Ara

Cenâb-ı Hakk’ın Hoşlanmadığı Davranış: İsraf

Cenâb-ı Hakk’ın Hoşlanmadığı Davranış: İsraf

Sahâbe-i Kirâm’dan Muğîre bin Şu’be (ra), Hz. Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu naklediyor:

“Allah, annelere hürmetsizlik etmeyi, kız çocuklarını diri diri gömmeyi ve (vermeniz gereken şeyleri) vermeyip (hakkınız olmayan şeyleri) almayı size haram kılmıştır. Dedikodu etmeyi, (anlamsız) çok soru sormayı ve malı isrâf etmeyi ise sizin için hoş karşılamamıştır.” (Buhârî, İstikraz,19,ha.2408.)

Sözlükte “haddi aşma, hatâ, cehâlet, gaflet” gibi anlamlara gelen israf kelimesi; genel olarak inanç, söz ve davranışta dînin, akıl veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı, özellikle mal veya imkânları meşrû olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifâde eder.1 Gerçek, meşrû ve mâkul olanın dışına çıkma, îtidalden sapma anlamında bir kavramdır. Gazzâlî'nin açıklamalarına göre dînin, âdetlerin ve insanlığın gerekli kıldığı yerlere gerekli gördüğü ölçüde harcamak cömertlik, bu ölçülerin altına düşmek cimrilik, bunların üstünde harcamada bulunmak ise israftır.2

Hayâta dâir ihtiyaçlarımız, genel olarak üç kısımda ele alınmaktadır. Bunlar:

Zarûriyyât: Can, nesil, akıl, mal ve dînin korunması için duyulan zarûrî ihtiyaçlar.

Hâciyyât: Karşılanmadığında sıkıntıya düştüğümüz genel ihtiyaçlar.

Tahsîniyyât: Etik ve estetik açıdan hayâtı kolaylaştıran ve güzelleştiren ihtiyaçlardır.

Bu üç ihtiyaç grubunun dışında kalan ve nefsânî istekleri tatmîne yönelik harcamaların “israf” olduğu belirtilmektedir. Bu durumda yapılan her harcama İsraf değildir. Allâh’ın nîmetlerinin en güzellerinden faydalanmakla, isrâf etmek farklı şeylerdir. İlke olarak helâl olan şeylerin tüketilmesinde bir sakınca yoktur. Tam tersine Allâh’ın verdiği nîmetlerden ölçülü bir şekilde faydalanılması tavsiye edilir:

“De ki, Allâh’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki, onlar dünyâ hayâtında mü’minlere yaraşır, kıyâmet gününde ise yalnız onlara mahsus olacaktır...” (A’raf, 32.) âyeti bu gerçeği dile getirmektedir.

Sevgili Peygamberimiz’in (sav) hadislerinden, nîmetleri kullanmadaki serbestliği sınırlayan tek şeyin kibir ve isrâf olduğu görülmektedir. “Kibre düşmeden ve isrâfa kaçmadan (dilediğinizce) yiyin, sadaka verin ve giyinin!”3 hadîsindeki bu kayıt, şu âyette de güçlü bir şekilde vurgulanır: “Ey Âdemoğulları! Her mescid(e gidişiniz)de güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için fakat isrâf etmeyin. Çünkü O (Allah) isrâf edenleri sevmez.” (A’raf, 31.)

“İsrâfı belirleyen kıstas; dînî, millî, ictimâî, âilevî, meslekî temel rollerin hakkıyla îfâsı için rûhen, aklen ve bedenen ihtiyaç duyulan şeylerin tatmînine yönelik kaynak istihdâmı ve harcamalarda din, akıl ve örfün belirlediği sınırın aşılması olarak düşünülebilir.”4

Yüce Rabbimiz Kur’ân’da pek çok âyette İsrâf’ı yasaklamıştır.5 İsrâf’ın yasaklanmasında pek çok hikmetler vardır. Bu hikmetlerin en önemlilerinden birisi ferde disiplinli ve sorumlu davranış bilinci kazandırmaktır. Bu husûsu açıklama sâdedinde şu hadîs-i şerîf son derece önemlidir. Hadis şöyledir:

Amr b. Şuayb, babası aracılığıyla dedesinden nakletmiştir:

Bir bedevî abdest hakkında sorular sormak üzere Hz. Peygamber’e (sav) gelmişti. Peygamberimiz âzâlarını üçer kere yıkayarak abdesti ona göstermiş ve şöyle buyurmuştu: “İşte abdest böyle alınır. Kim bundan daha fazlasını yaparsa hatâlı davranmış, haddini aşmış ve zulmetmiş olur.” (Nesai, Taharet, 105,ha.140)

Hadîs-i şerifte, Abdestte âzâları üçer kereden fazla yıkamanın hatâlı davranma, haddi aşma ve zulüm yâni haksızlık yapma şeklinde tanımlanması; sanki nîmetin kadrini bilmemekle Allâh’a karşı, mûtedil davranmamakla insanlık onuruna karşı ve ortak bir serveti ölçüsüz harcamakla da diğer ferdlere karşı işlenen suçu îmâ ediyor gibidir.

İslâm açısından malın, servetin ya da çevrenin isrâfı, kişinin ruh dünyâsındaki isrâf ile yâni mûtedil davranma melekesinden yoksunluk ile yakından ilgilidir. İbn Mâce’nin naklettiği, Sevgili Peygamberimiz’in (as): “Canının çektiği herşeyi yemen israftır.” sözleri, bu gerçeği daha iyi anlatmaktadır. Bu hadîs-i şerif sâdece yiyecek tüketiminden bahsediyor değil elbette; kişinin nefsine hâkim olmasını da öğütlemektedir. Bu, bir nefis terbiyesidir.

Şüphesiz israf konusundaki bilinçlendirme sâdece mal ya da servet alanında değil her türlü nîmetin kullanılmasında da söz konusudur. İsraf -hangi şekilde tezâhür ederse etsin- insanın kendisine kötülük etmesidir; ölçüsüz ve bilinçsiz bir şekilde kendisini tüketmesidir. Bu bâzen sâhip olduklarını ölçüsüz tüketme, bâzen kul hakkı yeme, bâzen de kibre kapılma şeklinde belirir. İnsan kibirlendikçe isrâf etmekte, isrâf ettikçe de malı küçülmektedir.

Malı ve serveti ölçüsüz harcamanın ötesinde, çok daha önemli bir noktaya dikkat çekilmektedir. Kulun Rabbi karşısında konumunu idrâk etmesi, haddini aşarak Rabbine karşı isrâfa düşmemesi meselesidir bu. İnsanın başıboş bırakılmadığını vurgulayan, dolayısıyla ona sorumluluklarını hatırlatan İslâm, mü’minleri her anlamda israftan uzaklaştırma çabasındadır. Çünkü en temel anlamıyla kişinin yaptıklarında haddi aşması olan israf, aynı zamanda cehâlet, gaflet, hatâ ve isyânın bir ifâdesidir. Mü’min ise nefsini kontrol eden, Allâh’ın koyduğu sınırları aşmayan, her işinde dengeli davranan kişidir. O hep îtidal üzeredir. Yemesinde içmesinde, vaktini kullanmasında, konuşmasında, harcamasında, infâk edişinde, insanlarla ilişkisinde hattâ Allâh’a yönelişinde hep bu bilinçle hareket eder.6

Şu bir gerçektir ki, varlık âleminde mevcut olan her şeyi Cenâb-ı Hakk insana musahhar kılmış, ona emânet olarak vermiş ve bu emânetin de yerli yerinde kullanılmasını, emânete riâyet edilmesini, isrâf edilmemesini kullarından istemiştir. Müslümana düşen bunun idrâki içinde olmaktır. Kulun sâhip olduğu, kullanımına verilen hemen her şey yerinde kullanılmadığında isrâfa düşme tehlikesi vardır. Şu unutulmamalıdır ki “Allah isrâf edenleri sevmez.” Yüce Rabbimiz’in şu âyetlerini tekrar okuyup yeniden düşünelim:

 

 “… İsrâf etmeyin; çünkü Allah, isrâf edenleri sevmez.” (En’âm, 141.)

“İsrâf edenler şeytanların arkadaşlarıdır…” (İsrâ, 27.)

“Rahmân’ın o has kulları ki, harcadıkları zaman ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkân, 67.)

 (Vallâhu a’lemu bi’s-Sevâb)

Dipnotlar:

[1] İbn Manzur, Lisanu'l-'Arab, “srf” md.; (Kallek,C.,DİA,XXIII,178-179, “İsraf” Mad.

2 Gazzâlî, İlhya, III, 259-260

3 Nesâî, Zekât, 66,ha. 2560

4 Kallek, C., DİA, XXIII,180

5 İlgili âyetler için bk. M. F. Abdulbaki, el-Muccem, “srf” md.;

6 Bkz. geniş bilgi için: Hadislerle İslâm (DİB)

Mart 2019, sayfa no: 26-27-28

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak