Ara

Kader

Kader

Kader, Allah Teâlâ’nın hükmüdür. Allah Teâlâ’nın emri, takdîr edilmiş bir kader, kesin bir hükümdür. (Ahzab, 38.) Kader, Allahü Teâlâ’nın, olacak şeyleri ezelde bilmesidir. Kazâ, kaderde bulunan şeyleri zamânı gelince yaratmasıdır. Allah her canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir. Hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuzda)dır. (Hud, 6) Allah, dilediğini siler, dilediğini değiştirmez. Ümm-ül-kitab (levh-i mahfuz) O’ndadır. (Ra’d, 39) Duâ ile değişeceğine Aleyhissalât ü Vesselam Efendimiz işâret buyurur. Hadîs-i şerifde, “Kazâ-i muallakı hiçbir şey değiştirmez. Yalnız duâ değiştirir.” (Hakim) Kaderin levh-i mahfuzda yazılması kazâdır. Belâ kazâ-i muallak ise, o kimsenin duâ etmesi de takdîr edilmişse, duâ eder, kabûl olunca belâyı önler. Duânın belâyı önlemesi de kazâ ve kaderdendir.

İnsan hatırına gelenden mes’ul değildir. Gerçekleşecek olandan da sorumlu değildir. Mes’ul olduğu ancak niyetidir. Meselâ: Kalender Camii’ne gitmek gönlüne düşer, gitmek için arabaya binmesi kasıt, niyet ve ameldir. Ama ne var ki yolda telefon çalar, ‘eve dön, bir sıkıntı var’ derler ve niyetini gerçekleştiremez.

İmâm-ı Rabbânî (ks), Mevlânâ Bedreddîn’e yazdığı mektuplarında, kazâ ve kader’in sırlarına dâir dikkat çekici şu bilgileri vermektedir:

“Allah Teâlâ, kazâ ve kaderin sırlarını (incelik ve gizliliklerini) kullarından havâs zümresine (seçkin kullarına) açtı, bildirdi. (Ancak sebep ve hikmetleri kavrayamayıp) doğru ve orta yoldan sapmaları mümkün olduğu için, avamdan (halktan) da bunu gizledi.”

“... Kazâ ve kader mevzuu, insanı hayrete düşüren, şaşırtan durumların çokça bulunduğu meselelerdendir. Bunları gören kimselerin pek çoğunda, bozuk düşünce ve hayâller ağır basar.”

“... Diğer hususlarda olduğu gibi, kazâ ve kader inancında da orta yolu tutan topluluk, Ehl-i Sünnet câmiâsıdır. En doğru ve en sağlam yol da onların tuttukları yoldur; kurtuluş yolunu bulmaya onlar muvaffak olmuşlardır.”

“Allah onlardan da, onlardan öncekilerden (seleflerinden) de, onlardan sonra gelenlerden (haleflerinden) de râzı olsun. Bunlar ne ifrâta ne de tefrîte sapmışlar, (aşırılıklardan uzak, mu’tedil olanı) orta yolu seçmişlerdir.”

Gene İmâm-ı Rabbânî (ks) hazretleri anlatıyor:

Kazâ iki kısma ayrılır:

a) Kazâ-i muallak: Askıda olup, değişmesi mümkün olan kazâ.

b) Kazâ-i mübrem: Kesinleşmiş, değişmesi ve kaçınılması imkânsız olan kazâ.

Tebdil ve tağyir ihtimâli yani değişme, başka bir hâl alma durumu ancak muallak olan kazâdadır. (Allâh’ın ezelî hükmünün yerine gelmesi, takdîrinin olması, bir başka ifâdeyle kaderin fiilen ortaya çıkması demek olan kazâda değişiklik, sâdece kazâ-i muallaktadır, mübrem olanda değil.) Duâ ile belâları def ediniz buyuruyor Aleyhisselât-u Vesselâm Efendimiz. Şam-ı Şerif’te şöyle bir hâdise gerçekleşir: “Sâmi Efendi Hazretleri yanına bir dostunu alır. Şam’ın sokaklarını bir bir tanıyormuş gibi ara yollardan geçer. Bir hâneye girer. O mahalde toplanan meczuplardır. Onlara der ki: “Türkiye’nin başına büyük bir belâ geliyor. Duâ edin de bu musîbet kalksın.” Meczuplardan biri ayağa kalkar, bir dâire çizer, o dâireyi bölümlere ayırır. O bölümden birini eliyle def eder. ‘Haydi Sâmi Efendi, kurtuldunuz’ müjdesini verir.

Medîne’de Harrâni Hazretleri dostlarından birine ‘ben Türkiye’ye gidiyorum, Çemberlitaş’a çekilen Orak Çekiçli bayrağını indireceğim’ der. Hâkikaten de indirir, büyük bir sıkıntının kalkmasına vesîle olur.

Bu gülistan bahçesinde gerçi yüzbin gül biter

Bu gülistandan haber vermeye birkaç gül yeter

Üstâzımızdan şu hâtırayı nakletmeden geçemeyeceğim. Duâlarıyla ne büyük sırların tecellî ettiğini bildirmek isterim. Tıbben çocuğu olması mümkün olmayan bir âileye şifâ âyetlerini okuduğu su ile altı tane çocuğu meydana geldiğini gözlerimizle gördük.

Vefâtına yarım saat kala, kanser hastalığına yakalanan Abdurrahman Gürses hocamıza şifâ ayetlerini okur Sâmi Ramazanoğlu (ks). Kulağına eğilerek “Daha çok Kur’ân okuyacaksın ve okutacaksın” der. Hocamız yirmi sene daha yaşar.

Kazâ-i mübremde tebdilin de tağyirin de yeri yoktur; değişmesinin, bozulmasının imkân ve ihtimâli olamaz.

Noksan sıfatlardan uzak, kemâl sıfatlarla muttasıf olan Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

‘Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullarıma asla zulmedici değilim.’

Bu âyet-i kerimedeki (değişmeyeceği belirtilen) kazâ, kazâ-i mübremdir.

Kazâ-i muallak için de şöyle buyrulmuştur:

‘Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sâbit bırakır. Bütün kitapların aslı O’nun yanındadır.’

 

Mart, 2015

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak