Ara

Mekke’nin Fethi ve Yeni Fetihlere Doğru

Mekke’nin Fethi ve Yeni Fetihlere Doğru

Mekke’nin Fethi ve Yeni Fetihlere Doğru
Doç. Dr. Halil İbrâhîm Kutlay

Mekke’nin Fethi (1 Ocak 630 / 20 Ramazan 8 H.)1

1 Ocak 630 İslâm târihinde Mekke’nin fethi gibi önemli bir olaya sahne olmuştur. Şüphesiz böyle önemli bir olaydan alınacak ders ve ibretler hayâtımızı aydınlatacak niteliktedir. İslâm târihinin şeref levhalarının gençliğimize yudum yudum içirilmesi ve bu tablolardan alınacak ders ve ibretlerin nesillerden nesillere aktarılması, bizler için her vesîleyle yerine getirilmesi gerekli mânevî bir görevdir.

Cennetle müjdelenen on değerli sahâbîden biri olan Sa’d b. Ebî Vakkas (ra): “Biz evlâdımıza Kur’ân’dan bir sûre öğretir gibi Allah Rasûlü'nün hayâtını ve gazvelerini öğretiyorduk.” derken bu gerçeğe işâret etmektedir.

Hz. İbrâhîm’in (as) en hayırlı torunu Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ’nın yerine getireceği en önemli görev, yıllarca hasretini çektiği Kâbe-i Muazzama’yı putlardan temizleyip tevhîd inancını hâkim kılmak idi. Bu ulvî görev, Mekke’nin fethi ile yerine getirilmiş ve Kâbe’de okunan ezanla İslâm’ın hâkimiyeti i’lân edilmiştir.

İlk Ders: “Allah Düşmanlarını Aslâ Dost Edinmeyin!”

Mekke’nin fethinden alınacak ilk ders, Medîneli Müslümanlardan Hatıb b. Ebî Beltea’nın Mekkelilere yazdığı gizli mektubun akabinde gerçekleşir. Bu önemli olay kaynaklarda şu şekilde yer almaktadır:2

Peygamberimiz (sav), Mekke’nin fethi için yapılan hazırlıkların gizli tutulmasını emretmiş, Medîne’nin çıkış noktalarına koyduğu nöbetçiler vâsıtasıyla Medîne’den Mekke’ye haber sızmaması için gerekli bütün tedbirleri almıştı.

Buna rağmen Hatıb b. Ebî Beltea, Mekke’nin fethi için yapılan hazırlıkları Mekkelilere mektupla haber vermiş, bu durum Cebrâil (as) tarafından Peygamberimiz’e bildirilmişti.

Bu mektubu almak üzere sahâbe-i kiramdan Hz. Ali, Mikdad b. Esved ve Zübeyr b. Avvam (r.anhüm) görevlendirildi. Bu gizli mektubu bir câriye taşıyordu. Bu ekip Cebrâil (as)’ın târif ettiği Hah bahçesinde Sâre isimli bu kadını buldular. Kadından mektubu istediler. Kadın önce inkâr etti. Kararlı ve tehditkâr ifâdeler karşısında saç örgülerinin arasına gizlediği mektubu çıkarıp verdi.

Mektup, Efendimiz’in (sav) huzûrunda açıldı. Hatıb b. Ebî Beltea tarafından yazılan mektupta Peygamberimiz’in Mekke’nin fethi için hazırlık yaptığı Mekkelilere bildiriliyordu. Hatıb b. Ebî Beltea kendini savundu. Dinden dönmediğini, sâdece Kureyşlilerin Mekke’deki yakınlarına eziyet etmemeleri için bu mektubu yazdığını söyledi. Hz. Ömer (ra) dayanamadı. Her zaman olduğu gibi o meşhur ifâdesiyle açık tepkisini ortaya koyarak:

- “Müsâade et yâ Rasûlallah! Bu münafığın boynunu vurayım!” dedi. Ancak mektubu yazan Hatıb b. Ebî Beltea, Bedir Savaşı’na katılmış değerli bir sahâbî idi. Bedir mücâhidleri ilâhî af ve mağfirete nâil olmuşlardı. Dolayısıyla mektubu yazan Hatıb, Bedir mücâhidlerinden olması sebebiyle bu defa affedildi. Ancak bu olayın benzerinin bir daha tekrarlanmaması için şu âyet nâzil oldu: “Ey îmân edenler! Benim düşmanımı ve sizin düşmanınızı dost edinmeyin. Onlar size gelen hakkı inkâr etmişken siz onlara sevgi gösteriyorsunuz.”3

Böylece İslâm devletinin gizli sırlarının düşmanlara verilmesi yasaklanıyor, Allah düşmanlarının dost edinilmemesi emri bir kez daha vurgulanıyordu. Müslüman, haklı gibi görünen sebepler de olsa Allah düşmanlarını ve Müslümanların düşmanlarını dost edinmemelidir. Mekke fetih harekâtından alınacak ilk ders budur.

Mekke’nin Fethi, Ramazan Bereketidir

Ramazan ayı ibâdet ve tâat ayı olduğu gibi aynı zamanda cihâd ve fetih ayıdır. Bedir zaferi Ramazan ayında kazanılmıştı. Mekke’nin fethi de Ramazanın lütuf ve bereketlerinden biri olarak târihe geçmiştir.

Hicretin sekizinci yılı 20 Ramazan günü Allah Rasûlü (sav), on bin sahâbî ile birlikte Medîne’den Mekke’ye hareket etti. Sahâbeler oruçlu olarak yola devâm ettiler. Küdeyd suyunun yanına geldiklerinde Peygamberimiz orucunu açtı. Bütün ashab da oruçlarını açtılar. Daha sonra yola devâm ettiler.

İslâm ordusu, Mekke yakınlarında Merru’z-Zahran (bugünkü adıyla Vâdî Fâtıma) denilen yerde konakladı. Mücâhidler geceyi orada geçirdiler. Her on kişi için bir ateş yakılması emredildi. Gerçekten görülmeye değer bir manzara vardı, ilk defa böyle büyük bir ordu Mekke’yi kuşatacaktı.

Ebu Süfyan, Mekke’ye yaklaşmakta olan İslâm ordusunun durumunu öğrenmek için Büdeyl b. Verka ve Hakim b. Hizam ile birlikte yola çıkmıştı. Yolda Hz. Abbas (ra) ile karşılaştılar. Birlikte Peygamberimize gittiler. Efendimiz (sav) Ebu Süfyan ve arkadaşlarını İslâm’a dâvet etti. Ebu Süfyan İslâm’la şereflendi.

Ulvî Prensip: “Fetih Harekâtında Kan Dökülmeyecek!”

Fetih, gönüllerin İslâm’a açılması demekti. Fetih, yepyeni ufukların açılmasıydı. Bu harekât mümkün olduğu kadar kan dökülmeden gerçekleştirilmeliydi. Bunun için özellikle uyarı yapıldı. Mekke’ye kansız girilecekti. Gerçekten de büyük ölçüde bu tâlimâta uyuldu. Bir-iki münferid savunma olayı dışında kan dökülmedi. Kureyş’in ayak takımıyla karşılaşan Halid b. Velid birliği Handeme’de müşriklerle çarpıştı. Müşriklerden on iki kişi öldürüldü.

Ensar’ın sancağı Sa’d b. Ebade’nin elinde idi. Sa’d, vâdide Hz. Abbas’la birlikte İslâm ordusunu seyreden Ebu Süfyan’ın yanından geçerken:

- “Bugün kan dökme günüdür. Bugün Harem bölgesinde kan dökme halâl olacaktır. Bugün Allah Kureyş’i zelîl kılacaktır.” dedi. Bu sözler Peygamberimiz’e (sav) nakledilince Efendimiz (sav), sancağın Sa’d’den alınarak oğlu Kays b. Sa’d’e verilmesini emretti.

- “Hayır, bugün merhamet günüdür. Bugün Kâbe’nin ta’zim edileceği gündür. Bugün Allâh’ın Kureyşlileri İslâm’la şerefli kılacağı gündür.”4

Fetih, Mütevâzı Liderlere İlâhî Bir İhsandır

Peygamberimiz (sav); önünde, arkasında ve yanlarındaki Muhacirler ve Ensarla birlikte (bugün Hz. Hatîce vâlidemizin kabrinin bulunduğu) Hucûn tepesinden Mekke’ye girdi. Allah Resûlü (sav), zafer kazanmış bir komutan, gösterişli bir kahraman, bir fâtih edâsıyla değil, kendisine Allah tarafından fetih ihsân edilen bir Nebiyy-i Zîşân olarak devesinin üzerinde son derece alçak gönüllü, mütevâzı bir tavırla, şükür duâlarıyla Mekke’ye giriyordu. Tevâzuu sebebiyle o sırada başını o kadar eğmişti ki mübârek sakalı neredeyse deveye dokunacaktı. O sırada tatlı bir nağme ile Fetih sûresini okuyordu.5

Fetih ordusu Mekke’ye Hicretin sekizinci yılı 27 Ramazan Çarşamba günü girdi. Halid b. Velid Peygamberimiz (sav) ile Safa tepesinde buluştu. Mekke’de yeni bir dönem başlıyordu. Küfür ve tuğyânın sona erdiği, îman ve ihsânın hâkim olduğu yeni bir dönem... Genel af (umûmî eman) çıkarıldı. Peygamberimiz (sav):

- “Kim kendi evinin içinde durursa emniyettedir. Kim Ebu Süfyan’ın evine girerse emniyettedir. Kim Mescid-i Haram’a girerse emniyettedir.” buyurdu.

Peygamberimiz (sav), yanındaki Muhacirler ve Ensarla birlikte Mescid-i Haram’a girince önce Hacer-i Esved’e giderek Hacer-i Esved’i öptü, Beytullâh’ı tavâf etti. Efendimiz (sav), bu ilk tavâfını binek üzerinde yapmıştı. O gün ihramlı değildi. Başında miğfer vardı.

Fetih Şiarı: “Hak Geldi, Bâtıl Yok Oldu!”

Kâbe’nin etrafında sıralanmış 360 put vardı. En büyükleri Kâbe’nin içindeki Hübel putu idi. İnsan şeklindeki bu put, kırmızı yâkuttan yapılmıştı. Rasûlullah (sav), elindeki asâsı ile putları birer birer indiriyor, putlar yere düşüp kırılırken şöyle diyordu: “Hak geldi, bâtıl yok oldu. Bâtıl yok olmaya mahkûmdur.”6

Peygamberimiz (sav), yanına Hz. Ali ve Üsame’yi alarak Kâbe’nin içine girdi. Önce Kâbe’nin içindeki putlar temizlendi. Efendimiz (sav) Kâbe’nin kapısını içeriden kapattı. Tekbir getirip hamd etti. Kâbe içinde namaz kıldı.

“Bugün Size Kınama Yok Allah Sizi Affetsin!”7

Kureyş saflar hâlinde Mescid-i Haram’ı doldurmuş, Allah Rasûlü ne yapacak diye bekliyorlardı. O, rahmet peygamberi idi Sallallâhu Aleyhi ve-Sellem. O’nun hayâtı, af ve müsâmaha örnekleriyle doluydu. Dün kendisine en büyük eziyetleri revâ gören, kendisini öldürmeye teşebbüs eden, savaş açan Mekkelilerle bugün yüzyüze idi. Kısas yapabilir, cezâ verebilirdi. Ama o af ve hoşgörü yolunu tercîh etti. Affedilenler af karşılığında İslâm’a girmek zorunda değillerdi. Ama Mekkeliler bu şefkatli muameleye anlayışla karşılık verdiler. Tereddütsüz İslâm’ı tercîh ettiler.

Peygamberimiz (sav), o gün Mekkelilere hitâben:

- “Ey Kureyşliler! Benim size ne şekilde davranacağımı bekliyorsunuz?” diye dordu. Mekkeliler:

- “Sen değerli bir kardeşimizsin. Değerli bir kardeşimizin oğlusun, dediler. Efendimiz:

- “Hepiniz serbestsiniz. Ben size Yûsuf’un kardeşlerine söylediği sözü söylerim: Bugün size kınamak yok. Allah sizi affetsin.”

Allah Rasûlü (sav), sevgi ve şefkat peygamberi idi. O’nun ümmeti rahmet ümmeti idi. O, insanlığa sevgi ve rahmeti aşılamak için görevlendirilmişti. Allah Rasûlü, bu eşsiz davranışıyla sâdece Mekkelilere değil bütün insanlığa insanlık ders veriyordu. Acımasız düşmanlarını bile affederek insanlığa sevgi ve rahmet, şefkat ve hoşgörü dersi veriyordu.

Fetih Günü, İyilik ve Vefâkârlık Günüdür

Peygamberimiz (sav), Kâbe kapısının önündeki konuşmasından sonra Mescid-i Haram’da oturdu. Hz. Ali (ra), elinde Kâbe’nin anahtarı olduğu halde geldi. Kâbe’ye ücretsiz hizmet etme (rifâde) ve hacılara ücretsiz su dağıtma (sikâye) işinin kendilerine verilmesi talebinde bulundu. Peygamberimiz, bu talebi kabûl etmedi. O güne kadar Kâbe’ye hizmet eden ve Kâbe’nin anahtarını elinde bulunduran Osman b. Talha’yı çağırdı. Osman b. Talha henüz İslâm’ı kabûl etmemişti. Buna rağmen ona:

“Anahtarı al yâ Osman! Bugün iyilik ve vefâkârlık günüdür.” dedi. Böylece Allah Rasûlü emâneti ehline vererek insanlığa emânet ve vefâkârlık dersi veriyordu.

ALLÂHU EKBER! ALLÂHU EKBER!

Namaz vakti gelince Bilâl (ra), Kâbe’nin üzerine çıkıp namaz için ezan okudu. Dün değer verilmeyen, horlanan, ezâ ve cefâya lâyık görülen köle Bilâl, bugün Mekkelilere hürriyet, adâlet ve eşitliği tatlı ve gür sesle okuduğu ezanla haykırıyordu. Siyahın beyaza, beyazın siyaha hiçbir üstünlüğünün olmadığı, üstünlük ölçüsünün sâdece takvâ olduğu müşahhas bir şekilde duyuruluyordu.

Bu gerçekten muhteşem bir fetih, muazzam bir devrim idi. Mekke’de dünkü köle Bilâl, efendilerine karşı hakîkati haykırıyordu: Allâhu Ekber! (En büyük Allah’tır!) Bu ifâdeyle güç ve kudret sâhibinin sâdece Rabbü’I-Âlemîn olduğu i’lân ediliyordu. Artık hayâta İslâm hâkim olacak, İslâm adâleti, İslâm prensipleri, İslâm ahlâkı yaşanacaktı. Yepyeni bir medeniyet anlayışı gönüllere nakşedilecekti.

Fetih Günü Kara Listede Olanlar Bile Affedilmiştir

İslâm’a karşı kan ve kin kusan, fitne ve fesat saçan, şiir ve şarkılarıyla Peygamberimiz’i (sav) hicveden, İslâm’a ve Müslümanlara amansız hücûm eden azılı mücrimler vardı. Mekke’nin fethi gerçekleşince bunlar kara kara düşünmeye başladılar. Bu kimseler hakkında verilen gıyâbî nebevî hüküm kesindi: Ölüm!

Sayıları hakkında farklı rivâyetler olmakla birlikte, yapılan ilmî tesbitlere göre sekizi erkek, altısı kadın olmak üzere on dördü bulan bu kimseler, nerede ve nasıl rastlanırsa, hattâ Kâbe’nin örtüsüne sarılı bulunsalar bile öldürülecekti: Abduluzza b. Hatal, Mukayyes b. Subabe, Haris b. Nüfeyl b. Vehb, Hubar b. Esved bunlar arasında idi.8

Ancak yine de bu kara listede yer alanlardan bâzıları bütün azılı düşmanlıklarına rağmen, ya İslâm’ı kabûl ettikleri için ya da kendilerine şefâat eden Müslümanların hatırı için affedilmiş ve samîmî birer Müslüman olmuşlardır.

Bunların başında Hz. Hamza’nın kâtili Vahşî ve ona bu emri veren ve kîninden dolayı Hz. Hamza’nın ciğerini parçalayıp çiğ çiğ yediği söylenen Ebu Süfyan’ın hanımı Hind bt. Utbe de vardı. Vahşî de Hind de İslâm’ı kabûl etmiş ve affedilmişlerdir. Ancak Peygamberimiz, Vahşî’ye amcasını hatırlatmaması için yüzüne pek görünmemesini söyleyecektir.

İkrime b. Ebî Cehl: Azılı İslâm düşmanı Ebu Cehl’in oğlu olan İkrime, Mekke fethedilince Yemen’e kaçmıştı. Hanımı Ümmü Hakîm onun için Peygamberimiz’den eman istedi. İslâm’ı kabûl ederse İslâm komutanı olarak İslâm ordusunda güzel hizmet edeceği kanâatini arz etti. Kendisine eman verildi. Ümmü Hakîm kocası İkrime’yi Yemen’de arayıp buldu. İkrime, hanımıyla birlikte gelip İslâm’da şereflendi, samîmî bir Müslüman oldu. Yermük Savaşı’na komutan olarak katıldı, bu savaşta şehîd oldu.

Abdullah b. Ebî Şerh, Mekke’nin fethinden önce İslâm’ı kabûl etmiş, sonra dîninden dönmüştü. O, Peygamberimiz ve İslâm hakkında çok çirkin ifâdeler kullanmış olan azılı bir İslâm düşmanı idi. Kara listede onun da ismi vardı. Hz. Osman (ra) onu alıp Efendimiz’e getirdi. Onun için şefâatçi oldu. Peygamberimiz de Hz. Osman’ın şefâatini kabûl etti. Abdullah, daha sonra vahiy kâtibi olmuş, İslâm târihinde adı ihlâslı bir Müslüman olarak anılmıştır.

Sare, Hatıb b. Ebî Beltea’nın mektubunu taşıyan câriye idi. Onun için Peygamberimiz’den eman istendi. Sare de Müslüman oldu. Affedilenler arasında yer aldı.

Rahmet Peygamberinin, târihte eşi ve benzeri görülmeyecek bu af ve müsâmahası; bizlere örnek olmalı, hayâtımıza bu nebevî sevgi, rahmet ve şefkat hâkim olmalıdır.

Fetih, İşgâl Harekâtı Değildir

Fetih, birilerinin zannettiği ya da bilerek kasıtlı çarpıttıkları gibi bir işgâl ordusu harekâtı, ya da yeni toprak kazanma ve ganîmet elde etme gayreti değildir. Fetihte asıl gâye, yeni toprakların İslâm ülkesine katılması değil, Allâh’ın adının yüceltilmesi, yeni gönüllerin İslâm’a açılmasıdır.

Fetih ordusu, îman ve takvâ ordusudur. Fetih ordusu insan hak ve hürriyetlerinin teminâtıdır. Fetih ordusu, işkence, eziyet, tecâvüz ve yağma çeteleri değil, halkı tevâzu ve rahmet kanatlarıyla kuşatan şefkat ordusudur.

Emperyalist güçlerin, masum insanların kanını döken vampirlerin bugün Filistin, Irak, Afganistan, Çeçenistan ve Doğu Türkistan’da sergiledikleri insanlık dışı vahşî uygulamalarla; Mekke’yi fetheden sahâbe ordusunun ve İstanbul'u fetheden Osmanlı ordusunun sergilediği -düşmanların bile takdirle naklettikleri- insânî ve ahlâkî uygulamalar karşılaştırılamaz.

Yeni Fetihlere Doğru

İlk fetih Mekke’nin fethidir. İlk şanlı fâtih, bütün fâtihlerin önderi, örneği ve lideri Allah Rasûlü’dür. Mekke’den sonra bütün Arabistan yarımadası, ardından Yemen, Suriye, İran, Mısır, Orta Asya, Kuzey Afrika ve Endülüs fethedilmiştir. İstanbul'un fethiyle bir çağ kapanıp yeni bir çağ açılmıştır... Ve nihâyet Allâh’ın izniyle Roma’nın fethi müjdesi gerçekleşecektir.

Abdullah b. Amr b. Âs (ra) anlatıyor: Biz Peygamberimiz’in (sav) etrâfında O’nun hadislerini yazarken bir sahâbî, Allah Rasûlü’ne:

Yâ Rasûlallah! Hangi şehir önce fethedilecek? Kostantiniyye mi, yoksa Roma mı? diye sordu. Allah Rasûlü (sav) şu cevâbı verdi:

“Hayır! Önce Heraklius’un şehri (yâni İstanbul) fethedilecektir.”9

Nebevi- müjde gerçekleşip o güzel komutan ve o güzel ordu ile İstanbul fethedildi. Sıra Roma’nın fethinde... Bu müjdenin de bu sahih hadîs-i şerîfin de aynı şekilde gerçekleşeceğine, Roma’nın feth edileceğine gönülden inanıyoruz. Biz bu fethe lâyık olduğumuz, fetih rûhunu ve şuurunu taşıdığımız anda Rabbimiz bu fethi bize ihsân edecektir, inşâallah.

Yeni fetihler; yeni bir ruh, yeni bir şuur, yeni bir şahlanışla gerçekleşir. İslâm düşmanlarını bizden daha güçlü, bizden daha üstün sandığımız takdirde mindere çıkmadan yenilgiyi kabûllenmiş oluruz.

‘Gevşemeyin. Üzülmeyin. İnanıyorsanız en üstün sizsiniz.”10 hitâbının muhâtabı olarak mânen en üstün olduğumuzu bilecek ve maddeten de en üstün olmamız gerektiği şuuruna sâhip olacağız ki bu müjde gerçekleşsin.

İslâm dünyâsında yaşanan zulüm ve haksızlıklara seyirci kalan, Filistin’de zâlim siyonistlerin akıttığı kanın durdurulması için kılını bile kıpırdatmayan, hattâ vahşî Amerikan zulmünü bir Haçlı Zaferi olarak niteleyen, dolayısıyla zulme ortak olan Vatikan ve Roma fethedilecek, bütün dünyâ bu muazzam fethe tanık olacaktır, Allâh’ın izniyle.

Yaşadığımız karanlık geceler sona erecek, akan Müslüman kanı duracak, mâsumların gözyaşları dinecek; İslâm medeniyeti adâleti, rahmeti ve şefkatiyle, kısacası bütün güzellikleriyle yeniden yeryüzüne hâkim olacaktır.

Bu inanç ve azmi taşıyan şuurlu nesil, Allâh’ın lütfuyla yeni fetihlere koşacaktır.

Dipnotlar:
1 Geniş bilgi için İbn Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye, 4/31; Ebu’l-Hasen en-Nedvî, es-Sîretü’n-Nebeviyye, s.276; Münîr Gadban, Fıkhu’s-Sîre, s.180; Safiyyurrahman Mübârekfûri, Peygamber Efendimiz Hayâtı ve Dâveti, s.447; Muhammed Gazalî, Fıkhu’s-Sîre, s.367; İmam Şiblî, Peygamberimizin Hayâtı, s.393.
2 İbn Kesîr, Tefsir: Mümtehıne: 1.
3 Mümtehıne: 60/1.
4 Buhârî: Megazî 48 Hadis No: 4280; İbn Hacer, Fethu’l-Barî: 8/6.
5 İbn Kesîr, es-Sîretü’n-Nebeviyye 3/554; Buharî: Megazî 48 Hadis No: 4281.
6 İsrâ: 17/81; bkz. Buhârî: Megazî 48, Hadis No: 4287; İbn Kayyim, Zadü’l-Mead: 1/424.
7 Yûsuf: 12/92.
8 İbn Hacer, Fethu’l-Barî: 8/11.
9 Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/176; Hakim, Müstedrek: 4/422-508. Hadis sahihtir.
10 Âl-i İmrân: 3/139.

Nisan 2019, sayfa no: 30-31-32-33-34-35

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak