Ara

İncitme İncinme

İncitme İncinme

Hayat Düstûrumuz Kur’ân, hiçbir şeyi boşuna anlatmaz. Onun bize anlattığı her şeyde sayısız hikmet, ibret ve ders vardır. Onun geçmişten bahsettiği kıssalar da öyledir. Hepsi mesaj yüklüdür. Zîrâ Kur’ân bir târih kitâbı değildir ki geçmiş hakkında bize sâdece bilgiler versin!

Sözgelimi Kur’ân bize, Hz. Süleyman aleyhisselâmın ordularıyla bir karınca vâdisinden geçerken kraliçe karıncanın söylediği ve Hz. Süleymân’ın da anlayıp güldüğü karınca sözünden bahseder:

Sonunda Süleyman, karıncaların bulunduğu vâdiye geldiklerinde bir karınca: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleymân'ın ordusu farkına varmadan sizi ezmesin” dedi. Süleyman, onun sözüne hafifçe güldü ve: ‘Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nîmete şükürde, hoşnûd olacağın işi yapmakta beni muvaffak kıl. Rahmetinle, beni iyi kullarının arasına koy’ dedi.1

Bu anlatımda karıncaların da dilinin olduğu mesajı vardır. Yine bu anlatımda karıncaların da diğer hayvanlar gibi bir ümmet olduğu, organizeli bir hayatlarının olduğu bildirilir. Öte yandan Yüce Allâh’ın lütfuyla kendisine kuş dili öğretilen, emrine verilen rüzgâr sâyesinde uzun mesâfeleri kısa zamanda kateden, kuşlar gibi cinleri de emrinde çalıştıran ve cisimleri çok uzak yerlerden bir anda getirme gücüne sâhip olan Süleyman Peygamber’in karınca dilini de anladığı bildirilir. Yüce Allâh’ın lütf u keremiyle insanın nice ikramlara mazhar olabileceği mesajı verilir.

Yanısıra bu anlatımda gereksiz yere karıncayı bile incitmemenin/ezmemenin, bir varlığa zarar vermemenin gerekli olduğu mesajı vardır. Zîrâ hayvanıyla, bitkisiyle, cansız varlıklarıyla bütün mahlûkât Yüce Allâh’ın emânetidir. Her varlık kendi diliyle, kendi hâliyle Yüce Yaratıcısı’nı tanır, isteyerek O’na boyun eğer, yaratılış gâyesine göre vazîfesini yapar ve Rabbini tesbîh eder. Karınca da o tesbih kervânının bir parçasıdır, o tesbih korosunun bir bireyidir. Ona zarar vermek, tesbîh eden bir topluluğa zarar vermek demektir.

Nitekim bir hadiste anlatıldığına göre, bir peygamber karınca yuvası üzerinde uyumuş, uykuda kendisini bir karınca ısırdı diye, emretmiş yuvayı yaktırmıştı. Bunun üzerine Yüce Allah onu, ‘demek sen tesbîh eden bir topluluğu hem de yakarak yok ettin öyle mi?’diye uyarmıştır.2

Karınca ki, ilk etapta insana doğrudan bir faydası olmayan küçücük bir hayvandır. Ancak o da varlıklar âleminde boşuna yaratılmamıştır. Cüssesinin küçüklüğüne rağmen çalışkanlıkta örnek oluşu yaratılış hikmetlerinden sâdece biridir. Yüce Yaratıcı, her şekilde çok çeşitli ve farklı varlıklar yaratarak erişilmez kudretini göstermiştir. Aslında her varlık, O’nun varlığının ve eşsiz kudretinin delillerindendir. Karınca da onlardan sâdece biridir.

Rivâyete göre, Hz. Süleyman (as) ile aynı adı taşıyan Kânûnî Sultan Süleymân’ın saraydaki meyve ağaçlarına karıncalar musallat olur. Bahçıvanlar onların itlâf edilmesinin gerekli olduğunu söyleyince Sultan, zamânın şeyhülislâmı olan ‘Ebu’s-Suud Efendi’ye bir soralım’ der. Ve konunun nârinliği sebebiyle şöyle ince bir beyitle meseleyi şeyhülislâma sorar:

Dırahta ger ziyân etse karınca/Günâhı var mıdır anı kırınca?

Ebu’s-Suud Efendinin cevâbı da ince ve hikmetlidir:

Yarın Hakk’ın dîvânına varınca/Süleyman’dan hakkın alır karınca.

Aslında bu bakış açısı karıncanın şahsında tüm varlıklaradır. Îman adamı, yaratılan tüm her şeyi Yaratan’dan dolayı sever ve onun varlığını korur. Zîrâ Kâinatta hiçbir şey hikmetsiz, anlamsız ve boşuna yaratılmamıştır. Yüce Allâh’ın geniş arzında her varlığa yer vardır. Önemli olan, her şeyi yerli yerine koyabilmek ve yerindeki hikmeti görebilmektir.

Elbette bu varlıklar dünyâsında insanın çok daha ayrı ve özel yeri vardır. Zîrâ o, yeryüzünün halîfesidir ve kâinatta her şey insan için yaratılmış ve onun emrine sunulmuştur. Her şey insan için, insan da Rabbi için, O’nu tanımak ve O’na kulluk yapmak için yaratılmıştır. Bu sebeple insanın da saygınlığı vardır. Bunun için insanın yaşama hakkı, en temel ve en başta gelen haklarındandır. Ne var ki bugün, karıncayı bile gereksiz yere incitmemeyi emreden bir dînin müntesipleri olan Müslümanlar, acımasızca birbirlerini öldürebiliyorlar!

İşte insanımıza göçmen kuşlar için, sokak hayvanları için özel vakıflar kurduran bu ruhtur. İstanbul Koca Mustafa Paşa Câmii’nin avlusunda bir sütunun üzerinde su fıskiyeleri akar. Kimler için? Câmi avlusuna misâfir olan kuşlar için. Onlar aşağıda bulunan câmi cemâatinden ürkmeden ve korkmadan sularını içsin diye su fıskiyesi sütunun tepesine yapılmıştır. Eşsiz sanat hârikası kuş evleri de bu merhamet duygusunun bir yansıması değil midir?

O halde affedilmek için affetmek gerekir. Merhamete ermek için merhamet etmek gerekir. İncinmemek için incitmemek gerekir. Bütün bunlar için de dünyâ hayâtını kendimizden ibâret görmemek, etrâfımızdaki her varlığa değer vermek gerekir. Peygamberimiz’in (sav) de bizden istediği budur: Yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.3 Hadisteki göktekilerden kasıt meleklerdir. Onların merhamet etmesi ise duâ ve istiğfarda bulunmaları; Yüce Rabbin emri ve izniyle insanlara yardımda bulunmaları ve onları korumaları; rahmet yağmurlarını yağdırmaları; hayır nefesleriyle mü’minleri iyiliğe yönlendirmeleridir.Melekler ise Rabblerini överek tesbîh eder ve yeryüzünde bulunanlar için O'ndan bağışlanma dilerler.4

Arşı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rabblerini överek tesbîh ederler; O'na inanırlar. Mü’minler için: «Rabbimiz! İlmin ve rahmetin her şeyi içine almıştır. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla; onları cehennemin azâbından koru.» diye bağışlanma dilerler.5

Bu gerçekleri Şâir Bestami Yazgan ne güzel ifâde eder:

Çiçeklerle hoş geçin,
Balı incitme gönül.
Bir küçük meyve için
Dalı incitme gönül.

Konuşmak bize mahsus,
Olsa da bir güzel süs,
‘Ya hayır de, yâhut sus.’
Dili incitme gönül.

Sevmekten geri kalma,
Yapan ol, yıkan olma,
Sevene diken olma,
Gülü incitme gönül.

Başın olsa da yüksek,
Gözün enginde gerek,
Kibirle yürüyerek
Yolu incitme gönül.

Mevlâ verince azma,
Geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma,
Külü incitme gönül.

Dokunur gayretine,
Karışma hikmetine.
Sâhibi hürmetine
Kulu incitme gönül.

Dipnotlar:
1 Neml, 18-19.
2 Buharî, Müslim.
3 Ebû Davûd, Tirmizî, Ahmed b. Hanbel.
4 Şûrâ, 5.
5 Ğâfir, 7.

Ağustos 2019, sayfa no: 8-9-10

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak