süre yaşayacak ve nihâyet takdîr edilen süre dolunca dünyâ hayâtı sona erecektir. Doğumla başlayan ölümle sona eren bu süreye, insan hayâtı veya insan ömrü diyoruz. Yüce Rabbimiz tarafından yaratılan insana, bütün bedeni emânet olarak verildiği gibi, dünyâ hayâtı için ihtiyaç duyacağı nîmetler ve onun için tâyin edilen zaman dilimi -dünyâ hayâtı- da emânet olarak verilmiş; kendisine, “yaşayacağı hayâtın tüm ayrıntılarından hesâba çekileceği” tekrar tekrar hatırlatılmıştır. İşte bu sınırlı zaman çizgisi içinde geçirilen “ömür”ün Yüce Rabbimiz’in uyarıları, Peygamber Efendimiz’in (as) hatırlatmaları çerçevesinde çok ama çok dikkatli bir şekilde geçirilmesi gerekir. Bu dikkat bizi bir taraftan kulluk görevimizi yerine getirmenin mutluluğuna ulaştırırken diğer taraftan da geçirilen bu kısa zaman diliminin ayrı bir anlam kazanmasına sebep olacak; insana kendisine, çevresine ve içinde yaşadığı topluma faydalı olabilmenin hazzını tattıracaktır. İşte biz buna “ömrün bereketlenmesi” diyoruz. Bereketlenmiş bir ömür, arkasında silinmez izler bırakarak nesilden nesile hep sevgiyle, saygıyla, muhabbetle ve hayırla yâdedilecektir. O insan ölmez hep yaşar. Bunun böyle olacağını Peygamber Efendimiz (as) mübârek hadislerinde şöyle açıklıyor: “İnsan öldüğü zaman amel defteri kapanır, ancak şu üç şey müstesnâ: Sadaka-i câriye (devâm eden sadaka), faydalanılan ilim ve kendisine duâ eden evlat.” (Müslim, Vasiyyet, 14)

Sadaka-i câriye, yâni hayrı devâm eden iyiliktir. Herkesin faydalandığı ve varlığı devâm ettiği müddetçe sevâbı da devâm eden hayırlardır. Câmi ve mescidler, mektep ve medreseler, yollar ve köprüler, her çeşit hayır vakıfları bunun örneğidir. Bunları yapanların amel defteri kapanmaz ve sevâbı devamlı olur.

Faydalanılan ilim ise, İnsanın öğrendiği faydalı ve hayırlı ilmi, elde ettiği bilgiyi başkalarına öğretmesidir.

Duâ eden Sâlih evlat’a gelince, bununla kastedilen Müslüman evlattır. Böyle bir evlat, ölümlerinden sonra anne babasına kendisi duâ ettiği gibi, başkalarının da duâ etmesine vesîle olan işler yapar.

Âyet-i kerîmeleri ve Hadîs-i şerîfi dikkatlice okuduğumuz zaman bizlerin dikkatinin şu hususlara çekildiği görülmektedir:

1.Ölümlü bir dünyâda yaşayan her insan mutlakâ ölümü tadacaktır. Öyleyse ölüm gelmeden evvel yaşadığı hayâtı/ömrü iyi değerlendirmelidir.

2.Yaşanılan hayat insana “emânet” olarak verilmiştir. Emânetin hakkını vermeli, doğrudan veya dolaylı olarak aslâ emânete ihânet etmemelidir.

3.Ömrünü, Allâh’ın (cc) emirleri, Hz. Peygamber’in (sav) tavsiyeleri istikâmetinde geçirmeye âzamî dikkat etmelidir.

4. Kazandığı malı helâlinden kazanıp helâl olan yerlere harcamaya özen göstermeli, bunun mutlakâ hesâbının sorulacağını unutmamalıdır.

5. Sâhip olduğu malda, ilimde ve benzeri her şeyde başkalarıyla paylaşmasını bilmeli, bunun hem Allah (cc) katında hem de insanlar nezdinde ne derece takdîre şâyân olduğunu unutmamalı. Üstelik bu paylaşım düşüncesi, onun amel defterinin de kapanmamasına vesîle olacak kutlu bir düşüncedir.

6. Her bir Müslümanın, gerek kendisi gerekse nesli (evlâd ü ıyâli)nin insanlara faydalı olması yönünde yetişmelerini sağlamaya gayret göstermeli; “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” (Buhârî, Megâzî, 35.) hadîs-i şerîfini kendisine rehber edinmelidir.

Ömrü bereketli kılmak kişinin kendi elindedir. Yapılması gereken, kendisi için tâyin edilen şu kısa zaman diliminde ihlâs ve samîmiyet üzere yaşanabilecek ömür sürebilmeyi cân u gönülden istemek, bunu nasîb etmesi için Allâh’a duâ etmek ve buna ulaşacak yolları araştırarak hayırlı bir hayat sürmek ve hayırlı bir insan olarak rûhunu teslîm etmektir. Yüce Rabbimiz bize bunu şöyle açıklamaktadır:

“Ey îmân edenler! Allah’tan nasıl korkmak/emirlerine saygılı olmak gerekiyorsa öyle korkup sakının ve kesinlikle Müslüman olarak can verin.” (Âl-i İmrân, 102.)

Yenidünya Dergisi Ocak 2019, Sayfa No: 18-19-20-21

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak