Ara

Hicrette Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anh)

Hz. Ebû Bekir’in Afdal-i Ashab Oluşu Daha önce geçen âyet-i celîle’de Vâcib Teâlâ ve Tekaddes hazretleri Rasûlullah (sav) Efendimiz hazretlerinin Ebû Bekir -radıyallâhu anh-‘ı tesliyesi üzerine cereyân eden ahvâli beyan etmek üzere: “Ahvâl bu minval üzere korkulu bir halde cereyan edince, Allah Teâlâ hazretleri, Rasûlü üzerine emniyet ve sükûnet indirdi. Binâenaleyh kalb-i nebevîleri müsterih oldu. Ve muâvenet-i ilâhîyi, refîki Ebû Bekir -radıyallâhu anh-‘a tebşir ile tesellî buyurdu. Ve Allah Teâlâ Rasûlü’nü sizin görmediğiniz askerleriyle te’yîd buyurdu. Ve Allah Teâlâ kâfirlerin mekr ve hîleye dâir sözlerini aşağı kıldı, beynennâs kelâmlarının asla itibârı olmadı ve kalmadı. Ve Allah Teâlâ kendi kelimesi olan kelime-i tevhîdi daima yüksek ve âlî kıldı. Binâenaleyh kıymeti ilâ yevmil kıyam bâkîdir. Ve Allah Teâlâ herkes üzerine gâlip ve her ne işlerse hikmete muvâfıktır.” [1] meâlindeki âyet-i celîle nâzil olmuştur. Bu âyet-i celîle bir kaç cihetten Ebû Bekir -radıyallâhu anh-‘ın ashabdan efdal olmasına delâlet eder. Çünkü: 1-Yalnız Ebû Bekir -radıyallâhu anh’ın Gâr’ı Şerif’te Resûlullâh (sav) ile berâber bulunması. 2-İzn-i İlâhî ile olan bu hicrette sohbet-i nebevîlerine Cenâb-ı Hakk’ın Ebû Bekir -radıyallâhu anh-‘ı münâsip görmesi. 3-Ve böyle mühim müsâferette Rasûlullâh (sav)’e refîk olması. 4-Gâr’da “Sânî-i Rasûlullâh (sav)” olduğunu Vâcib Teâlâ’nın zikretmesi. 5-Rasûlullâh (sav) sâhibi olduğunu sarâhaten beyân eylemesi, Ebû Bekir -radıyallâhu anh-‘ın sarâhaten şerefine ve fazîletine delâlet eder. Ebu Bekir -radıyallâhu anh- der ki: “Ben Rasûlullâh (sav) hazretleriyle Cebel-i Sevr’de bulunan Gâr’ı Şerif’te idim. Sonra ben şöyle başımı kaldırıp baktığımda bizi tâkip ve taharri için gelen Kureyş kavminin ayaklarını gördüğüm cihetle "Yâ Nebiyallâh, eğer onların bazısı bizim mağaramıza şöyle aşağıdan bakmış olsa bizi görecek” deyince O (sav ) cevâben: “Sükût ediniz yâ Ebâ Bekir! Biz ancak iki kişiyiz, bizim ikimizin üçüncüsü Allah Teâlâ’dır. O’nun hıfz ve emânındayız.” Üçüncüsü Allah Teâlâ hazretleri olan iki refik düşmanlarının eline geçer mi? Hiç havf ve endişe etmeyiniz demektir. Hadîs-i Şerif’te şöyle buyurulmuştur: Ebû Said el-Hudri -radıyallâhu anh-‘dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullâh -sav nâsa şöyle hitâb etti: “Cenâb-ı Hakk Teâlâ ve Tekaddes hazretleri bir kulunu ınd-i ma’nevisi ile dünyâ arasında muhayyer bırakdı da o kul nezd-i ma’nevi sûbhânîde olan âhiret tarafını tercih etti.” Bu söz üzerine Hz. Ebû Bekir -radıyallâhu anh- ağlamaya başladı. Ebû Said el-Hudri, Resûlullâh’ın dünyâ ve âhiret beyninde muhayyer bırakılan kul hakkında verdiği haberlerden dolayı Hz. Ebû Bekir -radıyallâhu anh-‘in ağlamasına hayret ettik, diyor. Müteâkiben Peygamber (sav): “İnsanlar arasında arkadaşlık ve mal noktasından en ziyâde minnettâr olduğum Ebû Bekir -radıyallâhu anh’dır. Şâyed ümmetimden kendime bir dost ittihâz etmiş olsaydım elbette Ebû Bekir Sıddîk’ı edinirdim. Lâkin uhuvvet ve meveddet-i İslâmiyye kâfîdir. Artık bundan sonra Ebû Bekir Sıddîk’ın kapısı müstesna mescide açılan kapıların hepsi seddolunsun, yâni kapansın.” buyurdu. Mahmut Sami Ramazanoğlu (ks) (Nisan 2016) [1] -Tevbe Süresi/40.  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak