Ara

Hz. Muhammed (sav) ve Çocuk Eğitimi

İslâm dîni ilâhî dâvetinin yanısıra aynı zamanda bir eğitim sistemi, toplumlar ve insanlar arası ilişkilerin temeli olan bir değerler ve davranışlar düzeni ortaya koymuştur. Gerek eğitim sistemi, gerekse davranış düzeni konusunda insanlık için en güzel örnek ise şüphesiz bu dînin insanlığa tebliğ edici peygamberi Hz. Muhammed’dir (sav). Bundan dolayı O’nun bir eği­timci olarak yeni yetişen nesillere yaklaşımını, onlarla olan ilişkilerini doğru bir şekilde tesbit etmek, O’nun (sav) tavır ve davranışlarının gerisinde yatan temel prensipleri kavramak ve çocuklarını bu doğrultuda yetiştirmek Müslüman toplumların en öncelikli görevi olmalıdır. ÇOCUKLARI SEVMESİ VE ŞEFKATİ Fâtıma (r.anha) en küçük ve kendisinden sonra yaşayan tek çocuğu idi. Hz. Peygamber (sav) onu görün­ce sevinir, kendisini ayakta karşılar, eli­ni tutarak yanaklarından öper, iltifât edip yanına veya kendi yerine otur­turdu. Babası kendi evine gelince Fâtıma (r.anha) da onu aynı şekilde karşılayıp ağır­lardı.2 Yolculuğa çıkarken, sefere gider­ken âile fertlerinden en son Fâtıma (r.anha) ile vedâlaşır, seferden dönünce de ilk ola­rak onunla görüşür sonra eşlerinin yanına giderdi.3 O (sav), kadınlardan en çok Fâtıma'­yı (r.anha), erkeklerden de Ali'yi (ra) sevdiğini ifâde etmiştir.4 Allah Rasûlü (sav) kızı Fâtıma’nın (r.anha) oğulları olan Hasan (ra) ve Hüseyin'i (ra) çok sever, onlarla sık sık oynardı. Ebû Hureyre (ra) bir gün Allâh’ın Rasûlü (sav) ile dışarı çıktıklarını ve Fâtıma'nın (r.anha) evine geldiklerinde Peygamber’in (sav) Hasan'ı (ra) kastederek “Küçük adam orada mı?” buyurduğunu ve Hasan'ın (ra) geldiğini, kucaklaştıkları sırada Allâh’ın Rasûlü’nün (sav): “Ey Allâh’ım Ben onu seviyo­rum, Senin de onu ve onu sevenleri sevmeni ni­yâz ediyorum” buyurduğunu rivâyet etmiştir.5 Rivâyete göre Rasûlullâh (sav) mescidde insanlara hitâb ederken torunları Hasan (ra) ve Hüseyin (ra) gömlekleri içinde düşe-kalka yürüyerek yanlarına geldiler. Rasûl-i Ekrem (sav) minberden indi, onları kaldırdı, ardından da şöyle buyurdu: “Allâhu Teâlâ malınız ve evlâtlarınız birer fitnedir" diyerek hakîkati buyurmuştur: Şu iki çocuğun düşe-kalka yürüyüşlerine baktım ve vaazımı ke­sip onları yukarı almaktan kendimi alıkoyamadım”.6 O’nun çocuk sevgisi konusunda İbn Abbâs şöyle bir rivâyette bulunmuştur: Rasûlullâh (sav) Hasan'ı omuzlarında taşırken sahâbeden biri Hasan'a (ra) “bindiğin binek ne güzel binektir” dediğinde Hz. Peygamber (sav), “Ve sürücüsü ne güzel sürücüdür” cevâbını vermiştir.7 Zeyd b. Hârise (ra) Peygamber’in (sav) kölesiydi. O (sav) son­radan onu âzâd etti, ardından da evlât edindi. Babası ve amcası onu geri almak için geldiklerinde Rasûlullâh karârı Zeyd'e (ra) bıraktı. Zeyd (ra) Hz. Peygam­ber’in (sav) muhabbeti ile o kadar doluydu ki O’nun­la kalmaya karar verdi, babası ve amcası ile berâber gitmeyi reddetti. Babası ve amcası, oğul­larının hür olarak onlarla gitmek yerine Pey­gamber’i (sav) tercih etmesine çok şaşırmışlardı. Zeyd’in (ra) amcası Cebele bu hâdiseyi şöyle dile getirir: “Rasûlullâh’a (sav) geldim ve ‘ey Allâh’ın Rasûlü, kar­deşimi benimle berâber gönder’ dedim. Rasûlullâh (sav) : “O buradadır, seninle gitmek isterse kendisini alıkoyacak değilim” dedi. Fakat Zeyd “Ey Allâh’ın Rasûlü, sana hiç kimseyi tercih et­mem" deyince, kardeşimin düşüncesini benim­kinden daha iyi buldum”.8 Enes b. Mâlik (ra) şöyle der: “İbrâhim'in vefâtında Rasûlullâh’ın (sav) gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Abdurrahman b. Avf  (ra) O'na ‘Sen de mi ya Rasûlullâh?’ diye sordu. Hz. Peygamber (sav),  ‘İbn Avf, bu merhamettendir' dedi ve daha çok gözyaşı döktü ve “Göz ağlar, kalp üzülür, fakat biz sâdece Allâh’ın hoşnut olacağı sözü söyleriz. Senden ayrıldığımıza üzülürüz yâ İbrâhim!” dedi.9 Görüldüğü gibi bir insan olarak Hz. Peygamber (sav) de çocuklarıyla berâber yaşadı, diğer insanların evlerinde çocuklarıyla berâber yaptığı her şeyi yaptı. Onların neşeli zamanlarında mutlu oldu, acılarına üzüldü. Çocukları ve kızının çocuk­ları öldüğünde ölümlerin sebebiyle gözyaşı döktü, üzüntü ve acı duydu ve etiyle kemiğiyle bir insan olduğunu, sevdiklerini kaybeden her­hangi bir insanın duyacağı acıları hissettiğini gösterdi. Fakat Hz. Peygamber’in (sav) büyüklüğü, alelâ­de kimselerin yaptığının aksine bu dünyânın geçici olayları karşısında kendi kontrolünü kay­betmemesi ve fakat zihnini ve kalbini mükemmel bir denge durumunda muhafaza etmesidir. Oğlu İbrâhim öldüğünde yaşlar yüzünden aktı. Sahâbîler O’nu tesellî etti­ler. Ardından da O’nun başkalarına üzüntülerini azaltmalarını öğütlediğini hatırlattılar. Bunun üzerine Hz. Peygam­ber (sav) şöyle buyurdu: “Hayır, ben bağıra bağıra ağlamayı ve ölünün aşırı övülmesini yasak­ladım. Sizin bende gördüğünüz sevgi eseridir ve kalpteki merhamettir; merhamet etmeyene merhamet edilmez. Çocuğumuz için üzülüyo­ruz, gözler yaşla doluyor ve kalp içe doğru ka­barmaktadır, yine de Rabbimizi üzecek hiçbir şey söylemeyiz. İbrâhim, eğer bu herkes tarafından tâkip edilecek yol olmasaydı ve en sonuncumuz ilk gidenimize kavuşacak olmasaydı senin için bundan daha fazla üzülürdüm”.10 Çocuklara karşı her zaman derin bir sevgi ve şefkat besleyen Hz. Peygamber (sav), onları ciddîye alıp seviyelerine inmek sûretiyle onların problemleriyle ilgilenmiştir. Öyle ki O’nun çocukları kucağına alıp sevdiği ile ilgili pek çok rivâyet bulunmaktadır. Nitekim bir defasında Hz. Peygamber (sav) torunu Hasan'ı öperken yanında bulunan bedevî kabîle reislerinden Akra' b. Hâbis “Siz çocukları öper misiniz? Benim on çocuğum var, hiçbirini öpmedim” der. Gerçekten de katı, acımasız ve sert mizaçlı olan çöl Arapları Hz. Peygamber’in (sav) çocuklara gösterdiği sevgi ve acı­mayı hiçbir zaman anlayamamışlar, onun çocuklara karşı tavırlarını tuhaf bir şey olarak karşılamışlardır. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (sav) muhatabına “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” cevâbını verir.11 Yine “Siz çocukları öper misiniz? Biz öpmeyiz.” diyen başka bir şahsa “Allah senin kalbinden merhameti alıp çıkardıysa ben ne yapabilirim?” demiştir.12 Hz. Muhammed (sav) çağdaşlarının şaşkın bakışları arasında çocukları hoş tutmuş ve onların her türlü mâsum isteklerini yerine getirmeye gayret göstermiştir. Öyle ki, namaz kılarken hattâ hutbe okurken dahi bu tutumunu değiştirmemiştir. Kaynaklar, O’nun torunu kucağında iken namaza geldiğini, çocuğu bırakıp namaza durduğunu, secdede iken çocuğun sırtına binmesi üzerine secdeyi uzattığını; kızlarından Zeyneb'in (r.anha) kızı Ümâme'yi namazda omzuna aldığını naklederler.13 Hz. Peygamber (sav) namaz kıldırırken çocuk ağlaması duyunca, ağlayan çocuğun üzülmemesi ve annesinin huzursuz olmaması için kısa sûreler okuyarak namazı çabuk bitirirdi. Hattâ bâzen namaza dururken Kur’ân’dan uzun bölümler okumayı düşünse bile, ağlama sesi duyunca bundan vazgeçer, namazı kısa sürede tamamlardı. Bu uygulama Hz. Peygamber'in (sav) çocuklara merhametini açıkça ortaya koyar.14 Bu konuda kendisinden de şu şekilde bir rivâyette bulunulmuştur: “Ben namaza okuyuşumu uzatmak niyetiyle dururum. Fakat geriden bir çocuğun ağlamasını duyunca, annesine güçlük çıkarmamak için namazımı kısa keserim”.15 Hz. Peygamber (sav) hiçbir zaman savaş meydanı gibi yaşlarına uygun olmayan alanlara onları sürme yoluna tevessül etmemiştir. Rivâyete göre Bedir Seferi'ne çıkarken Medîne dışında ordusunu durdurmuş; burada yaptığı kontroller netîcesinde yaşlarını küçük gördüğü bâzı sahâbîleri geri çevirmiştir. O’nun orduya almadıkları arasında on üç yaşlarında bulunan Abdullah b. Ömer (ra), Berâ' b. Âzib (ra) ve Zeyd b. Sâbit (ra) bulunuyordu. Allah Rasûlü (sav) o esnâda on altı yaşında bulunan Umeyr b. Ebû Vakkâs'ı (ra) da geri çevirmek istemiş; ancak ağlaması ve aşırı ısrârı üzerine onun çarpışmalara katılmasına müsaade etmiştir. Uhud Savaşı'na çıkarken de ordusunu tekrar gözden geçirerek yaşları küçük olduğu için yirmiye yakın çocuğu şehre geri göndermiştir. Hendek Savaşı esnâsında ise buluğ çağına girmemiş çocukların çalışmasına, toprağı kazma faaliyetine iştirâkine müsâade etmiş; ancak kuşatma başlayınca çarpışmalardan korumak için onları âilelerinin yanına göndermiştir. Bu savaşta cephede kalmaya müsâade ettiği çocuklar arasında yer alan Zeyd b. Sâbit'in (ra) ve Abdullah b. Ömer'in (ra) o sırada on beş yaşında bulunduğuna bakılırsa, bu yaşın altındakilerin evlerine gönderildiği anlaşılır. Hâlbuki bu savaşta kuşatmacıların sayısı Müslüman askerlerin sayısından üç kat fazla idi ve askere çok ihtiyaç duyuluyordu.16 Devam Edecek Dipnotlar: [1] Müslim, Fedâil 63. 2  Müslim, Fedâil 98; Ebû Dâvûd, Edeb 143, 144; Tirmizî, Me­nâkıb 60. 3  Ebû Dâvûd, Tereccül 21. 4 Tirmizî, Menâkıb 60. 5 Buhârî, Menâkıb 27; Müslim, Fedâil 17. 6 İbn Mâce, Libâs 20; Tirmizî, Menâkıb 30; Ebû Dâvûd, Salât 17; Nesâî, Cuma 30. 7 Tirmizî, Menâkıb 31. 8 Tirmizî, Menâkıb 40. 9 Buhârî, Cenâiz 43. 10 Buhârî, Cenâiz 32. 11 Buhârî, Tevhid 2. 12 Buhârî, Edeb 18. 13 Buhârî, Fedâilü's-Sahâbe 22, İlim 18; Tirmizî, Menâkıb 9, Birr 57; İbn Mâce, Edeb 3. 14 Buhârî, Edeb 18; Müslim, Mesâcid 42. 15 Buhârî, Ezan 65; Müslim, Salât 186, 192. 16 Vâkıdî, Kitabu’l-Meğâzî, II, 453. Prof. Dr. Âdem Apak

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak