Ara

Asr Sûresi

Asr Sûresi

Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Asra yemîn olsun ki hiç şüphesiz insan hüsran (zarar)dadır. Ancak inanıp sâlih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabırlı olmayı tavsiye edenler bunun dışındadır.” (Asr, 1-3.)

Asr, bir zaman birimidir. Uzun veya kısa. Kısa olan Belkıs’ın tahtının getirilme hâdisesidir. Cinlerden bir ifrit, “Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim.” dedi. Kitaptan bilgisi olan biri, “Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm.” dedi. Süleyman, tahtı yanında yerleşmiş hâlde görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek için, Rabbimin bana bir lütfudur. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse (bilsin ki) Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir, cömerttir.” (Neml, 39-40.) Lemh, göz açıp yumma kadar bir zaman. “Buyruğumuz yalnız bir tektir, göz açıp yumma gibidir.” (Kamer, 50.) “Kün” ol emri, Bir şeyi dilediğinde O’nun buyruğu, sâdece “ol” demekdir, hemen oluverir.” (Yâsîn, 82.) “Kün fe yekûn” ibâresi Kur'ân-ı Kerîm'de Sûre-i Bakara 117, Sûre-i Âl-i İmrân 47 ve 59, Sûre-i En'âm 73, Sûre-i Nahl 40, Sûre-i Meryem 35, Sûre-i Mü'min 68. âyetlerinde geçer. Tefsîr-i Kebîr sâhibi Fahreddin-i Râzî Hazretleri “ol” emri hakkındaki değişik te'villeri sıralar ve en kuvvetli te'vil olarak şunu kaydeder:

 

“Cenâb-ı Hakk’ın “ol” demesinden maksat, eşyânın yaratılmasında ilâhî kudretin sür’atle nüfûz ettiğini göstermektir. Bir de bu, Hakk Teâlâ’nın eşyâyı, düşünmeksizin ve denemeksizin yarattığını gösterir."

Mesva; sonsuzluğu belirtmek için genelde “hulud” “hukb” “hulud” “ebeden” ifâdesi kullanılmıştır. “Ey Muhammed! Bil ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi günâhın için, hem de mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için Allah'tan bağışlanma dile. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.” (Muhammed, 19.)

DEHR; Câsiye sûresinde de geçtiği gibi Ragıb’ın açıklamasına göre asıl mânâsı, âlemin var oluşunun başlangıcından son bulmasına kadar bütün süre, yâni zamânın tamâmı demektir. Burada da bu mânâyadır. Bilinmeyen uzun zamanlara da dehr denilir. “Zaman” kelimesi ise bunun aksine olarak az süreye de çok süreye de denir.

HÎN, zamânın az veya çok, sınırlı bir süresine denir. Zamânın tamâmı için kullanılmaz. Vakit gibi zamânın bir parçasına denilir. Buradaki hîn kelimesi, dehrin başlangıcı olan âlemin yaratılışı ile insanın yaratılışı arasında kalan, bunlarla sınırlanan süreyi ifâde eder.

 

Dilimizde “asr” mutlak zaman ve özellikle içinde bulunulan zaman ve “karn” (yâni seksen veya yüz senelik bir zaman) mânâlarında yaygın olmuştur. Burada tefsirciler başlıca: İkindi namazı, ikindi vakti, dehr ve zaman, özellikle Muhammed Aleyhisselâm'ın asrı, yâni Resûlullâh'ın gönderildiği zaman, âhir zaman mânâları üzerinde yürümüşlerdir. İbnü Cerir, “dehr, öğle saatlerinden bir saat, ikindi mânâları” hakkındaki rivâyetleri zikrettikten sonra der ki: Bu hususta doğru olan görüş şudur: Rabbimiz Teâlâ asra yemîn etmiştir. Asr, zamânın ismidir, ikindidir, gece ve gündüzdür. Bu ismin içerdiği mânâlardan birini tahsis etmemiştir. Onun için bu ismin lâzım olduğu her mânâ bu yeminde dâhil olur.

Demek olur ki “asr”, çeşitli mânâlara gelen bir müşterek lafız olduğu ve birini tâyinde ipucu bulunmayıp hepsine de yüklenmesi sahih olabileceği cihetle “asr denilen her şey” mânâsıyla tümüne hamletmek en doğrusudur.

 

O halde burada tefsircilerin zikrettikleri mânâlardan her bir yönünü düşünmek gerekir. “Resûlullâh'ın ashâbından iki kişi birbiriyle karşılaştıklarında biri diğerine Ve'l-Asr Sûresi'ni okumadan, sonra da biri diğerine selâm vermeden ayrılmazlardı.” Bizim de asrımızın gidişini ve ömürlerimizin geçişini düşünerek birbirlerimize Hak ve sabır tavsiye etmeye ve Allah Teâlâ'ya tam îmân ile güzel amellere teşvîke ihtiyâcımız pek çoktur.

 

Kur’ân-ı Kerîm’de, Rabbimiz sabaha, kuşluk vaktine, ikindiye, gündüze, geceye, güneşe ve aya yemîn etmektedir. Zaman ve zamanla alâkalı bu nesnelere yemîn etmek zamânın nimet olduğunu bildirir.

 

Sevgili Peygamberimiz (sav) “Hiçbir kul, kıyâmet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücûdunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.” “Ecelini altmış yaşına kadar uzattığı kimselerden Cenâb-ı Hakk, her çeşit özür ve bahâneyi kaldırmıştır.” İbnu Ömer (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) omuzumdan tuttu ve: "Sen dünyâda bir garib veya bir yolcu gibi ol” buyurdu. İbnu Ömer şöyle diyordu: “Akşama erdin mi, sabahı bekleme, sabaha erdin mi akşamı bekleme. Sağlıklı olduğun sırada hastalık hâlin için hazırlık yap. Hayatta iken de ölüm için hazırlık yap.”

 

Vakti değerlendirme hakkında en tehditkâr âyet-i celîle şudur: “Küfredenlere gelince, onlara cehennem ateşi vardır. Hüküm verilmez ki ölsünler, kendilerinden biraz azâbı da hafifletilmez, işte Biz, her nankörü böyle cezalandırırız. Ve onlar orada şöyle feryâd ederler: ‘Ey Rabbimiz, bizleri çıkar da yaptıklarımızdan başka yararlı bir iş yapalım.’ (Onlara): ‘Ya size orada düşünecek olanın düşüneceği kadar ömür vermedik mi ki? Hem size Peygamber de geldi. O halde tadın; çünkü zâlimleri kurtaracak yoktur!’” (Fâtır, 36–37.)

Asr Sûresinin anlamını bir de Mehmet Akif Ersoy’dan dinleyelim:

Hâlikın nâmütenâhî adı var, en başı Hakk

Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak!

 

Hani ashâb-ı kiram ayrılalım derlerken,

Mutlaka sûre-i ve’l-asrı okurmuş, bu neden

 

Çünkü meknun o büyük sûrede âsâr-i felâh

Başta îmân-ı hakîkî geliyor, sonra salâh

 

Sonra hak, sonra sebat: İşte insanlık

Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık

Zamanla İlgili Çok Güzel Sözler Söyler Ehlüllâh.

Ebuzer (ra) şöyle rivâyet eder: Allâh’ın Resûlü’ne “Hz. İbrâhîm’in (as) sahifelerinde neler vardı?” diye sordum. O şöyle buyurdu: Tamâmı misâllerden ibâretti. Akıl sâhibinin dört saati vardır:

 

1. Bir saat, Rabbi Azze ve Celle’ye münâcaat eder.

2. Bir saat, nefsini hesâba çeker.

3. Bir saat, Allâh’ın yarattıkları hakkında tefekkür eder.

4. Bir saati de yeme içme ihtiyâcı için boş bırakır.

İmâm-ı Âzam Hazretleri: “Felâketlerin en büyüğü vakti boşa geçirmektir.”

İmâm-ı Şâfiî (rh.a): “Bugün için yaşa, yarın için hayâl kur, dünden öğren.”

İmam Şafiî (ra) şöyle buyuruyor: Ben nice kitaplar okudum, nice sohbetlere katıldım, nice hikmet ehlinden söz duydum, anladım ki bütün bunların özü üçtür:

1.     Zaman bir kılıçtır, sen onu kesmezsen o seni keser.

2.     Sen Hak ile meşgul olmazsan bâtıl seni meşgûl eder.

3.     Sakın kendinde bir varlık hissetme.

Ahmed b. Hanbel (rh.a) ilim tahsiline geniş zaman kalsın diye günde bir ceviz büyüklüğü kadar yermiş. Yedi yüz elli bin veya bir milyon hadîs-i şerîfi ezbere bilirmiş.

İbn-i Nefs, zamânı kullanma mevzuunda öylesine titizlik göstermiştir ki, tükenen kalemlerini açmakla vakit kaybetmemek için yazmaya başlarken yanına birçok kalem koyup, tükeneni bırakıp yenisini almıştır.

Şâh-ı Nakşibend (ks): “Gecelerini uykuyla kısaltma, gündüzlerini günahla karartma.”

Abdülkâdir Geylânî (ks): “Dünyâ üç gündür: Dün, bugün, yarın… Dün geçti. Yarının geleceği belli değil. Öyle ise bugünün kıymetini bil.”

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak