Kıymetli kardeşlerim!
Bir âyet-i celîlede Mevlâmız cenneti şöyle tasvir ediyor: “Sabretmelerine karşılık Allah onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lütfeder. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür ne de dondurucu soğuk orada. (Cennet ağaçlarının) gölgeleri üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifâdelerine sunulur.” (İnsan, 12-14.)
Gözlerin görmediği, akla hayâle gelmeyen nimetler mevcut orada. Ne kadar yersen ye; rahatsızlık vermez. Kendiliğinden hazmedilir. Cennet-i a’lâ’nın her yeri müzeyyen olduğu için def-i hâcet ihtiyâcı yok orada. Kevser ırmağından ne kadar içersen iç, bunlar, alnımızdan çıkacak bir terle hazmedilecek.
Peygamberimiz’in (sav) havz-ı kevser’i bir aylık yol kadar geniş, suyu kardan daha beyaz, kokusu miskten daha güzel, bardakları yıldızlardan daha çok. Ne şekere ne bala benzer.
Bütün mü’minler Peygamberimiz’in (sav) yanına, havz-ı kevser’in etrâfına toplanacağız inşâallah. Efendimiz: “Benim havzım Eyle ile Aden arasından daha uzundur. O, kardan daha beyaz, sütle karışık, baldan daha tatlıdır. Kapları yıldızların adedinden çoktur. Ben -bir kimsenin kendi havuzundan başkalarının develerini kovduğu gibi- birtakım insanları kovacağım. Ashab:
- Yâ Rasûlallâh! O gün Sen bizi tanıyabilecek misin? demişler, Peygamber (sav):
- Evet, sizin (o gün) hiçbir ümmette bulunmayan bir sîmânız olacak. Benim yanıma, abdest eserinden yüzleriniz ve ayaklarınız nûr içinde geleceksiniz, buyurmuşlardır.”
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak