Ara

Bal

Bal

Bal yalnızca enfes bir lezzete sâhip değildir, aynı zamanda insanoğluna fevkalâde kuvvetler sağlar. Bal vücûdu ve beyni, yüksek oranda faydalanılabilir ve hızlı şekilde enerjiye dönüştürülebilen karbonhidratlarla besler. Balın %80’i Şekerdir Yüksek değerli bal çeşitlerinin muhtevâsında 245 kadar madde olduğu tesbit edilmiş olmasına rağmen balın %80’i saf şekerden oluşur. Balın içindekiler ve oranları şu şekildedir: • %38 Fruktoz • %31 Glikoz • %10 Polisakkaritler (çoklu şeker) • %17 Su • Çeşide bağlı olarak % 2-4 aminoasit, vitamin, mineral, enzim, organik asitler ve ikincil bitki maddeleri. Fruktoz-glikoz oranı balın kıvâmını belirler. Balın içinde glikoz fruktoza nisbetle daha hızlı kristalleştiği için, glikoz oranı daha fazla olan bal kremsi/katı olurken, daha az glikoz daha fazla fruktoz ihtivâ eden bal daha akışkan kıvamdadır. Nektar’dan Bal’a Bal arıları ballarını nektardan, ağırlıklı olarak çiçekli bitkilerin şeker içeren bitki sularından üretirler. Nektar arının uzun emme borusundan yemek borusuna geçer ve sonra bal midesi (bal kesesi)nde biriktirilir. Bunun küçük bir kısmını arı, kovana dönerkenki yorucu uçuşa enerji sağlamak için harcar. Arı, nektarın yanısıra yapraklı veya kozalaklı ağaçlardan da bal çiyi/özü toplar. Bu ağaçlarda kalkan ve yaprak bitleri yoğun olarak bulunur, bunlar ağızlarındaki keskin iğneleri hücre sularını emmek üzere ağaca saplar. Burada bulunan aminoasitler bitlerin hayat iksiridir fakat emdikleri suyla aldıkları şekere ihtiyaçları yoktur. Bunun çok büyük kısmını geri salgılarlar. Ormanda beslenmek için arayıştaki her arı bunu alır ve yuvasına taşır. Kovanda arkadaşlarını karşılayan arılar bu getirilen maddeleri arıdan arıya aktarırlar. Bu sırada da her arı nektarı veya bal özünü, tükürüğü vâsıtasıyla kendi endojen enzimleriyle karıştırır. Bu arıdan arıya iletme netîcesi, henüz olgunlaşmamış olan balın enzim muhtevâsı çok yükselir. Bu enzimlerin bir kısmı karbonhidratları parçalar, böylece balın bileşimi de değişir. Dahası, sürekli hareket dolayısıyla ısınan kovanda, olgunlaşmamış baldaki fazla su buharlaşır, böylece bal taslağı kıvamca koyulaşmaya başlar. Bu taslak arılar tarafından itinayla peteğe yayılır ve ancak son derece karmaşık olan olgunlaşma sürecinin sonunda Arıcı kovandan balı almaya başlayabilir. Bal – Arıların Gıdâsı Bal herkesten önce arılar için lüzumludur çünkü bal, arıların ve arı yavrularının temel besinidir. Eşekarıları ve yaban arılarının sâdece kraliçeleri kış boyunca yaşayabilir. Fakat bal arıları yılın soğuk dönemlerinde de tüm koloniyi hayatta tutmaya çalışırlar. Bunu gerçekleştirebilmek için de çok fazla sıcaklık üretmek zorundadırlar. Dışarının sıcaklığı -20°C bile olsa kovanda olması şart olan sıcaklık en az 30°C’dir. Bu sıcaklığı üretebilmek için arılar çok fazla enerjiye ihtiyaç duyarlar ve şükür ki kaybettikleri enerjiyi mevcut bal stoklarıyla telâfi edebilirler. Orta Avrupa’da bir balarısı kolonisi kışı geçirebilmek için ortalama 25 kg. bala ihtiyaç duyar. Arılar sıcak aylarda kâfi miktarda nektar veya bal özü toplayabildiyse 100 kg.ın üstünde bal üretebilirler. Arıların -kışı atlatma süreci de dâhil- sene boyu ihtiyaç duydukları bal miktârı göz önünde bulundurulduğunda, aslında Arıcıya sâdece birkaç kilogram bal kalır. Şimdi arıcının bir karar vermesi gerekir. Yalnızca kendisine kalan kadar balı mı satışa sunacaktır yoksa arılar şekerli suyla mı beslenecektir? Endüstriyel bal üretiminde en yüksek kazanç hedeflenir, burada şekerli su kullanımı alışılagelmiş bir durumdur. Yerel balcılar her iki yöntemi kullanırken; en doğal (organik) balı üretenler arıları başka şeylerle beslemekten geniş ölçüde kaçınırlar. Konvansiyonel (Geleneksel) mi Organik mi? Geleneksel balcılıkta, kâr gözetme amaçlı birbiriyle benzer tedbirler alınır. İşletmeler sâdece birkaç kânuna tâbîdir ve son derece seyrek olarak kontrol edilirler. Üstelik burada kimyâsal ilaçlar kullanılması da söz konusu olabilir. Kraliçe arının yapay döllenmesi izin dâhilindedir ve hattâ kanatlarının kesilmesine de izin verilebilmektedir. Organik arıcılıkta ise böyle metodlar kesinlikle yasaktır. Arılar hastalandığında, meselâ Varroa akarlarına uğradıklarında, bu durumla başetmek için organik (anorganik olmayan) asitler kullanılır. Organik çiftlikler için kânûnî tâlimatlar kapsamlıdır ve buralar düzenli olarak sıkı şekilde kontrol edilirler.

  1. Bakteriler, Mantarlar ve Serbest Radikallere Karşı BAL Bal, ilaç olarak çeşitli hastalıklara karşı ve yara iyileşmesinde çok kıymetlidir. Bu tedâvi edici niteliğini bal, antibakteriyel, antimikotik ve antioksidatif özellikleri dolayısıyla kazanır. Bu bağlamda esas olan bir reaksiyon olgunlaşmamış balda zâten vukû bulmaktadır çünkü burada devamlı olarak küçük miktarlarda hidrojen peroksit (oksijenli su) üretilir.

Bu hâdise, arının tükürüğüyle olgunlaşmamış bala bıraktığı özel bir enzim vâsıtasıyla meydana gelir. Daha büyük konsantrasyonlarda bu madde hücreleri tahrip eder fakat az miktarlarda hidrojen peroksit kuvvetli antibakteriyel etkiye sâhiptir. Olgun baldaki yüksek şeker konsantrasyonu bakteri, mantar ve diğer parazitlerin ölmesine sebep olur çünkü bunlar fazlalık olan suya bağlanır. Su olmazsa mikroorganizmalar -diğer bütün canlılar gibi- çok kısa süre hayatta kalabilir. Netîcede kurur ve ölürler. Bu varlıkların sâdece sporları su olmadan yaşama özelliğine sâhiptir fakat bu şartlar altında onlar da daha fazla büyüyemez ve çoğalamazlar. Balda, bakterilerin çoğalmasını önleyen başka maddeler de bulunur. Bal tedâvi edici özelliklerini, sâhip olduğu ikincil bitki maddelerine de borçludur. Bunların önde gelenleri antioksidan etkili Polifenoller ve Flavonoidlerdir. Balın çok mühim bir özelliği daha vardır: Patojen bakterilerin vücutta biraraya toplanıp bir biyofilm (mikroorganizma tabakası) oluşturmalarına mâni olur. Biyofilm, bakterilerin birbirleriyle iletişime geçebilmelerini sağlar. Bal bakterilerin bu haberleşme sistemlerini bloke eder, böylece bakteriler artık birbirleriyle ‘sözleşip’ kapalı gruplar hâlinde hareket etme şansına sâhip değildir. Böylece bakteriler klasik antibiyotik tedâvilerine karşı da daha duyarlı hâle gelirler. İlaç Olarak BAL Bakteriler, mantarlar ve fazla miktardaki serbest radikaller vücuttaki pek çok iltihaplı hastalığın baş sebebidir. Bal da antibakteriyel, antimikotik ve antioksidan husûsiyetleriyle birçok iltihaplı süreçte güzel bir yardımcıdır. Küçük yaralanmalarda, boğaz veya cilt problemlerinde, mide-bağırsak rahatsızlıklarında veya mantar enfeksiyonlarında balın kullanılabileceği çoktandır isbatlanmıştır. Ancak, derin olan veya zor iyileşen yaralarda ve ağır hastalıklarda kişinin kendi kendini balla tedâvi etmeye çalışmaktan kesinlikle kaçınması gerekir. Böyle durumlarda, tecrübeli bir terapist tarafından tıbbî/mikrop içermeyen bal ile tedâvi tavsiye edilebilir. Öksürük ve Boğaz Ağrısında BAL Balın tedâvide en bilinen kullanım yeri bir soğuk algınlığı esnâsındaki öksürüktür. Gerçi balın öksürüğe iyi geldiği birçok kültür tarafından yüzlerce yıllardır bilinmektedir ama yine de bu etkiyi tasdiklemek için birçok çalışma yapılmıştır. 2014 yılında Nijerya’da, 2 ilâ 18 yaşları arasındaki çocuklarda diğer maddelerin yanısıra bal ile de öksürüğün tedâvi edilebildiğine dâir bir çalışma yayınlandı. Çok da şaşırtıcı olmayacak şekilde bal, öksürüğe karşı en az popüler öksürük ilacı Dextromethorphan kadar etkili idi. Yalnız bir farkla, balın zararlı yan etkileri yoktu. Bu çalışmada, öksürüğü farkedilir derecede azaltmak üzere uykuya gitmeden önce çocuklara bir çay kaşığı miktarı bal yedirildi ya da bir bardak su veya ılık çaya karıştırılıp içmeleri sağlandı. Cilt Hastalığında BAL Dubaili doktor El-Waili; deride kepeklenme, şiddetli kaşıntı, uçuk ve bunların netîcesi olarak saç dökülmesi de yaşayan hastalarını balla tedâvi etti. Bal, az miktar ılık suyla karıştırılıp bu karışım her gün hastalıklı cilt bölgelerine sürülmelidir. Etki etmesi için 3 saat bekletilip sonra dikkatlice durulanmalıdır. Birkaç hafta sonunda semptomlar ortadan kalkmış ve cilt iyileşmeye başlamıştı. El-Waili, hakîkaten iyileşme yaşanıp yaşanmadığını tesbit etmek üzere hastalarını iki gruba ayırdı. İlk grup iyileştikten sonra daha fazla tedâvi almadı, ikinci grupsa bal tedâvisine 6 ay boyunca haftada 1 defa olmak üzere devâm etti. İlk gruptaki hastalar 2 ay sonra tekrar hastalığın ilk semptomlarıyla karşılaşırken ikinci gruptaki hastalarda 6 ay sonra bile hâlâ hastalığa geri dönüş yoktu.

Ferda Ümit Gedik 

- devâm edecek - Kaynak: https://www.zentrum-der-gesundheit.de/honig-ia.html

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak