Ara

Mektûbât-ı Es’âd- Erbilî (ks)

Mektûbât-ı Es’âd- Erbilî (ks)
Bismillâhirrahmânirrahîm Her şeye gücü yeten her şeyi eksiksiz bilen kâinatı eşsiz bir şekilde yaratan Mevla, kullarını cehaletin karanlığından kurtarmak için âlemlere rahmet olan Hz. Muhammed’e (sav) nurun kaynağı olan ilahî bir düstur, ahlakî bir kanun yani Kur’ân-ı Azzimüşşan’ı ihsan buyurdu. Cenâb-ı Hakk’ı birlemeyi ve O’nun yüce iradesine teslim olmayı, maddi-manevî ilerlemeyi sağlayacak ilimleri ve irfanı tahsili, iffete yapışmayı ve din kardeşliğini esaslarını sağlamlaştırmayı, insanlığın irşadı için içerdiği sebepleri açıkladı.   Bu ilahî düstura riayet edip bu ahlakî kurallara uygun hareket edenler ahlakın yüksek payesine ulaşıp muhterem bir millet olmuşlar, ilim adamları yüksek medeniyetin yetiştirebileceği en büyük insanlar vücuda getirmişlerdir. Bu ise Kur’ân-ı Azimüşşan’ın sıradan bir kitap olmadığını ve insanları gaflet ve cehalet uykusundan kurtaracak ahlaksızlık ve fenalık kökünden çıkarıp muhabbet, sadakat, merhamet, cesaret ve çalışma gibi en kıymetli faziletleri öğreten bir Rabbanî kitap, bir Rahmanî kanun olduğundan başka bir şey olmadığını ortaya çıkarır. Bu Kur’ân-ı Kerim’i dikkatle mütalaa edenler, insanların ortaya koyabileceği bütün şan ve şerefi dünyevî ve uhrevî bürün selamet ve saadeti orada bulacaklarına asla şüphe etmezler. B mukaddimeyi ifadeden sonra arz etmek isterim ki; Bilindiği gibi insanlar dünyada olsun ahirette olsun mutluluğa ve kurtuluşa ulaşmak için gayet önemli son derece mukaddes iki şeye ihtiyaç duyarlar. Bunların biri veyahut birincisi yüksek ruhî isteklerden ibarettir ki bu yüksek zirve ve büyük lütfa ulaşanlar yalnız ahirette değil belki dünyada da huzurlu ve hürmete layık olduklarını bütün halkın kabul edeceği çok açıktır: ‘Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki Cennet vardır.’[1] İkincisi: Bedenin sıradan arzularıdır. Dolayısıyla bu vazifen birinci vazife ile ilgili derin bağlarını dikkatten uzak tutmayalım. Zira insan her şeyden önce bedeni gereklere ihtiyaç duyar. Aç ve susuz kalırsa ve hayatın devamı için gerekli olan ihtiyaçlardan aciz bulunursa manevî mutluluğuna hizmet edemez. Acziyet içerisinde yaşayıp ruhun yücelmesi akla bile gelmez. Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz Hazretleri’nden ‘İnsanın geçimini sağlamaya çalışması akıl ve dinin meyvesidir’ anlamında hadis-i şerif vârid olmuştur. Cenâb-ı Hakk’a binlerce şükürler olsun ki geçimi genişletmek için kullarının geçirdiği zamanı da ibadet olarak görmüş ve şer’î şerif dairesinde bulunan her türlü cismanî malzemenin tamamına müsaade buyurmuştur. Bu girişten maksadım şeriat ve tarikatın maddî ilerlemeye mai olmamakla beraber dünya ve ahiret için sarf edilmesi gereken zamanın ciddi bir şekilde ve gerçekten gerekli olduğunu ifade etmektir. Dolayısıyla Allah tarafından sorumluluğu çemberi içine ‘iyiliği emretmek kötülükten alıkoymak’ önemli görevi kendisine verilmiş olan ilim adamları ve sûfîlerin büyükleri umulan ve beklenen birinci iş mescitler ve medreselerinde, tekke ve zaviyelerinde özel zamanlarda talebeleri ve sevenleri ile gerçekleşen toplantılarında İslamî maarifin ve ruhanî güzelliklerin üstün faydalarını ve irfan sofralarını yaymaktır. ‘Müminler ancak kardeştirler[2] ayet-i celilesi gereğince ikincisi din kardeşlerinin tamamını içine alacak muhabbet ve sadakatin riya ve dalkavukluktan uzak bir şekilde müminlerin kalplerinin bir olarak hayat ve ölümleri izzet ve yalnızlıklarına birlikte olmak gereğini anlatmak ve özellikle sûfiyye ricali ve manevî orduların yetiştirilmesi amacıyla birer mektep makamında inşa edilmiş olan birçok dergâhın görevlerini ifa ederek şan ve şereflerini yüce tutmaya özen göstermeleri hususudur. Cenâb-ı Hak (celle ve alâ) Hazretleri cümlemizi bu gibi mukaddes hizmetlere muvaffak buyursun. Vakıf ve hayr sahiplerinin ve tarikat taliplerinin meşru haklarına riayetimizi ve özellikle mensubu bulunduğumuz tarikat-ı aliyye piran-ı izamından öğrendiğimiz/aldığımız emirlere itaatimizi mutluluk sebebi ve kurtuluş vesilesi buyursun. Âmin. Es’âd-ı Erbilî’nin (k.s) Bu Mektubundan Öğrendiklerimiz:
  1. Allah Teâlâ’nın her şeye güç yetirdiğini ve kâinatı eşsiz bir şekilde yarattığı bilinciyle hayatımıza yön vermeliyiz.
  1. Kur’ân-ı Kerim insanların cehaletin karanlıklarından kurtaran kitaptır.
  2. Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’i Hz. Peygamber’e (sav) bahşetmekle mutluluğun bütün yollarını kullarına göstermiştir.
  3. Kur’ân’a riayet edenler üstün ahlaklı ve ilmi anlamda yüksek mertebeye sahip bireyler yetiştirmiştirler ki bu durum Kur’ân’ın sıradan bir kitap olmadığını gösteren bir delildir.
  4. Ruhun ve bedenin ihtiyaçlarını giderme konusunda bir dengeden söz edilmelidir. Bedenin talepleri dinin ölçülerine uygun ve gerektiği kadarıyla giderilmeli ki ancak bu noktadan sonra manevî ilerlemeye kapıların açılması mümkündür.
  5. İlim ehli ve sûfîler medrese ve tekke-zaviyelerde maddî ve manevî dengenin unsurları olarak hizmetlerini en üst derece ifa etmeye çalışmalıdırlar.
  6. Bireysel ve toplumsal anlamda gerçek mutluluk zıtlaşmak ve ötekileştirmekten değil birleşmek ve bütünleşmekten geçmektedir.
  7. Gerçek anlamda müminler kardeş oldukları için karşılıklı haklarına riayet ederek hayatlarını şekillendirmelidirler. Bu anlamda sadakat göstererek iyi ve kötü günde kardeşliğin gereği olarak müminler bir olmalı ve birbirlerine destek olmalıdırlar.
  8. Karşılıklı dua ederek müminler birbirleri için günahsız ağızlarla Mevla’dan af dilemelidirler.
  9. Özellikle bir tarikata mensup olanlar mensup oldukları yolun işleyişine eksiksiz bir şekilde riayet etmelidirler.
[1] Rahman 55/46. [2] Hucurat 49/10. Güncelleyen: Fatih Çınar

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak