Ara

Kâinât Bir Âile

Kâinât Bir Âile

Herşey O’na âid olduğuna göre âlem birbirine hısımdır. Nehir, göl, deniz, baraj, kuyu; çorak, kireçli, minerallere göre değişen suların hepsi nîmettir.

Sıcaklığı, buharlaşmayı artıran, kar erimelerine neden olan, kokuşmayı önleyen, aşılanmayı temin eden, bitkilerin olgunlaşma ve hasat süresini kısaltan rüzgârlar bir ihsandır.

Isı, elektrik, mekanik, kimyâsal, nükleer, manyetik, kinetik ve potansiyel enerji hayâtın bir parçasıdır.

Kırmızı toprak, orman, çöl, bozkır, kahverengi ve kara topraklar, farklılık arzetmekle birlikte doğanın bir güzelliğidir.

Dağ, taş, akik, yeşim, yıldız, amazon, amber, mercan, bakır, yakut, zümrüt, safir, mermer, granit, alçı vs. bir süstür.

Milyonlarca canlı çeşidi, kara ve sudaki hayvanlar, havada uçan mahlûklar, çiftliklerde, ormanlarda yaşayan, bildiğimiz ve bilmediğimiz birçok hayvanlar kıymettir.

Canlıların ikinci grubunu oluşturan bitkiler, çam, köknar, ladin, kavak gibi ağaçlar, karada yetişen yosunlar, kamışlar, saksıdaki çiçeklerden tutun, damarsız, damarlı, tohumsuz bitkiler, sert çekirdekli, yumuşak çekirdekli, sert kabuklu, üzümsü, tropik meyveler, ceviz, badem, fındık, kestane, elma armut, vişne gibi bitkiler birer zînettir. Rabbimizin nîmetidir. Kâinatta bulunan bütün varlıklar, kendi konumlarına göre kulluk yaparlar Cenâb-ı Hakk’a. “Çünkü göklerde ve yerde olan her şey Rahmân'a baş eğmiş kul olarak gelecektir.” (Meryem, 93.) Kâinât bir uyum içindedir. Sanki âlem bir âile. 

Hiçbir şeyi boş yere yaratmayan Mevlâ tabiatin bozulmasına râzı değildir. Ağaç kesmek, beslenmek için aşırı avlanmak ekolojik dengeyi bozar. Bilinçsizce avlanmak, kaynaklarımızı tasarruflu kullanmamak, CFC gazları olan ürünleri kullanmak, GDO'lu ürünler tüketmek, biyoteknolojiyi zarar verecek tarzda kullanmak ekolojik yapıya zarar verir.

Evrende, insandan semâya, hayvanlardan denizlere kadar bütün eşyâda hassas dengeler vardır tefekkür eden akıl sâhipleri için. Hâlik-ı Zü’l Celâl’in yaratışının delillerini gösteren birer mûcize, îman hakîkatidir.

“Onun hak olduğu meydana çıkıncaya kadar varlığımızın belgelerini onlara hem dış dünyâda ve hem de kendi içlerinde göstereceğiz. Rabbinin her şeye şâhit olması yetmez mi?” (Fussilet, 53.)

İnsanı insan yapan, ona şuur âleminde neşv ü nemâ bulduracak, yeşertecek rûhânî tefekkürdür.

Hazreti Âişe Radıyallâhu anhâ vâlidemiz, nakleder:

“Bir gece Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bana:

- “Ey Âişe! İzin verirsen, geceyi Rabbime ibâdet ederek geçireyim.” dedi. Ben de:

- “Vallâhi Sen’inle berâber olmayı çok severim, ancak Sen’i sevindiren şeyi daha çok severim.” dedim.

Kalktı, abdest aldı ve namaza durdu. O kadar ağladı ki, sakalları, elbisesi, secde ettiği yer ıslandı. Bilâl (ra) ezan okumaya geldi. Âlemlerin Efendisi’nin ağladığını görünce, O’nun mahzûniyetini merâk ederek:

- “Yâ Rasûlallâh! Allah Teâlâ sizin geçmiş ve gelecek bütün günahlarınızı bağışladığı hâlde niçin ağlıyorsunuz?” deyince:

- “Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurdu. Bu gece öyle âyetler indirildi ki, onu okuyup da üzerinde tefekkür etmeyenlere yazıklar olsun!” dedi ve şu âyeti okudu:

“Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akl-ı selîm sâhipleri için (Allâh’ın birliğini ve azametini gösteren) kesin deliller vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her an) Allâh’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkür ederler ve: Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen’i tesbîh ederiz; bizi cehennem azâbından koru! (derler).” (Âl-i İmrân, 190-191.)

Kâinâtı Cenâb-ı Hakk insan için, insanı da Zât’ına kulluk için yaratmıştır. Bu değerin idrâkinde olan insan, “İnsanların hepsi Allâh’ın ıyâli [ev halkı] gibidir. Allâhü Teâlâ’nın en çok sevdiği kimse, O’nun ıyâline [insanlara] en faydalı olandır. Allâhü Teâlâ’nın en buğzettiği kimse de, Onun ıyâline iyilik etmeyendir.” hadîs-i şerîf’ine istinâden, inançsızın bile hidâyetini ister. Hem Uhud gazvesinde, hem de Taif seferinde ezâ gören Efendimiz'in (sav) dişleri kırılmış, yanağı yaralanmıştı. Bir yandan yüzündeki kanları siliyor, bir yandan duâ ediyordu: “Allâh’ım, Sen kavmimi bağışla! Çünkü onlar bilmiyorlar.”

Beşer olan insanlar aynı hayâtı paylaşmaları sebebiyle ortak bir değer taşımaktadır. “Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabîleler hâline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Allah bilendir, haberdardır.” (Hucurât, 13.) Renk, şekil ve biçim ayırımı yapmaz dînimiz. Farkı sâdece Allah korkusunda görür. Îmanları sebebiyle de mü’minlerin kardeş olduklarını beyân eder: “Şüphesiz mü’minler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah'tan sakının ki size acısın.” (Hucurât, 10.)

Yardımlaşmalarını ister:

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velîleridir; iyiyi emreder kötülükten alıkorlar; namaz kılarlar, zekât verirler, Allâh'a ve Peygamberine itâat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakîmdir. Allah mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, temelli kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler, Adn cennetlerinde hoş meskenler va’detmiştir. Allah'ın hoşnûd olması en büyük şeydir. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe, 71-72.)

Mü’minlerin birbirlerine duâları:

“Onlardan sonra gelenler: “Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde mü’minlere karşı kin bırakma. Rabbimiz! Şüphesiz Sen şefkatlisin, merhametlisin" derler.” (Haşr, 10.)

Birbirleriyle sımsıcak dost olurlar. Kusurlarını bağışlarlar, kini buğzu atarak bir âile olurlar:

“İyilik ve fenâlık bir değildir. Ey inanan kişi: Sen, fenâlığı en güzel şekilde sav; o zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kişinin yakın bir dost gibi olduğunu görürsün.” (Fussilet, 34-35.)

Temmuz 2019, sayfa no: 4-5-6

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak