Ara

Kadîm Bir İletişim Vasıtası Gönül Anteni

Televizyon, çağımızın en mühim iletişim araçlarından. Aynı zamanda dünyada şu anda uluslararası iletişimin temel vasıtası da yine televizyon. Bu gücünü hesaba katarak düşünürsek "erdemli insan" olmanın özelliklerinin anlatılabileceği ne de güzel bir vasıta aslında. Bunun için reyting gayesi, yayıncılığın en büyük hedefi olmamalıdır. Ve bunun için ahlâka uygun olmayan hayat kesitlerini özendirici görüntüler ve bilgiler ekrandan dünya semasına yayılarak onu kirletmemelidir. Hiddet, şiddet duygularını körükleyen, kalp madenimizi sıkan, daraltan filmler gösterilmemelidir. Güzel bir şöhret değil ama ABD'den sonra dünyanın en fazla televizyon izleyen toplumu olduğumuz söyleniyor. Amacı, dünyanın yaratılışına sebep olan sevgiyi yaymak, insanlar arasındaki şefkat ve merhamet duygularını derinleştirmek adına hakiki ilim ve irfan sahibi bir neslin zuhurunu temin etmek olan bir zihniyet için, bütün kitle iletişim araçları ve bilhassa televizyon bulunmaz bir nimettir. Bu bakımdan, yayıncısı ve seyircisiyle yeni bir şuura ihtiyacı var iletişim dünyasının. Modern iletişim vasıtalarının tarihine bakacak olursak ilk keşiflerin üzerinden çok da uzun zaman geçmemiş. Önce 1 852'de Mors alfabesine dayanan telgraf, sonra 1782'de ancak 800 metrelik bir alana ses götürebilen ilk ilkel telefon ve 1876'da da uzun soluklu telefonun icadı. 1865'de radyonun teorisi, 1898'de de sesi gelmeye başladı. 1923'te yüksek frekanslarla bütün dünya artık ses duyabiliyordu. O günlerde Türkiye'de radyo, bir imtiyaz vasıtası hâline gelmişti. Emaneten elden ele dolaşıyor, halk bir araya gelerek parlamenterlerin konuşmasını radyodan dinliyordu. Dedelerimizin yaşadığı devre göre bu bir hayaldi. Mısır'da bir hafızın okuduğu Kur'ân'ın bir mahallede dinlenilmesi, kıyamet alameti olarak anlatılıyordu. Batılılar, uzun süre "Acaba bu kutunun içerisinde cin mi var?" diye tartıştılar. 1926 yılında televizyon icat edildi. Artık sese siyah beyaz da olsa bir de görüntü eklenmişti. İlk kısa metraj film 1927'de gösterildi. Türkiye televizyonla 1970'te tanıştı. Birbirlerine öyle kaynaştılar ki bazılarımız için mutfağındaki yiyecekten kravatının rengine kadar tek ideal örnek televizyonun kendisine fısıldadığı oldu. Teknik ilerledi, yerden 36.000 Km. uzaklıkta dünyadan alınan sinyaller, yere aktarıldı uydu vasıtasıyla. 1945 yılında uydunun altyapısı oluşturuldu 1962'de de, uydu vasıtasıyla yayına geçildi. 1973'te artık televizyonlar uydu ile yayın yapar oldular.. Kabloyla 45 televizyon yayına geçti. 2003 yılı itibariyle Ülkemizde 16 adet ulusal, 15 bölgesel ve 225 yerel televizyon kanalı kuruldu. Radyo ise, 36 adet ulusal, 104 adet bölgesel ve 1273 adet yerel sayıya ulaştı. Çağdaş iletişimin tarihçesi böyle. Ama insanlık tarihinin hakiki iletişim macerası çok daha derin. Efendimiz (sav.) Veda Hutbesinde:"Burada bulunanlar bulunmayanlara sözlerimizi nakletsinler." buyurdu. Asırlarca bu emir çeşitli usullerle yerine getirildi. Hz. Ömer (r.a.) Medine-i Münevvere'de bir Cuma günü hutbe okuyordu:"Ya Sariye Dağa!, Dağa!.." diye nida ettiler. Meğer Hz. Sariye'ye İran'da cihat ederken askerlerle, arkadan kendilerini kuşatan düşman güçlerini haber verirmiş. Mesafe iki aylık yol.. Emir Buhari'nin (k.s.) muharebe esnasında ikinci Bayezid'in ordusunun yetişmesi ve mağlubiyeti engellemesi gibi birçok hadise hatıramızda canlanır. Dedem Mustafa Hulusi (k.s) Hazretlerine Yahyalı'da görev yapan bir daire amiri:"Mustafa Efendi, seninle kalben her gün yarım saat konuşalım." der. Konya'da Dişçi Baba diye maruf Hacı Mehmet Lekesiz (k.s), gönül ehli evlatları vasıtasıyla Sami Ramazanoğlu (k.s) Hazretlerinin haberlerini anında kendilerine bildirirler. Sami Ramazanoğlu (k.s), torunlarının düğününde bir başka evde bulunuyordu. Ustazımız: 'Bizi Efendi Hazretleri istiyor' dediler. Yahya Efendi, talebelerinden birini hediye olarak iki seccade ile Bor'da bulunan Kuddusi Veli Hazretlerine gönderir. Elçi, seccadelerden birini kendisine bırakır, bir diğerini Hazret'e takdim eder. Efendi Hazretleri, yanı başında bulunan dolaba dönerek:"Yahya Efendi, gönderdiğiniz seccade bir miydi, iki miydi?" der. Heybesine seccadeyi yerleştiren elçi der ki:"Birbirinize böyle yakındınız da niçin bizi vasıta kıldınız?" Bu misalleri, ta Adem (a.s.)'dan bu zamana kadar arada telgraf, telefon, mektup, mesaj, cep telefonu, radyo, görsel cihaz ve internet ağları bulunmadan gönül frekansı ile kurulan iletişim anlatmakla bitmez. Bunların kullandığı iletişim vasıtası, Kaf Suresinin 16. ayet-i celilesiydi:"Andolsun, insanı biz yarattık. Ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız." "ve lekad halakne'l-insâne ve na'lemü mâ tüvesvisü bihî nefsüh, ve nahnü akrebü ileyhi miri habli'l-veriyd" Bu manevi cihazlarla kurulan alaka ve ses, bu dünyanın sesi ve cihazı değildir. "Hani o gizli bir sesle Rabbine niyaz etmişti." Meryem Suresinin 3. ayeti celilesinde Zekeriya (a.s.) gönül anteniyle konuşmuştu Rabbıyla:"iz nâdâ rabbehu nidâen hafiyyâ: kâle rabbî.." Onun kalbi iletişim için kurulan binlerce manevi antenden biriydi sadece. Yalvarış ve yakarışlarımız naz ve niyazlarımız, bu antenle değilse ne iledir? Kul niyaz eder, Rableri de cevap verir: "Kullarım Sana, Beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit, dua edenin dileğine karşılık veririm." (Bakara, 186: 1ve izâ se'eleke ıbâdiy anniy feinniy kariyb, üciybü da'veted-dâ'ı izâ de'ân ...") Mü'min ibretle bakar. Çünkü Rasulullah'ın (sav) her bakışı ibretti. Sadra Cenab-ı Hakk kalb, ruh, sır, hati ve ahta alıcısını yerleştirmiştir. Alem-i emr'in yanında beş de "alem-i halk" su, hava, ateş, toprak ve nefis de mevcuttur. Bunların hepsi bir İlahi alıcıdır. "Allah kimin gönlünü İslam'a açmışsa o, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir? Allah'ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! işte bunlar apaçık bir sapıklık içerisindedirler." (Zümer, 22). Yapısı madde olan görsel cihazın alıcısı bozuk olursa, görüntüyü tam yansıtamaz, çarpıtır. İlahi kudretle yapılan bu vücut binasının manevi alıcıları da kirle, pasla bozulursa, kudsi alemden hiçbir görüntüyü yansıtmaz. "Benim bildiğimi bilseydiniz çok ağlar, az gülerdiniz. Yataklarınızda rahat edemezdiniz." diyerek Efendimiz (sav) gayb alemine, on sekiz bin aleme, ahiret hayatına işaret buyuruyordu. Kabri, mizanı, sıratı basiretle manevi cihazlarla seyrediyordu. Hendek muharebesinde:"La ilahe İllallah deyin, İran ve Bizans sizin olacak." müjdesini vahiy ile veriyordu. Kitaba ve Sünnete bağlı ulemayı kiram ve evliya-yı izam da ilhamla alem-i gayb, alem-i ceberut ve alem-i lahut'dan haber verirler. Sadıklar, teslimiyet, muhabbet ve rabıtayla Fahr-i  Kainat'ın (sav) mübarek gönlü vasıtasıyla, ilahi alemden haber alır. "Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz." (Hucurat,6) Her duyduğumuz söze kulak verme yanlışlığıyla araştırma yapmadan gıybet, haset, kovuculuk ve sair kötü ahlakla yönelip kalp antenlerimizi bozmamaya itina gösterelim. Cenab-ı Hak, hepimize, ilahi görüntüleri çarpıtmadan yansıtan selim bir kalp nasip etsin inşallah. Hamd olsun âlemlerin Rabbi olan Allâh'ımıza...
Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi (ks)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak