Ara

Hayat

Hayat

Kuddûsi Veli (ks) “yeyüp içüben uyumakla insan olunmaz. Bu sınıf zümre-i hayvâna münâsib” der. Tezkiretü’l Evliya eserini okuyup tamamlayan bir kardeşimizin sözü şu oldu: “Onlar bir ayrı hayat yaşıyor, biz ayrı bir hayat.” Dünyâ hayâtını en güzel şekilde, şer’î esaslara uygun yaşarlar. Âhiret için dünyâyı, dünyâ için de âhiret hayâtını terketmezler. Uyurken bile, ruhları secdede, kalbleri arştadır. Yerken, nimetin Mevlâ’dan geldiğini bilerek, ma’rifetüllahdan gıdâlanırlar. Vücudları burada, ama ruhları Lâ mekân âlemindedir. Dilleri tayy-i lisanla, az zamanda çok kelâm ettiği gibi, bedenleri de bambaşka âlemde seyreder. Gözleri, görünmeyen âlemi kalb gözleriyle görür. Kulakları ğayb âleminin sedâsını duyar. Eller düşenleri, ayaklar ağlayanları kurtarmak için koşar. Oturdukları mekândan yaparlar bunu izn-i İlâhî ile. Çünkü beden ruhlaşmıştır. Rûhun süratine yetişecek bir güç yoktur. Gönülleri tecellîlerle güler, gözleri dâimâ haşyetullahla ağlar. Gönlün arşullah olmasıyla, yaşlar içine akar. Görenler onları, Allah Teâlâ’yı hatırlar. Uhrevî amellere gayret ve çabaları artar Ruhlar âleminden ana karnına düşen insan, âzâlarını tamamlamak için dokuz ay on gün bekler. Kendisini koruyan zardan sıyrılarak dünyâya doğar. Hayâtı üç beş litrelik bir torbadır. Yediği içtiği kandır. Şimdi gözünün önüne getirilse ikrah eder. Ana rahminde âzâsından biri eksik doğsa, bu dünyâda o âzâ tamamlanmaz. Çünkü âzâların teşekkül yeri ana karnı hayâtıdır. Uçsuz bucaksız gördüğü hayat da mâlûm. Unutmayalım bu dünyâ karnından da âhirete doğacağız. Burada kalacak olan cesed, rûhumuzla Rabbül âlemîn’in huzûruna varacağız. Rûhumuzun âzâlarını altı bin altı yüz altmışaltı âyât-ı İlâhî ile tamamlayacağız. Yüz binleri geçen sünnet-i seniyye ile, evliyâullâhın öğüt ve tavsiyesi ile bir kalıba gireceğiz. Kâfirler inkâr, münâfıklar nifak, mü’minler îman kalıbına girer. Kur’ân-ı Kerîm’de bu ölçüler ara ara verilir. Tamâmını yaşama azminde olanların kalıbı, “O’nun ahlâkı Kur’ân’dı” buyurulan Resûl-i Ekrem’in (sav) edebidir. HAYAT YOLU Deveye sormuşlar inişli yolu mu, yokuşlu yolu mu seversin. Bunu söyleyenin yüzüne bakarak, düz yola ne oldu demiş. İvec, eğri yollara gerek yok, gazaba uğrayan yehud ve nasaranın yollarına ihtiyaç yok; yol, ehl-i sünnet vel cemaat yoludur. İslâm fıkhının temellerini oluşturan şu hadîs-i şeriftir hayat yolu: “Herhangi bir söz Resûlüllâh’a (sav) uymazsa reddolunur.” Kur’ân-ı Kerîm’de Âl-i İmrân sûresi 85. âyetinde “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa bilsin ki kabûl edilmeyecektir ve o âhirette hüsrâna uğrayanlardan olacaktır.” HAYAT BİR İMTİHANDIR “İnsanlar, ‘İnandık’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler?” (Ankebut, 2.) Her dönemdeki bütün inananları, inandım demekle yetinmeyip ferdî ve toplumsal değerlerine, hak ve özgürlüklerine, vatanlarına ve bağımsızlıklarına sâhip çıkmaya; bu uğurda özveride bulunmaya, zorluklara ve acılara katlanmaya çağırmakta; gerçekten mü’min ve Müslüman olanlarla sözde müslümanların bu şekilde ortaya çıkacağını, bunların Allah Teâlâ katındaki değerlerinin de bu imtihandaki başarı derecelerine göre belli olacağını ifâde etmektedir. “Andolsun ki, biz içinizden cihad edenlerle sabredenleri ortaya çıkarıncaya ve yaptıklarınızla ilgili haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi deneyeceğiz.” (Muhammed, 31.) Ve andolsun ki sizi imtihana çekeceğiz. Cihad gibi bazı meşakkatli sorumluluklarla mükellef kılacağız. Tâ ki içinizden cihad edip uğraşanları ve sabredip dayananları bilelim. Yâni belli edip meydana çıkaralım. Ve haberlerinizi deneyelim. Yâni cihad ve sabrınıza, îman ve sadâkatinize, kahramanlıklarınıza âit haberlerinizi, uyulması gereken bir örnek olması için imtihan meydanlarından görünür âleme yayıp îlân edelim. HAYAT VE MEMÂTIN ÖZETİ Rabbimiz (cc) “O, hanginizin daha güzel amel (ve hareket) edeceğini (hakkınızda) imtihan etmek için ölümü de, dirimi de takdîr eden ve yaratandır. O, gaalib-i mutlakdır, çok yarlığayıcıdır.” Mülk sûresi 1-2. Âyet-i Celîle’siyle bildiriyor. Aklını vahye müstenid, dayalı, haramdan kaçarak ve tâatlere koşarak mı geçiriyor diye Allah (cc) imtihân ediyor kulunu. Zorluklara sabır, nimetlere şükür içerisinde mi geçiriyor diye deniyor Rabbimiz (cc). Süleyman (as) çok büyük bir saltanata erişince şöyle dedi: “Kitaptan ilmi olan kimse ise, «Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm» dedi. (Süleyman) onu (Melike'nin tahtını) yanıbaşına yerleşivermiş görünce, «Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnîdir, çok kerem sâhibidir.» (Neml, 40.) İnsanın dünyâ hayâtını değerlendirmesi. Cenâb-ı Hakk: “Çünkü onlar bu dünyâyı seviyorlar ve önlerindeki ağır bir günü arkaya atıyorlar.” (İnsan, 27) “Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünyâ hayâtını ve nimetlerini) seviyor, âhireti bırakıyorsunuz.” (Kıyâme, 20.-21.) âyetleriyle bildiriyor. İslâm dengeyi ne güzel kurar. "Allâh’ın (cc) sana verdiği (maldan harcayıp) âhiret yurdunu ara. Dünyâdan nasîbini de unutma. Allâh’ın (cc) sana ihsanda bulunduğu gibi sen de ihsanda bulun.” Yeryüzünde fesad arama, çünkü Allah (cc) fesatçıları sevmez." (Kasas, 77.) Efendimiz (sav) "Hayırlınız, âhireti için dünyâsını, dünyâsı için âhiretini terk etmeyip her ikisini birlikte (at başı) yürüteninizdir. Zîrâ dünyâ âhirete ulaştırıcı bir vâsıtadır. Sakın insanlara yük olmayınız." Dünyâ da âhiret de Allah Teâlâ’ya âiddir. “Âhiret de dünyâ da Allâh'ındır.” (Necm, 25.) “Gerçekten, son da, ilk de (âhiret ve dünyâ) bizimdir.” (Leyl, 13.) Sofistler hayâtı yok kabûl eder. Budistler hayâtı kendilerine haram kılar. Materyalizm maddeyi putlaştırır. “(Tur’a giden) Mûsâ'nın arkasından kavmi, ziynet takımlarından, böğürebilen bir buzağı heykelini (tanrı) edindiler. Görmediler mi ki o, onlarla ne konuşuyor ne de onlara yol gösteriyor? Onu (tanrı olarak) benimsediler ve zâlimler oldular.” (A’raf, 148.) Allah Teâlâ dünyânın içindeki varlıkları insanın emrine vermiştir. “Göklerde ve yerdeki her şeyi sizin hizmetinize veren odur.” (Câsiye, 13.) Her şeyi insanın emrine veren Allah Teâlâ insanı başıboş bırakmamıştır. Kur’ân’da “Dünyâ hayâtı bir oyun ve ve eğlenceden ibârettir. Eğer inanır, (günahlardan) korunursanız (Allah) size mükâfatlarını verir.” (Muhammed, 36.) "İnsanoğlu, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?" (Kıyâme, 36.) Hayâtın iki cephesi vardır. O da dünyâ ve âhiret. Şu formül uygulandıkça sıkıntı ve dert yoktur: En âdî diye tanımlanan dünyâ geçici, âhiret ebedîdir. İnsan fânî, Allah Teâlâ bâkîdir. HUZUR İSLÂM’DA En çok bunalım ve intihar vakası İslâm’ın dışındaki yanlış görüşlü ülkelerdedir. Litvanya, G. Kore, Beyaz Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Slovenya, Fransa, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, A.B.D.’dir. Kur’ân-ı Hakîm, “Kim de Benim zikrimden (Kur'ân'dan) yüz çevirirse, (bilsin ki) ona dar bir geçim vardır ve onu kıyâmet günü kör olarak haşrederiz. O zaman Kur'ân’dan yüz çeviren kimse) "Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin, oysa ben gören bir kimseydim" der. Allah: "Böyledir, sana âyetlerimiz gelmişti de onları sen unutmuştun, bugün de öylece unutulursun" der.” (Tâhâ, 124.-126.) Zikirden yüz çevirmek; evvelâ bir süre zikir yaparak hidâyete ermek, ondan sonra bırakmaktır. Kişinin göğsünden kalbine açılan nur yolu iptâl edilir. Kalbin içindeki bütün nurlar vücûdu terkeder. Kişinin Allâh'a dönük olan kalbindeki nur kapısı, tekrar şeytâna dönük hâle gelir. Göze perde, kulağa sağırlık, kalbe kilit vurulur. Bu sebeple kıyâmet günü o kişi kör olarak haşredilir. En huzurlu hayâtı yaşayanlar, şehâdet arzusu içinde olan ve bu uğurda ölenlerdir. Allah Teâlâ yolunda canını fedâ edenlere, Ömer Halisdemir’den Âdem (as)’a kadar uzanan şühedâya tercüman, mektubunu arz edeceğim şu mübârek zattır. Mevlana (ks)’un buyurduğu gibi ölümü, şehâdeti gerdek gecesi kabûl etmişlerdir. Bangladeş'te hükümet tarafından kurulan savaş suçları mahkemesinde yargılanan muhalefetteki Cemaat-i İslâmi partisinin lideri Motiur Rahman Nizami geçtiğimiz aylarda îdâm edildi. Başbakan Şeyh Hasina tarafından 2009'da kurulan ''güdümlü'' mahkeme dün akşam saatlerinde bir mücâhidi daha darağacına götürdü. İşte Şehit Motiur Rahman Nizami'nin Son Mektubu...   BEN GİDİYORUM..  Doğduğumda nikâhlandığım ve son nefes diye zaman tâyin ettiğim buluşmaya gidiyorum.  Korkmuyorum. Ardımda pişmanlıklarım var ama üzgün değilim. Kırgınım. Sözünü unutanlara, kardeşinin elini tutmayanlara, düşeni kaldırmayanlara, Allah (cc) için gözyaşlarını sakınanlara, resimlerimizi “layk” için kullanıp gördüklerini yaşanmamış kabûl edenlere, zâlimin yanında durup mazluma timsah gözyaşları dökenlere, kıyâma kalkmayı kolay zannedip elindekini muhafaza etmek için bahane satanlara, alanlara kırgınım. Bu kırgınlıkla kavuşacağım Rabbime. Söyleyeceğim bunları.  Vuslat bu. Nerede buluşacağı belli olmuyor insanın. Bazen 14 yaşındaki bir kızı Kudüs’te pazarda buluyor. Kafasına sıkılan bir kurşunla göçüyor. Elbisesine bulaşıyor kan. Huzûra çıkmadan önce melekler yıkıyor onu.  “Senin kardeşin benim. Bu katillerle niye anlaşıyorsun?“ diyemiyor.  Bazen vuslatına yürümen gerekiyor. Seni evinde bulsun istediğin buluşma için önce evinden ayrılman gerekebiliyor. Sonu görünmeyen bir yolu merakla yürümen gerekiyor. Yol bitip de deniz başlayınca acı acı yutkunmak serbest suya atlamadan önce. Bir kıyıya varıyor elbet denizin sonu. Kıyıya ya canlı varıyorsun ya da cansız vuruyorsun.  “Benim evim sizin hesaplarınızdan daha anlamlıydı. Hırsınızdan büyüktü odalarımız. Niye yaktınız çocuklarımızın gözlerimizin önünde büyüyecekleri resimleri? Mutlu musunuz şimdi?” diyemiyorsun…  Bâzen evinde de buluyor seni. Dumanlar yükselmeye başlıyor birden. Zâten taş binâda oturmasına izin verilmeyenlerin çabuk tutuşan evlerine ateş sıçrıyor. Bütün seslerin gökyüzünde toplandığını düşünürseniz günün her saati bir “ah” asılır Arakan’dan o gökyüzüne. Çocuklar ölür. Çıplak ayakları ve toza bulanmış yüzlerine bakmayın. Tertemiz gider onlar. Kadınlar ölür. Adamlar ölür. Yanarak ölür, kahırla ölürler. Cennet meyvesi pahalıdır. Kalb, asıl sâhibine dönene kadar acır insan. Sonrası umman, kevser, Peygamber (sav)!  “Müslümanlar etle tırnak gibi midir gerçekten? Sökülüyor tırnaklarımız. Etiniz acımıyor mu?” diyemezler…  Ahzab sûresinde övülen adam ve kadınlardan çok anlatabilirim size. Sizin üzüldükleriniz için son diye yazılan haberlerin “son” olduğunu mu zannediyorsunuz? Acıyı onlar çekiyor da size pay düşmeyecek mi zannediyorsunuz? Daha ilkokulda öğretmene şikâyet edilmekten korkanlar! Sizi Allâh’a şikâyet etmeye gidiyoruz. Her yaptığınızı, her yapmadığınızı, her söylediğinizi, her sustuğunuzu, her gördüğünüzü, her gözünüzü kapadığınızı, her oturuşunuzu, her kalkmayışınızı bir bir not aldım. Her şeyi anlatacağım.  Ben gidiyorum…  Ardımda bir fikir kalsın istiyorum. Zorla karşılaşınca ölüm korkusundan istikametini şaşıranlarla biz ölümden aynı şeyi anlamıyoruz. Bu bir imtihandı. Kolay olacağını söylemedi kimse. Sancısız olacağını, bedelsiz olacağını. Bu yola baş koymak, sonunda gerekirse bu uğurda o baştan vazgeçmek demekti. Bizim için karar aldıklarını zanneden ahmaklar var. Bu karar ancak göklerde alınmış olabilir. Siz kimsiniz ki..!  Kulunu râzı etmek için Yaratıcıyı üzecek değiliz!  Ben gidiyorum…  Benden önce giden arkadaşlarımın yanına, Rasûlullâh’ın (sav) yanına. Siz kalacaksınız. Kimin doğru olduğu benim gittiğim yerde çıkacak ortaya…  Ben gidiyorum…  Çeki düzen verin kendinize. Sıranın size de geleceğini unutmayın. Şehâdetin şehid gibi yaşayanlara nasîb olacağını, Allah’tan başkasına kul olunmayacağını hatırlayın her dâim.  Ben gidiyorum…  İbret alın bu yolculuktan. Bir araya geldiklerinde sâdece aynı anda ayaklarını yere vursalar dünyâyı sallayacak kalabalıktaki sizler, kardeşlerim. Sizin gözünüzün önünde yürüyeceğim ipe. Korku görmeyeceksiniz. Endişe sezmeyeceksiniz. Öfkemi de berâberimde götüreceğim. Ben gidiyorum… Dilerim bu gidiş size kim olduğunuzu hatırlatsın. Mazlumlar için ayağa kalkmanın bir yolunu bulmanızı sağlasın. İpler adedince baş istense, ama deseler ki bu bedel kıyâm içindir, az kalır giden başlar! Boşuna terk etmez canımız bedenimizi. Mükâfâtını O’ndan (cc) biliriz. Kalanlara ibret olmadığı üzer bizi… Size son sözlerim şudur: “Her zaman bâtılın, zulmün ve haksızlığın karşısında ilmî mücâdeleye devâm edeceksiniz. Bir mü’min aslâ Allah’tan ümîdini kesmez. Hayâtınızın sonuna kadar Allah (cc) yolunda bir gâye ile görevinizi sürdüreceksiniz. Bâtılın tüm tuzaklarına ilim yoluyla cevap vereceksiniz. Kadınlarımızın yetiştirilmesine ve ahlâk yoluna önem vereceksiniz. Cemaat-i İslâmi’de asla bir lider problemi yaşanmayacaktır. Durum ne kadar kötü olursa o kadar iyi ve kaliteli liderler yetişecektir. Ben yaşlandım. Rabbim her an canımı alabilir. Ben şehit olarak Allâh’ın huzûruna gitmek istiyorum. Benim şehâdetim ile berâber değişim başlayacaktır. Halkım ve dünyâ Müslümanlarından duâ istiyorum. Eğer dünyâda bir daha görüşemezsek, cennette görüşeceğimizi ümîd ediyorum inşâallah."  Motiur Rahman Nizami

(Ekim 2016)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak