Ara

İki Âlemde Cennet

İki Âlemde Cennet

Yûnus Emre, cehennemde ateş görmeyince sorar Mâlik’e. “Hani burada ateş görülmüyor” deyince Mâlik, cehennemin kapıcısına, o da der ki: “Burada dağdan kesilip getirilen tomruklar yanmaz. Herkes kendi ateşine yanar.” Kâfirler küfür, münâfıklar nifak, âsîler isyan ateşinde yanar. Mü’minler îmân, müttakîler takvâ, mukarrebun zümre Hakk’a kurbet/yakınlık nûruyla aydınlanırlar.

İnanan mü’minlerle, inanmayanların hâlini Cenâb-ı Hakk şöyle beyân eder: “İnanmış erkek ve kadınları, defterleri sağdan verilmiş ve ışıkları önlerinde olarak giderken gördüğün gün onlara şöyle denecektir: 'Müjde; bugün içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacağınız cennetler sizindir.' İşte bu büyük kurtuluştur. Münâfık erkeklerle münâfık kadınların, îmân edenlere: “Bize bakın ki sizin ışığınızdan biz de aydınlanalım” diyecekleri gün kendilerine, “Arkanıza (dünyaya) dönün de bir ışık arayın” denilecektir. Derken aralarına kapısı olan bir sur çekilir. Bunun iç tarafında rahmet, onlar (münâfıklar) tarafındaki dış cihetinde ise azap vardır.” (Hadîd, 12. 13.)

Cenneti de cehennemi de biz oluştururuz bu dünyâda. Es’ad-ı Erbilî (ks) (Hesab için): “Rabbi huzûrunda durmaktan korkan için iki cennet var, (biri insanlara, diğeri cinlere âit). (Rahmân, 46.) âyetinde belirtilen iki cennetin biri dünyâda, bir diğeri de ukbâda.” buyurur. Dünyâdaki cennet, mutmainne, huzur ehlinin gönlündeki sürur, murâkabe ehlinin aldığı haz, tecelli ve vâridât nurlarıdır.

"Mü’minin işine şaşarım. Gerçekten onun bütün işleri hayırdır. Bu durum, mü’minden başka hiçbir kimsede yoktur. Kendisine varlık, genişlik isâbet ederse şükreder, bu onun için hayır olur. Sıkıntıya uğradığında sabreder bu da onun için hayır olur.” Cennet, yeme içme ve evlenmelerle alâkalıdır. Bir cennet var ki, o da cennetül maarifdir. İlâhî nimetlerin bahşolunduğu yerdir. Cennetül maarifi burada temin etmeliyiz. İbâdetlerin rûhu bu cennettir. Îmanda yakîn, ibâdette ihlâs, ahlâkda ahlâk-ı Muhammed’iyyedir. Yaşayanların bileceği bir gerçektir bu hakîkat. Bu münâsebetle Es’ad-ı Erbilî Hazretleri’nin oğulları Ali Efendi “muhâliflerimiz içimizdeki bu zevki bilseler, kılıç havâle ederler” der.

Ateşin cehennem sıcaklığını, baharın cennet serinliğini biz burada duyarız. “Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk.” (Dehr, 13.) “İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyâda ver" der; onun âhirette nasîbi yoktur. Onlardan öylesi de vardır ki: Rabbimiz, bize dünyâda da iyilik ver, âhirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azâbından koru" der. İşte bunların kazandıklarına karşılık nasipleri vardır. Allah, hesâbı pek serî görendir.” (Bakara, 200-202) Dünyâyı cennet kılma, dînî esaslara uygun olarak yaşamaktır bu âlemi.

Dünyâda intihar vakalarına baktığımız zaman rûhu daralanların inançsız zümre olduğu görülür. İnananlar ise gönül darlığıyla sabrın ecir olduğunu bilir ve huzûra erer.  “Allah, her kimi doğruya erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü göğe çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar. Allah, inanmayanlara azap (ve sıkıntıyı) işte böyle verir.” (En’âm, 125.)

Gönlü İslâm’la dolanlar ne kadar bahtiyardır. “Allâh’ın, göğsünü İslâm’a açtığı, böylece Rabbinden bir nur üzere bulunan kimse, kalbi îmâna kapalı kimse gibi midir? Allâh’ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay hâline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler.” (Zümer, 22.) Allah Resûlü (s.a.v) "Allah, kimin kalbini genişletirse, o Rabbinden bir nur üzeredir." âyetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur: "Nur kalbe yerleştiğinde, o kalp açılır genişler." Bâzıları "Yâ Resûlallâh, bunun bir alâmet ve nişânesi yok mu?" diye sorunca, “Evet” buyurdu, “o alâmetler şunlardır: ‘Gurur evinden (dünyâdan) uzaklaşmak ve ebediyet yurduna yönelmek, ölüm zamânı gelip çatmadan ölüme hazırlanmak. O hâlde kim bu dünyâda  zâhid olursa, (dünyevî) arzuları kısalır ve dünyâyı ehline bırakır.’”

Sâmî Ramazanoğlu (ks) 1934 yılında Yahyalı’yı teşrif buyurduğunda iki saat kadar ulemâ-ı kirâma tefsirini yaptığı şu âyet-i celîle mü’minin saadetini, inkârcının acı âkıbetini ortaya kor:  ‘Her kim de benim zikrimden (Kur’ân’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyâmet gününde kör olarak haşrederiz. O da şöyle der: “Rabbim! Dünyâda gören bir kimse olduğum hâlde, niçin beni kör olarak haşrettin?” Allah: “Evet, öyle. Âyetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutuluyorsun.” der.’ (Tâhâ, 124. 125. 126.)

 

Ağustos, 2016

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak