Ara

Musîbetin Gücü

Musîbetin Gücü
İlk etapta negatif ve ürkütücü bir anlam çağrıştırır bize, musîbet kelimesini her duyduğumuzda. Kur’ânî bir tâbir olan Musîbet kavramı ve musîbetlerin varlığı konusu felsefeciler tarafından târih boyunca hep konuşulmuş ve tartışılmıştır. Bu tartışmaların merkezinde hep şu soru sorulmuştur: Allah neden musîbetlerin varlığına müsaade ediyor? Zîrâ evrenin dizgini kudret elinde olan Allah istemeseydi, musîbet diye bir şey olmazdı. Bu soruya başka şöyle bir soru ile cevap vermek mümkündür: “Güzel olmasaydı ölüm, ölür müydü peygamber…” denildiği gibi; güzel olmasaydı musîbetler, onu yaşar mıydı peygamberler? Veya güzel olmasaydı musîbetler onu yaratır mıydı kendini Rahmân ve Rahîm diye bize tanıtan sonsuz kudret? Öyle ise güzel ve hayır tarafı olmalıdır ölüm gibi musîbetin de. Nitekim ölüm de bir musîbettir ve belki de en büyük musîbet. Ölüm musîbeti gibi, her musîbetin güzel bir tarafı vardır ki Mevlâ müsaade ediyor yaşanmasına. En büyük musîbetleri peygamberlerin yaşaması da başlı başına bir delildir ki, musîbetler mutlak anlamda şer değildir. Aslında her musîbetin içinde muazzam güzellikler ve hayırlar vardır. Ama herkes göremez ve herkes o an yaşadığı musîbetin içindeki gücü açığa çıkaramaz. Asiye’nin muazzam makâmı, Firavun denen musîbet adamda saklıydı. Daha dünyâda iken görüyoruz ki, Firavun musîbet değil nimetmiş meğer Asiye için. Bu nimetin göz kamaştırıcı derecesini ötede görenler bir kez daha anlayacaklar ki Musîbetin içinde ne hazîneler gizliymiş meğer. Nitekim Çin dilinde musîbet kelimesi ile eş anlamlı olan kriz kelimesi hem fırsat hem de tehlike anlamında kullanılır. Evet, doğru okuyabilir ve değerlendirebilirsek, musîbetler fırsata; aksi takdirde felâkete dönüşür. Musîbeti fırsata veya felâkete dönüştüren bizim duruşumuzdur kısacası. Yoksa hiçbir musîbet haddi zâtında şer değildir. İsâbetsiz duruşlarımız musîbeti felâkete çevirmektedir denilebilir. Hem kaldı ki, her nimet de haddi zâtında nimet değildir. Onun da içinde felâket ve şer tarafı vardır. Doğru okunmayan nimet, başına olur musîbet. Hazreti Nûh gibi bir peygamber eşi olma nimetini doğru değerlendiremeyen, eşinin düşmanları ile işbirliği yaparak, nimeti kendi felâketine dönüştüren ve hattâ çoğumuzun adını bile bilmediği Vaile kadın en çarpıcı bir örnek olsa gerek. Bir peygamberin kucağından cehenneme doğru gidilebileceği gibi, bir firavunun kucağından da cennete götüren yollar vardır. Doğru bir gözlükle okunması ve doğru bir duruş sergilenmesi hâlinde musîbetler basamağa dönüşür ve kestirmeden hedefe ulaştırır kişiyi. Hazreti Yûsuf’un kuyuya atılması bir musîbet mi nimet mi? Tek karede bakarsanız musîbettir. Ama filmin tümünü, özellikle de sonunu görürseniz nimettir. Musîbetlerdeki güç ve enerji sabır ve direnç ile ve zamanla açığa çıkar. Rüzgârı paneller sâyesinde enerjiye dönüştürmek, suyu barajlar vesîlesi ile ışığa dönüştürmek mümkün olduğu gibi, yaşadığımız her musîbeti de doğru değerlendirmek sûretiyle mutluluğa, huzûra dönüştürmek mümkündür. Nasıl mı? Varsayalım ki, eşiniz, dikkatsizlik veya dalgınlıkla elindeki tabağı düşürdü ve kırdı sizin de orada bulunduğunuz bir anda. Böylece ortaya küçük bir musîbet çıkmış oldu. Ancak bu musîbetin içinde hem pozitif hem de negatif enerji vardır. Hangi enerjinin ortaya çıkacağı, bizim vereceğimiz tepkiye bakar. Genellikle iki tür tepki veririz bu durumlarda. Birincisi kızarak, eleştirerek, suçlayarak yaklaşmaktır ki, sorunun çözümüne katkısı bir yana, siz de aynı hatâyı yapmış olursunuz ve hem de bilerek. Yâni tabağa bedel siz de eşinizin kalbini kırdınız. Hatâya hatâ ile cevap vermek hatâyı düzeltmez, büyütür. Böylece duygusal olarak birbirinizden biraz daha uzaklaşmış oldunuz ortaya çıkan negatif enerji yüzünden. İkincisi, bunun herkesin her zaman başına gelebilecek bir olay olduğunu düşünerek, şefkat ile yaklaşıp “olur böyle şeyler, yeter ki senin kalbin kırılmasın canım, bir tânem…” deyip ona sarılsanız, kaybettiğiniz tabaktan çok daha değerli olan eşinizin kalbini kazanırsınız. Böylece size olan sevgisi ile birlikte saygısı da artmış olacaktır ortaya çıkan olumlu enerji sâyesinde. Bir tabak kaybettiniz ama eşinizin kalbinde yerinizi sağlamlaştırdınız, ortaya çıkan musîbeti doğru okuyarak. “Eşimizi sevmek veya kalbini kazanmak için ille de musîbet mi lazımdır?” şeklinde aklınıza bir soru gelebilir. Dünyâ hayâtında başarıya, kazanmaya giden yolların bir özelliği, hem düz hem de yokuş ve virajlı olmasıdır. Hiçbir yol bütünüyle düz ve pürüzsüz olmadığı gibi, bütün bütün virajlı ve yokuş da değildir. İbâdetler de nitekim böyledir. Evet ibâdet iki kısımdır. Biri olumlu, diğeri olumsuz. Eskiler müsbet ve menfî ibâdet derlermiş. Namaz, oruç, zekât gibi ibâdetler olumlu birer ibâdet iken; hastalık, fakirlik, ihtiyarlık, çâresizlik vb. durumlar birer negatif ibâdettir. Biri şükür diğeri ise sabır ister. Bâzı kaynaklarda namaz ve oruç gibi müsbet ibâdetler ile çıkılamayan nice makamlara, sabır isteyen negatif ibâdetlerle ulaşıldığı ifâde edilir. Aynen öyle de, insanları kazanmak da iki yol iledir. Biri sevgimizi, yakınlığımızı, samîmiyetimizi değişik vesîlelerle göstermekle olur. Maddî yardım, güzel sözcükler kullanmak, hediyeleşmek, tebessüm etmek müsbet bir yol iken, musîbetlere karşı doğru duruş göstermek ise menfî yaklaşım tarzımızı ifâde eder. Her sancı bir doğumun, her zulüm bir Mûsâ’nın habercisidir. Saraya giden yollar kuyuya, iftirâya ve zindana uğramadan geçmezler. Yeter ki sen Yûsuf’ça bir duruş sergile. Yûsuf, kuyu, iftirâ ve zindan musîbetlerini sultanlığa çevirmenin bir diğer adıdır. Sabır, iffet, hikmet, doğruluk her musîbeti saltanat vesîlesi yapan argümanlardır. Zâten Yûsuf denince akla sabır, iffet, hikmet ve doğruluk gelir. Musîbetler karşısında Yûsuf’ça durmak dileğiyle… Ferhat Aslan Âile Danışmanı ve Psikoterapist (Haziran 2016)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak