Ara

Mektûbât-ı Es’âd- Erbilî (ks) (9. Mektup)

Bismillâhirrahmânirrahîm Cenâb-ı Hakk’ın emrine ittiba, yasaklarından kaçınmak her mü’min içim mümkinattan olduğu halde yüce bir tarikata intisaptaki gâye ve maksadın neden ibâret olduğunu sormuştunuz. Bu soruya cevap olarak şu verilir: Kutb-ı Rabbânî ve Gavs-ı Samedânî Abdülkadir-i Gilanî Hazretleri ile bir hayli tarikat ve din büyüklerinin eserlerinde ‘Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır’ hükmü nebevî hadis-i şerif olarak ifade ve beyân buyrulmuş ve bunun mânâsının doğruluğu pek çok âyet-i kerime ile sabit olmuştur. Bu cümleden olarak Hakk (Celle ve alâ) Hazretleri; Ey Âdemoğulları! Aklî ve naklî delillerle şeytana ibâdet yani emirlerine itâat etmeyiniz diye emretmedim mi?”[1] Demek ki şeytan savunma gücünden âciz bulunan bir mü’mine karşı amirlik sıfatı takınarak ve bozuk fikirleri ona fısıldayarak Mevlâ’dan alıkoymak hususlarını kendisine için önemli bir vazife edinmiş ve tesirini de müşâhede etmiştir. Binaenaleyh Sadıklarla beraber olun[2] şeklinde belirtilen ilahî emre uyarak yüce bir tarikata girmek ve bu yüce yolda mevcut olan ümmetin büyüklerinin ruhanî yardımlarıyla kuvvet kazanmak zarûrîdir. Zîrâ ‘Kim bir kavmin arasına girerse o kavimden olur[3] buyrulmuştur. Şüphesiz bir insan sûfîler topluluğuna muhabbetle katılır, zikir ve fikirlerine ortak olursa onlardan sayılacağı gibi mahşerde de himayeleri altında olacaktır. Peygamber Efendimiz (sav) ‘Kişi sevdiğiyle haşrolunur[4] buyurmuştur. Bu fikrin daha fazla açıklanması ve konunun aydınlatılması istenirse; Hannâs, insan gönlüne vesvese verendir[5] âyet-i kerimesini gösterebiliriz. Cenâb-ı Hak Hannas’tan korunmamızı emir buyuruyor. Hannas, şeytandır. Bir şeytan mü’minleri gözetlemekte ve kalbinin zikretmeye başladığını görünce geri çekilip savuşmakta olduğu gibi zikirden gafil bulunanların da gönlüne bozucu vesveseler atmaktadır. İşte bunun için dünyâda iken yüce bir tarikata intisap etmek ve mürşidin talim ve telkin ettiği yüce zikirle kalbini ihyâ eylemek her mü’min için çok önemli ve gereklidir. Şunu da ilave edelim ki melun şeytanın şeyhe bağlı kimselere galip gelemeyeceği geçen geniş açıklamadan anlaşılır ise de görülen ve duyulanlarla bu iddiayı ispat etmek kabil olamıyor. Zîrâ tarikat mensupları ilahî kanun mânâsına gelen yüce şeriatın ahkâmına riâyet ve özellikle îman alameti olan namazın edasına hakkıyla dikkat etmeyen kimseler de mevcut olduğu şüphesizdir. Buna cevap olarak ifâde olunur ki hadis-i şerifte olan şeyhten maksat bu isimle müsemma olan bir şahıs olmayıp belki ‘arif-i billah ve sıfatih’ olmakla beraber ibâdet ve tâatine devam eden, günahlardan sakınan, yasak tat ve nefsanî arzulardan uzak, dine ve tarikata hizmetkâr olan kimsedir. Bu böyle olduğu gibi mensup olanların dahi mürşidin şeriat ve tarikat dairesinde bulunan emirlerine itâat etmesi gerekir. Netice olarak hadis-i şerifin mânâ ve mefhumundan hakkıyla istifade etmek zikredilen şartların yerine getirilmesine bağlıdır. Bu iddiayı ispat için şu örneği verebilirim: Bir hastanın hastalığından kurtulması elbette ki uzman bir doktorun vermiş olduğu ilaçların güzelce kullanılmasıyla mümkündür. Hekim uzman olmaz veya hasta olan kimse aldığı ilacı güzelce kullanmazsa istenilen şifa gerçekleşmez. Cenâb-ı Hahk (celle ve alâ) Hazretleri bütün tevhid ehli mü’minleri kıyamete kadar mânevî doktordan ümitsiz eylemesin. Kalp hastalıklarının sürekli olmasıyla uhrevî afiyetlerini tehdit buyurmasın. (Âmin) Es’âd-ı Erbilî’nin (ks) Bu Mektubundan Öğrendiklerimiz:
  • Gerek görüldüğü durumlarda mektupla irşat yöntemi bir metot olarak kullanılmalıdır.
  • Bilindiği düşünülen konular da olsa muhatabı ikna ederek konuların zihinlere yerleşmesi sağlanmalıdır.
  • Herkesin kabul ettiği büyük insanlardan saygıyla söz edilmeli.
  • Zikrin müslümanın hayatındaki değiştirici ve dönüştürücü etkisi hiçbir zaman zihinden çıkarılmamalı.
  • Gerekli hallerde ilave açıklamalarla konular değerlendirilmeli.
  • Sadıklarla birlikte olun tavsiyesine uyabilmek için tasavvuf ve tarikat ehli kimselerle birlikte olmaya gayret gösterilmeli.
  • Konular izah edilirken gönülleri ikna edecek örnekler ve atasözlerine yer verilmeli. Es’ad Efendi (ks) ‘varma karanın yanına kara bulaşır’ atasözüne kaynaklık teşkil eden ‘Kim bir kavmin arasına girerse onlardan olur’ hadis-i şerifini delil olarak kullanmıştır.
  • Tarikat mensupları üstatlarının her emrine eksiksiz bir şekilde itâat etmeli. Dini iddianın ötesinde hayatın her alanını kuşatan bir değerler sistemi olarak görmelidir.
  • Mânevî konuları izah için daha iyi ve kolay bir şekilde anlaşılması mümkün olan maddî örneklerden faydalanılabilir. Mektubun içerisinde geçen hasta, doktor ve ilaç örneğinde olduğu gibi.
  • Sorulan sorulara verilen cevapların sonunda soruyu sorana ve ümmet-i Muhammed’in tamamına duâ ederek söze son verilmelidir.
[1] Yasin 36/60. [2] Tevbe 9/119. [3] Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.240. [4] Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.202. [5] Felak 114/4-5.  Güncelleyen: Fatih Çınar   

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak