Ara

Kalkınma-Verimlilik-Bereket

Kalkınma-Verimlilik-Bereket

Kalkınma-Verimlilik-Bereket

Rasim Özdenören

Bir toplumun refah düzeyi üretimde, tüketimde ve üretim faktörlerinin kullanımında optimum düzeyin dengede tutulmasıyla sağlanır. Ancak bu denge salt iktisâdî bir olay olarak karşımıza çıkmaz. Toplumun çeşitli veçhelerindeki huzur ve mutluluk ortamı da refah düzeyini etkiler. Sürekli kargaşa ve anarşi ortamında yaşayan bir toplumda farazî olarak refah düzeyi yükselse bile, toplumun geneli ve o toplumu oluşturan bireyler kendilerini mutlu hissetmeyebilir. Dolayısıyla iktisâdî refahı salt kalkınma kavramıyla açıklamak yeterli olmaz. Gereklidir, fakat yeterli sayılmaz... İktisâdî refah, ancak toplumsal ve bireysel ferahlama ile eşanlı giderse mutluluk sağlanır. Kalkınma planları bu nedenle salt iktisâdî kalkınmayı öngörmez, bunun yanında toplumsal kalkınma da bağlaşık olarak devreye alınır. Verimlilik de iktisâdî ve toplumsal refâhın dengede tutulması sûretiyle elde edilir. Çünkü ancak söz konusu dengenin sağlanması sûretiyle en az mâliyetle en çok üretim verimine ulaşmak imkân dâhiline sokulabilir. Verimlilik, iktisâdî terimlerle ifâde edersek bir girdi-çıktı (input/output) ilişkisidir. İfâdeye çalıştığımız bütün bu ilişkiler silsilesi salt iktisâdî ve salt kuramsal açıdan doğruluk payı taşır. Toplumsal huzûrun gerekleri sağlanamadığı takdirde ne dengeli kalkınmanın ve dengeli gelir dağılımının, ne de verimlilik koşullarının yerine getirilmesi bireyin mutlu olmasına güç yetiremez. Eğer refah düzeyi ile ferahlık (dolayısıyla mutluluk) arasında bir korelasyon (bağlılaşım) bulunduğunu düşünüyorsak, bilmeliyiz ki bu mülâhaza bizi Batı düşünce tarzının içine sürükler. İfâdeye çalıştığımız temel ilkeler Batı iktisâdiyatı içinde geçerli sayılır ve geçerlilikleri liberal/kapitalist dizge için doğruluk payı taşır. İslâmî düşünce tarzında ise, başka hiçbir iktisâdî ortamda söz konusu olmayan bir başka faktör devrede bulunur. O da bereket kavramıdır. Bereket; salt çokluk, verimlilik, kalkınma, refah kavramlarıyla izah edilemeyecek, onlardan herhangi birine veya onların topuna birden indirgenemeyecek bir kavramın adıdır. Bereket belki en azla yetinmektir. Fakat bundan ibâret değildir. Bereket, o en az olan şeyin en çok kişiye yetmesi hâlidir de... Alışılagelmiş koşullarda belki bir bardak süt ile bir kişinin doyması imkân dâhilinde görülmeyebilir. Ama bereketin geçerli olduğu bir toplumda bir bardak süt ile bütün bir mahallenin, belki bir ordunun doyurulması imkân dâhiline girer. Öyleyse bize lâzım olan husus, nesnel kalkınma koşullarını yerine getirmeye çaba gösterirken bereket toplumuna ulaşmayı da hedeflemek olmalıdır. Her şeyin bol ve çok olduğu bir toplumda kişilerin karnı doymuyorsa veya karnı doymasına rağmen gözü doymuyorsa orada bereket ile ilgili bir sorunun yaşandığını söyleyebiliriz. Günümüz ABD veya AB toplumlarında yaşanan olay budur: Onlar belki Türkiye'den daha fazla iktisâdî üretim elde ediyor. Ama hasislikten ve açgözlülükten vazgeçtiklerini söylemek zor görünüyor. Olayı elbette bireysel düzlemde söylemiyoruz. Bireysel düzlemde her yerde bonkör insan bulunur. Ama makro düzlemde bakıldığında Türkiye kendi mâlî imkânlarının ötesinde mültecîye kucak açarken, o imkânlardan daha fazlasını elinde bulunduran ülkelerin, sınırlarından bir tek mültecînin içeriye gireceği endişesi ile uykularının kaçtığını görüyoruz. Çünkü orada nüfûsa eklenecek her bir başın mevcut bölüşüme ortak olacağı, dolayısıyla adam başına düşen birim payın eksileceği hesâbı yapılıyor. Her bir insan tekinin oraya katacağı bereket onların hasis ve açgözlü iktisat anlayışının mülâhazat hânesinde yer bulmuyor. Türkiye uzun yıllar kaynaklarını terörle mücâdeleye tahsîs etti. Yatırıma tahsis edilmesi gereken milyon dolarlar havaya savruldu. Türkiye şimdi terör belâsının belini bir daha doğrultamayacak biçimde kırmaya kararlı görünüyor. Afrin üzerinden gerçekleştirilen son Zeytin Dalı harekâtı bu kararlılığın kesin işâretini veriyor. Arkasından gelecek olan Membiç ve sonraki harekâtlar ile terör belâsı ortadan kaldırılırsa Türkiye'yi önü açık bir yatırım süreci bekliyor. Bu süreç verimlilik yöntemiyle fakat aynı zamanda bereket hedef alınarak gerçekleştirilebildiği takdirde içinde bulunduğumuz yüzyıl bir Türkiye Yüzyılı olmaya aday görünüyor. Bu dergide başka yazılarımızda anlatmaya çalıştığımız gibi tasarruf ilkesine (İslâm) uygun bir yöntem izlenirse (Hayâtı Verimli Kılmak Mı, Bereketli Kılmak Mı? Yenidünya, Haziran 2013) refah toplumuna, oradan da ferahlığa erişmenin yolunun açık olduğu muştusunu verebiliriz.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak