Ara

İslâm Birliği Üzerine Mülahazalar

Müslümanların işbirliği yapması, onların bir araya gelmesi hususundaki talep kendisine Müslümanım diyen herkesin hakkıdır... Dahası böyle bir talepte bulunmak Müslümanlığını ileri sürerek ortaya çıkmış olan kimsenin üstüne düşen bir vecibe de sayılabilir, sayılmalıdır. Önemli olan bu talebe tekabül eden cevabın bulunabilmesinde...

Bu gibi durumlarda (bazı somut ihtiyaçlara somut cevaplar arama mecburiyetiyle karşı karşıya kalınması halinde) geliştirebileceğimiz cevapların genel kabul görmeyebileceği veya daha kötüsü elde edilen cevapların küçümsenebileceği hususundaki uzlaşmazlığı göze almak gerekiyor. Karşımızdaki meselenin çapraşık gibi görünen yapısına belki de çok sade ve basit bir cevapla karşılık verilebilir. Bu da, çapraşık cevaplar bekleyenleri sukutu hayale uğratabilir.

Müslümanların birleşmesi gibi, İslâm âleminin yüzyıla yakın bir zamandan beri hasretini çektiği bir beklentinin, dünyanın hâlihazır gidişatı karşısında basit bir cevabının bulunabileceği hususundaki fikir belki de çoğumuzun kafasını karıştırıyor. Bu yüzden de meselenin çapraşıklığı kadar çapraşık cevaplar arama temayülünü taşıyor olabiliriz.

Öte yandan, zihinlerde teorik veya ütopik bir mesele olarak yer etmiş olan bir hususa pratik (ameli) bir cevapla yaklaşıldığında konunun bayağılaşma tehlikesi de her an karşımıza çıkabilecek ihtimallerdendir. Zihnimizde karmaşıklaştırdığımız bir mesele, basit bir hal tarzı ile cevaplandırıldığında sıradan, alelade hale gelecek, "mesele olma değerini (daha cafcaflı bir deyimle haysiyetini) kaybedecek ve şimdi söylediğim gibi belki de bazılarının gözünde bayağılaşacaktır.

Belki değindiğim bu sebeplerden dolayı olsa gerek, bazı Müslümanlar, İslâm âleminin birleşmesi hususunda çareler öngörürken meselâ İslâm Ortak Pazarı kurulmasından, bunun arkasından ortak para biriminin gerçekleştirilmesinden bahsedebilmiştir. Bu suretle birliğini kurmuş olan İslâm ülkeleri, savunma ihtiyacını karşılama zımnında, Kuzey Atlantik Paktı Teşkilâtı'na benzer bir örgütlenmeyi örnek olarak öngörmüştür.

Müslümanların işbirliğinin sağlanması zımnında onlara Ortak Pazar zeminini işaret etmek karmaşık bir "mesele”nin gerektirdiği karmaşıklıkla ortaya çıkma anlamına geliyor, Böyle bir Ortak Pazar'ın kurulması kuşkusuz ki, meselenin zorluğu ölçüsünde uzun ve karmaşık süreçlerden geçmeyi de zorunlu kılıyor! Böylece, "İslâm Birliği" sözleri, bizim öngördüğümüz hal tarzı karşısında yücelmiş (ulaşılmaz) bir hale ve mevkie dönüşmüş oluyor. Ama biz bu yücelmiş âlem içinde fikir imal edip dururken birileri kalkıp bize sorsa ve: "İyi de, efendiler, Ortak Pazar talebinde bulunan bir Müslüman ülke çıktı da, bu talebi biz geri mi çevirdik?" dese, buna verilecek cevabın mantık örgüsü ne kadar güçlü olursa olsun, tatmin edici bulunmayacaktır. Çünkü Ortak Pazar, kurulursa bir ihtiyacın cevabı olarak kurulur; yoksa ona olan ihtiyaç o kurulduktan sonra hâsıl olmaz.

O Halde Ne Yapmalı?

"İslâm Birliği"nden vaz mı geçelim? Bence soru böyle sorulmamalı. Konuya "İslâm Birliği"ni kuralım veya bundan vazgeçelim biçiminde yaklaşmak yanlış olur. İslâm Birliğinden vazgeçelim demek ne kadar tehlikeli ise, konuyu illâ bu bağlam içinde ele almak da o ölçüde yanlış kaçar. Çünkü bu durumda, pratik bir konu, birden ütopik bir boyuta çekilmiş olur.

Bizden (Müslümanlardan) İslâm'ın müstakbel devleti hakkında, onun iktisadî yapısı ve çeşitli Müslüman topluluklarının birbirleri ile geliştirecekleri çeşitli siyasî ve iktisadî münasebetlerin yapısı hakkında apriori fikirler geliştirmemiz beklenmiyor. Bizden beklenen husus, Müslümanların aktüel ihtiyaçlarının İslâm'ın öngörüleri doğrultusunda karşılanmasıdır. Bu konularda, öteki dünya sistemlerinde olduğu gibi, İslâm'ın hazır modellerini bulma şansını bizzat İslâm'ın kendisi bize vermiyor.

Bu, İslâm'ın sürekli yaşayan, her ortamda yaşayabilen dinamizminden ileri geliyor. Değişen hayat şartları sabit modelleri eskitir. Ama İslâm'ın sabit İlkeleri, değişen hayat şartları altında kendine has modellerini sürekli biçimde yeniden ve yeniden ihdas edebilecek esnekliği taşıyabilecek güçte ve mahiyettedir. Bu itibarla, İslâm'ın toplum düzeni değişen her hal ve şartta yeniden ve yeniden kurulabilir.

Böylece önümüze aktüel ve gerçekleştirilebilecek (feasible) bir hedef koymamız gereği ile karşı karşıya bulunduğumuz anlaşılmaktadır. Birilerinin, hâlihazırda kimsenin ihtiyaç duymadığı İslâm Ortak Pazarını kurmasını veya ortak para birimini tedavüle koymasını beklemenin yerine, Müslüman ülkelerde yaşayan insanların kendi aralarında iktisadî ve ticarî ilişkilerini sıkılaştırmaya ağırlık vermesi, bu ülkeler arasında insanların, malların, emeğin serbest dolaşım imkânlarının araştırılmasına öncelik verilmesini düşünmek akla daha yakın gelmektedir. Bu hususlar hâlen İslam ülkelerinin aktüel ihtiyaçları arasında yer almaktadır. Burada önceliğin belki de sadece kısır çekişmelere müncer olabilecek siyasî hedeflere değil, fakat insanların doğrudan münasebetlerini sağlayacak olan iktisadî ve ticarî bir düzleme oturtulduğu, bu temel üzerinde yürütülecek münasebetlerin siyasî hedeflere ulaşılmasını da sağlayabileceği düşünülmelidir.

İnsanların, malların, emeğin serbest dolaşımının sağlanması ise bu ülkelerin gümrük birliğini gerçekleştirmek üzere mutabık kalmalarıyla kuvveden fiile çıkarılabilir. Böylece her ülke kendi gelenek ve görenekleri bağlamında serbest kalacağı gibi, ülkeler arasında liderlik yarışı yerine, hayırda yarışmanın önünü açmak da imkân dâhiline girmiş olabilecektir.

Rasim Özdenören (Ocak 2017)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak