Ara

Nebevî Açıdan Kadının Değeri

Nebevî Açıdan Kadının Değeri

Nebevî Açıdan Kadının Değeri

Doç. Dr. Halil İbrahim Kutlay

“Bana dünyâdan kadın ve güzel koku sevdirildi. Namaz, gözümün nûru kılındı.”[1] İnce bir ruh, hassas bir gönül ve derin bir ufuk sâhibi olan Sevgili Peygamberimiz (sav), bu üç nezih unsuru bir arada zikrederek İslâm’ın nezahet, zarâfet ve hassâsiyet boyutuna dikkat çekmektedir. Kadın âilenin, güzel koku zarâfetin, namaz kulluğun temel taşıdır. Peygamberimiz’in (sav) “bana sevdirildi” ifâdesinde; sevginin Allâh’ın bir lütfu olduğuna, bütün iyilik ve güzelliklerin Allah’tan geldiğine, gönlümüzdeki sevginin Cenâb-ı Hakk’ın el-Vedûd (Çok seven, çok sevilen, sevgiyi yaratan, kullarına sevgiyi bahşeden) ism-i celîlinin bir tecellîsi olduğuna işâret edilmektedir. Kadın ve Sevgi Kadın, sevgiye ve sevilmeye muhtaçtır. Kadın, sevgi ve anlayışa, değer vermeye ve değeri bilinmeye lâyıktır. Bir çiçek gibi zarif ve hassas yapıda yaratılan kadına sevgi ve şefkatle, insanca davranılmalıdır. Kadın, âilenin temel taşı, hayâtın bekasının temel unsurudur. Kadın, toplumu inşâ eden varlıktır. Kadın, toplum yuvasının kurucusu dişi kuştur. Peygamberimiz (sav) ve Hanımlar “En mükemmel eş” ve “dört kız çocuk babası” olan Allah Rasûlü, “İçinizde hanımlarına karşı en hayırlı olanınız, en güzel davrananınız Benim.”[2] buyurarak âile hayâtında kendisini örnek almamız gerektiğine işâret etmiştir. Peygamber Efendimiz’in (sav) hanımlarına sevgi ve hoşgörüyle davrandığı ve onları hoşnut etmeye çalıştığı gerçeğini Kur’ân-ı Kerîm “Ey Peygamber! Sen eşlerinin rızâsını gözeterek, Allâh’ın Sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine harâm ediyorsun?”[3] âyetiyle ebedîleştirmiştir. Yolculuk esnâsında, hizmetçisi Enceşe develeri ilâhileriyle coşturup hızlı bir şekilde yol almaktaydı. Hanımlarının rahatsız olmasından endişelenen Efendimiz (sav), hizmetçisi Enceşe’ye hitâben kendi hanımlarını kastederek; “Ey Enceşe! Kristallere yavaş davran!”[4] dedi. Bu hadîs-i şerif bizlere, Sevgili Peygamberimiz (sav)’in kristal diye tanımladığı hassas, nâzik, kırılgan ve alıngan yaratılışlı hanımlara her vesîleyle itinâ ile, güzelce ve yumuşak davranılması gerektiğini göstermektedir. Hayâtında bir defa bile olsun hiçbir hanımına, hiçbir hizmetçisine vurmayan[5] Rahmet Peygamberi (sav), mübârek sözleri ve eşsiz uygulamalarıyla dâimâ sevgi ve rahmeti aşılamış, hanımlarını döven erkeklerin hayırlı kimseler olmadıklarını” ifâde etmiştir.[6] İslâm'da Kadın Bugün her vesîle ile İslâm'a saldırmayı görev telakkî edenlerin dillerine doladıkları konulardan biri “İslâm'da kadın" konusudur. İslâm düşmanları tarafından bazı hukûkî kurallardan ve nasslardan hareketle, İslâm'da kadının yarım ve eksik kabûl edildiği, İslâm’da kadına gereği gibi değer verilmediği vurgulanmakta, bu vesîleyle acımasızca İslâm'a hücûm edilmektedir. Bazı İslâmcı feministlerin savunmaya geçip Kur’ân ve Sünnet’te yer alan kadın hakkındaki nassları yok sayma ya da keyfî bir şekilde yorumlama teşebbüsleri, İslâm’ı ve İslâm medeniyetini iyi tanımamalarından ya da geleneksel hayat ile ulvî İslâm esaslarını birbirlerine karıştırmalarından kaynaklanmaktadır. Ayrıca onların bu tavırları, İslâm’da kadın konusunda asılsız tezler ileri süren önyargılı bağnaz İslâm düşmanlarını yüreklendirmekten başka bir şey de sağlamamaktadır. İslâm’da kadın hiçbir zaman ikinci plana itilmemiş, görevleri ve sorumlulukları itibâriyle, aralarındaki farklılıklar sebebiyle, kadına erkekten ayrı ve özel bir yer verilmiştir. Kadına erkeğe verilen görevden daha ağır ve daha önemli bir görev olan “toplumu inşâ etme görevi” yüklenmiştir. İslâm’da kadın; İslâmî âiledeki işbölümü ve kadının İslâm toplumundaki görev ve sorumlulukları açısından değerlendirilmiş, kadına verilen maddî-mânevî yetki ve imkânlar, kadının görev ve sorumluklarıyla, fizyolojik, biyolojik ve psikolojik bünyesiyle orantılı olarak belirlenmiştir. Bu konuda kesinlikle hiçbir ayrım ve haksızlık iddiası kabûl edilemez. Kullarına aslâ zulmetmeyen, rahmet ilkesini İlâhî, Nebevî ve Kur’ânî ana ilke kabûl eden Cenâb-ı Hakk’ın hükmünde -hâşâ- ayrım yapması söz konusu değildir. Kadının İslâm’daki konumu ve görevi; kulluk imtihânının bir gereği, İlâhî hikmet ve inceliklerin bir tecellîsidir. Kadına verilen rol psikolojik, sosyolojik, pedagojik ve fizyolojik açıdan da son derece tabiî ve gerçekçidir. İslâm'da kadının gerçek yerini tesbit etmek, İslâm medeniyet târihinde kadının gerçek yeri ve değerini tesbit etmekle mümkündür. Hayat dîni olan İslâm sâdece yazılı kurallardan ibâret olmayıp, günlük hayâta yansıyan ve uygulamada yaşanan eşsiz evrensel ilkeler ve prensipler zinciridir. Dolayısıyla İslâm’ın kadın ve âileye bakışını anlayabilmek için saadet çağının örnek âile hayâtı incelenmelidir. Kadın Hürriyeti ve Örtünme İslâm’ın temel prensipleri, kadın hürriyetinin temînâtıdır. Ancak hiçbir hürriyet sınırsız olmadığı gibi kadın hürriyeti de sınırsız değildir; îman, takvâ, nezahet, hayâ ve iffet ölçüleriyle çerçevelenmiştir. Kadının fizikî güzelliğine mânevî güzellik katan örtünmesi hiçbir zaman kadın hürriyetini kısıtlayıcı ilkel bir uygulama olarak kabûl edilemez. Bilakis örtü, kadının hürriyetini zedeleyebilecek ve iffetini lekeleyebilecek iğrenç tavırlardan koruma vesîlesi telakkî edilmiştir. Her vesîleyle kadın özgürlüğünü savunur göründükleri halde; özgür irâdeleriyle nezih İslâm örtüsünü tercih eden üniversite çağındaki kızlarımızın bu samîmî dînî tercihlerine saygı göstermeyenlerin, sanki büyük bir suçu îmâ eder gibi “ya üniversite sonrasında kamu hayâtında da örtüyü talep ederlerse?!” fobisiyle hareket etmeleri, olgun medenî kişiliğe sâhip onsekiz-yirmi yaşlarındaki kızlarımıza zor kullanarak belirli bir kılık-kıyâfet şeklini dayatmaları; insan hak ve özgürlüklerine karşı çağdışı bir uygulama olup kızlarımıza karşı güvensizliğin, sevgisizliğin ve saygısızlığın en açık ifâdesidir. Böylelerinin “kadın özgürlüğü"nden anladıkları tek şey kadının dejenere olması, çürümesi, kişiliğini, hayâ, iffet ve nâmusunu ayaklar altına almasıdır. Bu tiplerin hayâsız, müstehcen kılık-kıyâfetleri özendirici tavırlar sergilemeleri bunun açık delîlidir. Örnek Hanımlar Kur’ân-ı Kerîm’in örnek hanımlar hakkındaki ifâdeleri, onların îman, ihlâs ve tâatteki tavrıyla bütünleşmiştir. Firavun’un îmanlı hanımı Hz. Asiye ile Peygamber annesi, takvâ ve iffet sembolü Hz. Meryem Allâh’a itâat eden örnek hanımlar olarak anlatılırken; Hz. Nûh ve Hz. Lût’un hanımları, Allâh’a ve peygamberlerine isyan ve ihânet eden hanımlara örnek olarak verilmektedir.[7] Hz. Eyyûb’un (as) hastalık ve musîbetlere karşı sabır ve sebat göstermesine hayrân olanlar, sabır yolunda ona destek olan değerli hanımının sabır ve sebâtını da dikkate almalıdırlar.[8] Her büyük şahsiyetin ardında mutlaka şahsiyetli bir hanımın veya mübârek bir annenin bulunduğu inkâr edilmeyen târihî bir gerçektir. Vahyin ağırlığı ve sorumluluğu karşısında Efendimiz’in (sav) en büyük yardımcısı Hz. Hadîcetü’l-Kübrâ (ra) değil miydi? Târihin en büyük ve en muazzez dâvâsını üstlenen Sevgili Peygamberimiz’i (sav) en önemli gününde yalnız bırakmayıp O’na maddî-mânevî destek veren, büyük dâvâ insanı, lakabı gibi şânı ve şerefi büyük, ilk Müslüman Hz. Hadîce (ra) vâlidemiz... İlim, edebiyat, târih, hukuk, siyâset, eğitim ve terbiye üstâdı, hadis, fıkıh, tefsir mütehassısı, müstesnâ şahsiyet Hz. Âişe (ra) vâlidemiz... Ve Sevgili Peygamberimiz’in (sav) diğer muhtereme hanımları... Allah Rasûlü'nün kızı, Cennet hanımlarının efendisi, nezâket, eğitim, terbiye ve itâat âbidesi Hz. Fâtıma (ra)... ve Allah Rasûlü’nün sohbetinde yetişen ensar ve muhacir hanımlar… Târih boyunca îman ve takvâ mücâdelesine canla-başla destek veren Nesibe, Rumeysa Hanımlar... İstiklal Savaşı’nın unutulmaz isimleri Nene Hatunlar, Şerife Bacılar... Daha nice isimsiz yiğit ve kahraman annelerimiz... Kızlarımızın, bacılarımızın, hanımlarımızın izlerinden gidecekleri örnek hanımlar olarak târihe geçmişlerdir. Bu hanımların müstesnâ hayatları, İslâm yolundaki mücâdeleleri tekrar tekrar ibretle okunmalıdır. Bu değerli hanımlar kıyâmete kadar sevgi, saygı ve rahmetle anılacak hanımlardır. Ruhları şâd olsun. Beklenen altın nesil; helâl süt emziren, altın kalpli, İslâmî şahsiyete ve İslâmî hassâsiyete sâhip sâliha ve mücâhide hanımların nesli olacaktır. Özlenen toplum modeli; ancak örnek kadınların inşâ edecekleri, Allah sevgisi ve korkusuyla, helâl lokma ile yetiştirecekleri nesille kurulabilir. Sevmediğiniz, sevginizi ifâde etmediğiniz, değer vermediğiniz, sözlerini ve tekliflerini dikkate almadığınız, sabah-akşam kişiliğini hafife aldığınız, ilim yolunda ilerlemesi için yardımcı olmadığınız, İslâmî faaliyetlerine engel olmaya çalıştığınız, sâdece köle ve hizmetçi gibi görmek istediğiniz kızlarınız ve eşleriniz, inançsızlığın ve ahlâksızlığın karşısında dimdik duracak şahsiyetli bir nesli nasıl inşâ edebilirler?

  • En çok kimi seviyorsun? diye sorulduğunda;
  • Âişe’yi seviyorum, diye cevap veren[9], Rabbine kavuştuğu son dakîkalarını Hz. Âişe’nin kucağında geçirmeyi tercîh eden, “Bana dünyâdan hanımlar sevdirildi.” buyuran Sevgili Peygamberimiz’in (sav) niçin böyle söylediğini bir kez daha düşünelim.

[1] Nesaî, Sünen: 7/61 (Işretü’n-Nisâ: 1); Ahmed. b. Hanbel, Müsned: 3/128, 199, 285; Hakim, Müstedrek: 1/160; Beyhaki, Sünen: 7/124 No: 13454 (Nikâh, 59) Hadisimiz, Hakim ve Zehebî’ye göre Müslim’in şartına uygun sâhih hadistir. [2] Tirmizî: Menakıb 63; İbn Mâce: Nikâh 50. [3] Tahrim: 66/1 [4] Buharî: Edeb 90; Müslim: Fezail 70; Darimî: İsti’zan 65. [5] Ebu Davud: Edeb 4; İbn Mâce: Nikâh 1; Darimî: Nikâh 34. [6] İbn Mâce: Nikâh 51. [7] Tahrim, 66/10-12. [8] Sâd, 38/44. [9] Tirmizî: Menâkıb 63.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak