Ara

İlim İrfan Merkezleri: Tekkeler

İlim İrfan Merkezleri: Tekkeler
 
Tekke, velâyetin sırrına erildiği, Cenâb-ı Hakk’a kavuşmak için rûhun eğitildiği bir medresedir. İman; İslam ve istikametin gerçek manada yaşandığı bir okuldur. Kalbin temizlendiği, nefsin mutmainne haline geldiği, ahlâk-ı hamîdenin, edeb ve terbiyenin talim edildiği bir mekândır. El ile, dil ile, imanın en zayıf kısmı olan kalben, küfür ve isyana buğzun yapıldığı bir yerdir. Cömertlerin ve ihsan sahiplerinin, âhirete hazırlık yapanların yer tuttuğu; Cennet nimetlerinin, tecelli ve varidatın, Hakk Teâlâ’dan gelen ikramların yaşandığı bir merkezdir. Fussilet suresinin 31. Ayet-i Celîle’sinde, “Size orada nefislerinizin hoşlanacağı şeyler var. Hem size orada, canınızın çektiği her şey var.” buyrulan maddî ve mânevî nimetlerin sunulduğu ziyafet sofrasıdır. Tekke, “Cennet bahçesine uğradığınız zaman meyvelerinden yiyiniz.” Hadîs-i Şerif’inde Rasûlullah’ın (sav) buyurduğu, zikir halkalarının kurulduğu melek enis bir meclistir. Tekke, Kabe-i Muazzama’nın, Ravza-ı Mutahhara’nın, Kuds-i Şerif’in şûbesi, velilerin Cebel-i Tûr-i Musa’sıdır (as). Açların, susuzların, muhtaçların, gariplerin, kimsesizlerin bakım yeridir. Kur’ân-ı Kerim’de:“O evlerde ki, Allah (cc), onların yükseltilip yüceltilmesine ve içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir. Onlar da sabah ve akşamüstleri O’nu tesbih ederler. Nice yiğitler ki, ne ticaret, ne de alışveriş kendilerini, Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin kıvranacağı günden korkarlar. Çünkü Allah (cc), kendilerine işledikleri işlerin en güzeliyle ecir verecek, lütfundan da fazlasını verecektir. Ve Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.” (Nur / 36-38) âyetinde geçen tevhidin, taatin, zikrin, yaşandığı gönül yerleridir. Kehf Suresi’nin 28. âyet-i celilesinde, “Kendin de o kullarla beraber sabret ki, (onlar), sabah akşam (her zaman) Rabbine dua eder, cemalini isterler / hoşnutluğunu elde etmeye çalışırlar. Sen dünya süsünü arzu ederek, onlardan gözlerini ayırma ve o kimseye boyun eğme ki, onun kalbini zikrimizden gafil bırakmışız, o, keyfinin ardına düşmüş ve işi-gücü haddini aşmak olmuştur.” beyan buyurulan; vücutların kıyamda, bellerin rükûda, başların secdede olduğu; ellerin duaya kalktığı, dünyaya meylin bittiği, gönüllerin âhiret derdiyle dertlendiği, gözlerden yaşların boşandığı, uhrevi iklimlerin teneffüs edildiği yerdir. İdarecilere adaletle hükmü; gençlere ibadet şevki; cemaatle namaz kılma zevki; hanımlara namus ve iffeti, gençlere namus ve haysiyeti, insanlara şefkati, muhtacına infakı, Allah (cc) korkusundan gizli yerlerde ağlamayı öğütleyen bir şifahanedir. Zenginlere; dünyanın geçiciliğini, uhranın ebedîliğini, ulemaya haşyeti, amel ve ihlası, gerçek ilmin kaynağını; mücahide din uğrunda Allah (cc) için cihad etmeyi öğreten yerdir. Kastamonu’da Şeyh Şaban-ı Veli’nin (ks) camiinin arka bölümlerinde halvetîlere mahsus, altlı-üstlü küçük odalar vardı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın vaizler için açmış olduğu kursta hoca kardeşlerimizden bir kısmının bu bölümlere girdiğini gördüm. Anlıyordum ki, içsel dönüşüme fıtraten ihtiyaç var. Musa (as) otuz güne on gün ilave ederek Tur Dağı’na çekilmiştir. Nefsin ıslahı, rûhun yüceltilmesi için, tasavvufta belirtilen çile terimi bu hakikatten doğsa gerek. Efendimiz’in (sav) risâletten önce Ğar-ı Hira’ya az bir azıkla çekilmesi bu gerçeği bildirir. Ramazan-ı Şerif’in son on gününde mescidlerde itikâfa girilir, vakit namazlarından biraz önce itikaf niyetiyle mescidlerde nefis muhasebesi yapılır. Gece teheccüd namazı için, rahmet-i ilahiyenin yağdığı, dua ve istiğfarın kabul olduğu o anda kalkılmasını ârifan-ı ilahi tavsiye eder. Günde yirmi bir üzüm tanesiyle veya azıcık bir ekmek ile yetinip, kırk gün bu şekilde yapılan işleme çile, bu güzelliğin işlendiği mekâna da çilehane denir. Necip Fazıl Kısakürek (ra)’in dediği gibi, “Dünyaya kapalı, Allah’a (cc) açık” yerlerde boyun büküp gözden yaş dökmek ne ulvî bir iştir. Tekkeler ve dergâhların görevi, bir akünün kendisinden istenileni vermesi için şarj olmasına benzer. Hakk Tealâ’dan gelen ledünniyyet, ilim ve irfan bu merkezlerde halvete çekilmekle elde edilir.Hakikat ehillerinin, evlerinin bir odasını kendilerine mahsus kılmaları, dağ başında veya yerin dibinde daracık mekân oluşturmaları bu gâyeye matuftur. “Dağlar başına mekan tuttular aşkın yüzünden.” diye dizeler düzer Şeyh Mustafa Hulusi (ks). Onlara bu mekânlar, bu dünyayı gören gözleri kapatıp, uhrayı gören gönül gözlerini açmasından dolayı Cennet gibidir. “Teşbih ettik dergâhını Cennet-i A’lâya biz. Teslim olun münkad olun budur size takririm” der dedem Mustafa Hulusi (ks), Esad-ı Erbili (ks)’nin dergâhı için. Tecellilere ermek için, için tekkenin çorbasını.
 
Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi (ks)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak